9 Nisan 2012 Pazartesi

geçmişin tortuları

























Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değermiş...öyle anlar, öyle dakikalar, öyle saatler olur ki insanın hayatında adeta belleğe kazınır... eğer güzel anılar ise yıllar sonra, acil bir durumda camı kırıp o anıyı tazeleriz...yok eğer acı bir hatıra ise derinlere gömeriz...pek hatırlamak istemesek de bir gün yine bir şey dolaylı yoldan bize  hatırlatır... güzel olanların hatırlandığı anlar küçük  dopinglerdir, hayatı çekilebilir kılan! Asla tam olarak canlandıramayız o gerçek anı, o anıyı...zaman aşımında bazı detaylar kaybolmuş, olay genelleştirilmiş ya da  sıkıştırılmıştır hafıza tarafından...Anlatmaya kalktığında yeniden başkalaşmaya başlar sizden ve gerçekten uzaklaşır...
Nasılsa öyledir işte aslında...ama tarif etmem, anlatmam yorum getirmemdir....olanı olduğundan başkalaştırır. Her tanım bir sınırdır...bir sınırlamadır aslında...
En güzeli bakmaktır o zaman yaşadığın ana, sevdiklerine sürekli....yeniden, yeniden; geçmişe ise fotoğraflar üzerinden...olduğu gibi olanı görmek için...ama bakabilmek için bile özgür olmak gerekiyor...gidemediğim, orada olup çekemediğim zaman  başkalarının çektiği fotoğraflara bakıp okurum en basitinden...başkalarının fotoğraflarında asla tam olarak bilemem o an , o gerçeklik ne kadar doğal yansıtılmış.. görüntüyü okumak, hayatı okumaktır...
Fotoğraf çekmek de görünenin bir çeşit yorumudur...getirilen yorum eğer insanları düşünmeye, görmeye yöneltiyor ise bunda kötü bir taraf yok...benim aralığımdan bakanlar da kendi aralıklarından bana dünyayı gösterdikleri sürece bu paylaşım faydalıdır özünde...
Özgürlüğü ve sınırsız özgüveni hissettiğim nadir olaylardan biridir fotoğraf çekmek ama ona bile zaman yok! O yüzden eski çektiklerim içinde debelenip duruyorum...bir de başkalarının çektiklerine tutunmaya çalışıyorum...
Olabildiğince objektif bir biçimde aktararak etkilemenin ötesinde olduğundan daha farklıymış gibi hayal ettirmenin en etkili yoludur yazmak...görüntülerin inanırlığı yitip gittikçe bir söz misali ;"söz uçar, yazı kalır" değişinde olduğu gibi tekrar yazıya sığınıyor insan... ama bu sefer daha farklı, daha çirkin, daha büyük...
Nasıl istiyorsak öyle düşündürebiliriz...abartabiliriz..tasvir ettikçe, tarif ettikçe gerçek gitgide başka bir şeye dönüşür... tarif de benzetme ve kıyas vardır...varılan nokta: sizin yaşamadığınız her şey gerçek olmayabilir ya da bir başka deyişle her şeye müdahele edilmiş olma ihtimali yüksek...bu insanı paranoya ve komplo teorilerine, oradan manik depresif, şizofrenik durumlara götürür...her an her yerde olamazsınız, her olayın içinde...her şeyi kontrol da edemezsiniz...böyle düşünmenin sonunda; "sonrası allah kerim!" dedirtir.

Zaman sadece bir yanılsama mıdır? yoksa izleri kadar gerçek mi...geçen bizler miyiz yoksa zaman mı? Yaşadıkça biriktirdiklerimiz o havuz problemlerindekilere benzer bir yandan dolarken bir yandan da boşalan havuzun ya da kuyunun içinde tortulanır, saflığını kaybettikçe hatırlama ve ayrıştırma zorlaşır...dağınık bir çantada aradığınız evrağı bulamadığınız günlerdeki gibi...her şey unutulmaya mahkumdur...o evrağı çantada bulamadığımız gibi nerede bıraktığımızı da hatırlamayız...unutmamak için sürekli tazelemeliyiz anıları!..zamanın acımasız etkilerine karşı eşeleyip eşeleyip...naftalinlerle dolu sandıklarda, duvardaki çerçevelerde, eski bir çikolata kutusunda, başucumuzdaki komidinin çekmecesinde, yatağın altında bavulda, tavan arasında, bodrumda...her nerede iseler çıkartıp...
Özgürce hareket edebilme yetisi sorumluluk sahibi olmamak ile mi ölçülür, deli olmak ile mi, zengin olmak ile mi...korkuları olmamak ile mi!?.ancak sarhoş olduğum zaman kendimi kendim gibi hissedebiliyorum artık...ancak o zaman özgür...ancak o zaman her şeyi bir kenara koyup sonuçlarını düşünmeden hareket edebiliyorum...ama o da yapay bir durum ve sonu tehlikeli! O kadar çok korku...o kadar çok kontrol ve kısıtlama getirilmiş ki hayatlarımıza...bir dışarı çıkabilsem kendi içimden...dönmemek üzere...dönüşler değil; çıkışlar dışarı doğrudur zaten!
O zaman sonuç olarak yineliyorum...en güzeli görebildiğin kadar bakmaktır hayata...Bakmaktır o zaman yaşadığın ana, sevdiklerine sürekli....yeniden, yeniden; olduğu gibi olanı görmek için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder