29 Mart 2015 Pazar

çöl beji...

soluk bir şehir sabahında
biraz renk arıyorum
paslı geçmişin
acı tadı ağzımda...
çok uzaklardan
sessizliği hayal ediyorum
E-5'in yanındaki odanın
penceresini
ve
gözlerimi kapatıp
çölün sessizliğini...
pencerenin önünde
eşikte
ince bir
toz
çöl  bejinden
pudra şekeri...
Sahra'nın tozu
buralara ulaşmış
taşınıp
rüzgarlarla
yağmurlarla...
şimdi
"sessizliğinde"
sıra...

23 Mart 2015 Pazartesi

"bir kutu ıslak kibrit"



bu sabah suya atılmış bir kibrit kutusunda uyandım
üstüm başım sırılsıklam...
"Ülkem"de herkes öyle uyanmış!

kibrit isen
ya yanar bitersin
ya yakar yine bitersin
önemli olan;
iyi bir elde olman
geçmişte
tek seferde
kötü emellilere verdik
*35 can...
















bazen
"kibritçi kız"ın
içini ısıttığın gibi
kısa süre de olsa
karanlığı aydınlatır da gidersin
budur bizim de tek arzumuz...

ne güzel; "gönlünü ferah tut
tüfeği boş ava çıkar o" yazmış şair
 ...düşündüm... ıslak bir kibrit kutusu
ve ıslak bir kutu dolusu kibrit de
benzer bir şey mi diye düşündüm
vasati 40 çöplük kutularda
"tektip" leştirilmek istenen arkadaşlarımla...
"senin gibi olanlarla" birlikte olmak iyi
aynı fikirde olmak da
ya suya atılmış olmak
aynı kötü  kaderi paylaşmak
aynı kutuda!?

Memleketim"de herkes öyle uyanmış!
ışığı, ateşi, düşleri çalınmış
kendini işe yaramaz
kendini aciz
kendini muhtaç hissetsin diye
ne varsa yapılmış...
ve yapılmakta!

bu sabah
koyu karanlıkta uyandım
suya atılmış bir kibrit kutusunda
üstüm başım sırılsıklam
ama
eninde sonunda
**kuruycaammmmm!



*2 Temmuz 1993-Sivas Katliamı-Madımak Oteli...
**kuruyacağım


12 Mart 2015 Perşembe

üç elma yerine...

Köklü bir gelenektir masallar...hepimiz masallarla büyümüşüzdür... büyüdükten sonra hala masal okumaya devam edenler var ve dinlemeyi sevenler! Masallar, genellikle "masal anaları" tarafından kendisini dinlemeye hazır topluluklara anlatılırdı... Ama bizde  "Masal babaları" oldu yıllarca!
Yeterince uyuttunuz bu toplumu... şimdi alın bizden bir  "seçme" masal da size! Masalın orijinalinde mutlu son yokmuş ama işin güzel tarafı bize "mutlu son" ile anlatıldı! 
...
Masal şöyle;
Ormandaki tavşanlarla yetinmeyen kurt aç kalınca bir gün  Kırmızı başlıklı kızın peşine düşer... büyükanneyi yiyen kurt onun yerine geçip kırmızı başlıklı kızın hasta büyükannesine yapacağı ziyarete hazırlanır... 
...
kurt, Büyükannenin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış yatakta yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.
önce sesi biraz kalın gelse de hastalığa yormuş küçük kız kapıyı açıp içeri girmiş...

       “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş kurt.
       Kırmızı Başlıklı Kız çöreği yatağın yanında ki küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen kurdun yanına gitmemiş. Çünkü Büyükannesi bir tuhaf görünüyormuş.!!!!!!!!!

       “Kolların neden bu kadar büyük Büyükanne?”
       “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş kurt.
       “Kulakların neden büyük, peki?”
       “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş kurt.
       “Gözlerin neden kocaman, peki?”
       “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş kurt.
       “Dişlerin neden sivri peki?”
       “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş kurt...

       Bunu söyledikten sonra kurt artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Kızı bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış.
       Ama ne var ki kurt çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir avcı onun horultularını duymuş. Büyükanneye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış.
       “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış avcı ve kurdun kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıklı Kızı, sonra da Büyükanneyi dikkatle kurdun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.
       Büyükanne, Kırmızı Başlıklı Kızın ona getirdiği çöreği afiyetle yemiş. Kırmızı Başlıklı Kız büyükannesine bir daha hiçbir kurdun sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. Eve dönerken tavşanların saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Tavşan Ormanı yine eskisi gibi tavşanlarla dolu bir orman haline gelmiş...

Her masalın sonunda bir hisse çıkarmak gerekir ya  bu işi bırakıyorum kendini kurt sananlara... Gökten  üç elma yerine gerçekler düşmüş bir bir; hepsi de o "kurt" ve "kurtçuk"ların başına... 

10 Mart 2015 Salı

el ele














bir yıl geçti
tam bir yıl...
dolunay bitti
güneş tutulacak yine
ortam gergin
hava kararsız
...
en sihirlisinden
dev mantarların
mağarasında
olmanı isterdim
şimdi
Altered States'de
Charlie'nin Çikolata Fabrikasında
Paris'te Son Tango'da
Tiffany'de Kahvaltıda
Audrey Hepburn ile
el ele
...
ameliyatlar, ilaçlar
kemoterapiler yerine
panayırlarda
"atlı karıncalar"da
başın dönsün isterdim
hiç kaybetmediğin
o çocuk ruhunla
el ele
...
paylaşmayı severdin
bilen bilir
pembe pamuk şekerleri
hep başkalarına
verdin
pamuk şeker yerine
kağıt kalemle
el ele
....
kendini
kitaplardan
şiirlerden
şarkılardan
alamadın
sabahlara
uykusuz kaldın
Oscar törenlerinde
aşık olduğun filmler
oyuncularla
kırmızı halıda
el ele
...
denizi severken
o maviliğinde
kaybolmak isterken
yatağında
hastahanelerin
beyaz tavanlarına
mahkum oldun
...
yine de o beyaz tavanları
o duvarları
ve
yer karolarını
kağıt yapıp
içinden taşan
sözleri sığdırdın
kalemsiz
...
mücadele ettin
bırakmadın kendini
yoğun bakımda
"yarına çıkmaz"
dedikleri halde bile
3 gün daha dans ettin
ölümle
el ele
...
konuşamadık
ben konuştum
sen dinledin
gözlerini
açamasan da
elin elimde
...
sonra soğudu
soğudu
ellerin
havaya yapışıp kaldı
o yüreklerdeki ayaz
bir daha da
ısınmadı
ısınamadı...


*10 Mart 2014-10 Mart 2015
Birdal Gök için yazılmıştır.
Fotoğraf "Altered States"- Ken Russel


6 Mart 2015 Cuma

tarihe not



















savaşacak gücü
bulamıyor
ne aklım ne de
gövdem
dillendirmeden
aç, uykusuz
ama
onurlu
o günleri
...
hem sevgi
hem saygı
vardı kardeşçe
tanrıya, doğaya
insanın insana aşkı
vardı
vatanına, değerlere
sahip çıkan
bir yüreği
bileği vardı
şimdi her yanı sarmış
güneş tutulmasına benzer
bir akıl tutulması
gözlerimin maruz kaldıklarını
düşününce
her gün diyorum
keşke
"mil çekmiş"
olsalardı...
kötü olmanın
erdem sayıldığı
bu günlerde
1/20.000 ölçeklerde
yırtık atlaslarda
benim olmayan
coğrafyalarda
kayboluyorum...
tarihe not düşün
boş laflara
yaftalara
yakıştırmalara
geleceğin çalınmasına
dur deyin!
sözün bitirildiği yer
düşünmenin suç olduğu
yerdir
unutmasın kimse
"neftet"i ekenler de
bu temiz kalplere
"geldikleri gibi
gideceklerdir"...