Kırmızı küçük kuş dokunuca bağırır, sarı kuş dokununca eğimle hızlanır, beyaz kuş yumurta bırakır, siyah kuş patlar, küçük mavi kuş üçe bölünür vs.vb...
"En gri" şehirlerde, "en gri" kuşlar güvercinlerdir (columbidae familyası)...renkleriyle şehrin dokusuna genel olarak uyarlar...sadece boyunlarında yanar döner renkli bir kolye vardır...güneşte renkten renge girer...şehrin her yerinde görebilirsiniz; özellikle beslendikleri meydanlarda...diğer tüm canlılar gibi eş peşinde iken, yuvaları ve yaşam alanlarını korumak adına "kızgın" olurlar...Yenicami önü en yoğun oldukları, topluca takıldıkları yerdir...ama iş yumurtlamaya gelince sürü iç güdüsünü bırakıp olur olmadık yerlere girip yuva yaparlar...apartman boşlukları bu iş için ve gece uykularında tercih ettikleri mekanların başında gelir.
Patrick Süskind'in kısa romanı "Güvercin" de Jonathan Noel yıllardır bir bankanın bekçiliğini yapmaktadır...Bankanın müdürünü karşılayıp kapısını açmak görevidir...Paris'te yaşadığı çatı katının sahibi olma isteği dışında içine kapanık, sıradan bir insandır...olaylardan kaçar... bir gün karşısına çıkan bir güvercin sıradan hayatını altüst eder...
John BERGER'den bir portre:
''Şimdi öğle saati ve kadın Oxford Meydanı'nın arkasında yüzlerce güvercinin toplaştığı yaya bölgesine doğru yürüyor. Güvercinler şapkalı kadını görür görmez, ya paytak paytak yürüyor ya da kaldırım taşları üzerinden kadına doğru uçuyorlar. O da arabasından (''alışveriş arabası'' -FN) çıkardığı plastik torbadan Mortimer Caddesindeki bir lokantadan atılmış bayat ekmeği elleriyle ufalayıp avuç avuç havaya serpiyor. / Bir sürü güvercin kadının kollarına konuyor, birkaçı havada, başının üstünde kanat çırpıyor, ama çoğu havadan dökülen kırıntıları gagalamak için yerde bekliyor. Zaman zaman kadın da dalgınlıkla ağzına bir parça ekmek atıyor. / Çocukluğumda evimizin arka bahçesinde kuşlar için taştan bir havuz vardı; çok sert geçen bir kış, o zamanlar bu kadının yaşında olan annem, her sabah donmuş suyun üstüne kızarmış ekmek'' koyardı. ''Arabalı kadın, elleriyle bir kuşu tutarken bir yandan başını sallıyor, bir yandan da dirseğini havaya kaldırarak ötekileri kovuyor. Göğsünün üzerinde tuttuğu kuşun tüylerinin bir bölümü dökülmüş, (...) yuvarlak başı yarı yarıya dazlak. Kadının verdiği ekmeği de reddetmiş. Kadın bir eliyle güvercini ceketinin üstünde tutarken, bir eliyle de (...) içinde biraz süt olan bir biberon buluyor; güvercinin açık tutmayı başardığı gagasına birkaç damla damlatıyor. / Her gün Oxford Meydanı'na gelmeden dazlak güvercinin sütünü veriyor. / Oxford Caddesinde alışverişe çıkan kalabalık da durup şapkalı kadını seyrediyor.''
Bebek Arabalı Yaşlı Kadın'' adlı bu ''fotokopi'', J. Berger'in ''Anacığım benim!'' sözüyle (ya da inleyişiyle) sona eriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder