30 Eylül 2012 Pazar

HAV-MİYAV !..




...düdükler sokak hayvanları, evcil hayvanlar için çaldı, slogan atmaktan daha etkiliydi...ıslıklar, alkışlar...yıllar sonra onca insanın tepkisi, kararlılığı ve birlikteliği yalnız olmadığımızı, haksızlıklara birlikte tepki gösterip baş kaldırabileceğimizi gösterdi...umarım reklamlarda annesinin ilgisini ve şevkatini sömürmek isteyen çocuğun hayal kırıklığına (reklamda olsa da hiç bir çocuk hayal kırıklığı yaşamasın!) benzer bir tepki yaratmıştır dünkü yürüyüş hükümet için!...başbakan "o burun tıkanacak" dediyse de- ki kendi burnu her daim tıkalı olduğu için yeterli oksijeni alıp sağlıklı düşünemiyor!-"yaşam hakkı" için burunları  açık olan herkes oradaydı...çocukları, evcil hayvanları ile orada...gözler de kapatılmak isteniyor...sağlıksız ve mutsuz; bastırılıp kontrol edilebilir bir nesil yaratmak isteniyor...ama aklı başında, sevgi nedir bilen, duyarlı insanlar oradaydı!..ilk bakışta olup bitenden haberi olmayanlar etraflarında binlerce insanın havlamasına anlam verememiş olabilirler! Görünüş olarak da  sevdikleri hayvanlara  benzemeye çalışmış insanlara garip bakanlar vardı...çok güzel!..umarız artık sokaktaki dostlarımıza da farklı gözle bakmaya ve onları fark etmeye başlarlar...umarım bu yasa tasarısından habersiz, kendi hakları (İnsan Hakları) kadar "Hayvan Hakları"ndan da bihaber olanlara ulaşmıştır sesimiz..."yasa ölüm yasası, katil başbakan istemiyoruz" derken okulları  bir akşamda İmam Hatip'e çevrilenlerin tepkisini de paylaştık, Down sendromluların da sesine ses kattık...bugün bu yasa, yarın bir başka kabus...sorun düşünce yapısı ve dediğim gibi "oksijen" sorunu...sağlıklı düşünebilmek için beyine de oksijen gitmesi gerekiyor! O zaman "bruno" diyorum!..kimse hayvanların katledildiği kabuslar görmesin!..sevdiklerimizle mutlu rüyalar, huzurlu yarınlar!..hem burnunuz, hem kulaklarınız, hem gözleriniz açık olsun!

klonlasak da mı saklasak klonlamasak da mı ?!

Klonlama, herhangi bir şeyin aynısının kopyalanması...üzerinde durulması gereken bunun sonuçları! klon; tek bir bireyden eşeysiz üreme yoluyla üretilmiş, genetik yapısı birbirinin tıpatıp aynı olan canlı topluluğu"cl"olarak ifade edilir...İnsanlar temelde birbirlerine benzerler...aile içi bireyler ise birbirlerine daha çok...dünyanın farklı bir yerinde sizin  bir benzeriniz şu anda elini kolunu sallayıp dolaşıyordur belkide ...her ne kadar böyle benzerlikler  söz konusu olsa da her birey bir birinden farklıdır...ikizler bile!...hatta  bu benzerlikler üzerine; özellikle ünlülere en çok benzeyeni belirlemek için çeşitli yarışmalar düzenleniyor...bu kabul edilebilir bir şey! Ama klonlanma gelecekte "biricik" olma özelliğimizi yok edecek !Birbirinin aynısı, tıpkısı, koyun sürüleri gibi güdecekleri, itaat eden"klon"lar... geleceği görüp1999 yılında, Paris şehrinde, 19 Avrupa ülkesi insanın genetik olarak kopyalanmasını yasaklayan bir sözleşme imzalamışlardı... insanların klonlanmasının gelecekte getireceği sorunlar şu an için hala belirsiz!..klonlasak ta mı saklasak klonlamasak ta mı ?!





28 Eylül 2012 Cuma

hepimiz uzaylıyız -4-







"Mork ve Mindy" (1978-82)...
Dev bir yumurta içinde dünyaya inen Mork'un mizahi yanı diziyi izlenir kılıyordu...Ork gezegeninden Dünya'ya gönderilen  uzaylının görevi  dünyalıları incelemek ve telepatik olarak lideri Orson'a rapor vermekti...Mindy de onun uzaylı olduğunu bilmeden ona dünyalı geleneklerini öğrenmesinde yardımcı oluyordu...
Parmaklarını açarak "nanu nanu- ark ark shazbot" diye selamı günlük hayatımıza girmişti!

Alf'e gelince...80'lerin sonlarında tanıştığımız, neredeyse  Müşfik Kenter'in sesiyle özdeşleştirdiğimiz bu kahraman da Melmac gezegeninden davetsiz bir misafirdir(garajın çatısına düşmüştü)...o da Mork ve Mindy gibi stüdyo gerçekleştirilmiş sitcom(
Situation Comedy) dizidir... Alf, evdeki kedi "Şanslı"yı hipnotize edip, her türlü bahane ile yemek ister...tüy problemi evde sorun yaratır, ukalalığı hat safhadadır ama vazgeçilmezdi!





"Uzaylı Zekiye" herhalde tüklerin ilk abzürd dizi denemesiydi...her şeyiyle inanılmazdı...Sezen Kızıltunç arada sırada zamanı dondurur ve garip hareketler yaparken garip sesler çıkartırdı...neyse ki çok eskilerde kaldı!

Tv yi o yıllarda bırakmak istiyorum...asıl bomba1977 yılında sinemalara "Star Wars" serisinin ilk filmiyle düşmüştü ve devamında "Yıldız Savaşları" popüler kültür fenomenine dönüşecekti... seriyi sadece ilkkez  izleyeceklerin kafasında şu soru vardı "hangi sırayla izleyeyim?"...
4-5-6 ile başlamak kronoloji açısından daha sağlıklı...Başlı başına bir yazı dizisi çıkacak bu derin ve zengin konuya şu an çok fazla deşmeyeceğim! Zaten fanatikleri kadar yazamam...Ama söylemek istediğim; ilk filmi "Emek Sineması"nda izlerken, avuçlarım bir yandan da terlerken duyduğum heyecanı anlatmam mümkün değil!.. 

Türkiye'de ise Et. taklidi "Badi"2004 yılında ışık hızında değil de biraz gecikmeli olarak gelir!İstanbul'’daki bir mahalleye inen uçan daireden çıkan bir yaratık Ali'’nin evine gelir. Ali bu uzaylıya Badi adını verir. Olay bütün gazetelerde konu olur. Hükümet duruma el koyar!.. herkes yaratığın peşindedir. Ali, birlikte yaşadığı yaşlı teyzesi ve arkadaşları ise Badi'’yi saklamaya çalışırlar...








"Dünyayı Kurtaran Adam"(1982)  İki Türk uzay pilotu, rutin bir görev esnasında bilinmeyen bir gücün çekim alanına girerler ve uzay araçları bilmedikleri bir gezegene düşer. Bu gezegende dünyayı bekleyen büyük tehlikeyi öğrenirler...hedefinden sapan film teknik yetersizlik ve kurgu faciasıyla fantastik-kült kategorisinde bir başyapıt haline gelmişti...aslında belkide hiçbir devamlılık, mantık ve estetik kaygısı güdülmemişti!..
"vücudundan kurtul, zihin ve ruhunla yaşa, o zaman toprak altında nefes alabilirsin "...



"The Man Who Feel to Eart"-Dünyaya düşen adam'da uzaylıyı oynamak en azından dış görünüş olarak David Bowie için zor değildi...gezegeni için suyun peşindeydi..."Alien" serisiyle Sigourney Weaver David Bowie'nin solgunluğunu taşısa da,nihayetinde  dişi kimliğini yansıtıyordu..."Gremlins", "Predator"derken "Alien Predatora Karşı"oldu...Marslılar saldırdı; bol bol güldük "Mars Attack","Independance Day"1996 da, "The War of the Worlds"un konusunu yeniden ele aldı..."The Thing"1982 şartlarına göre başarılıydı...sonra günümüze doğru
ilegal yollarla aramıza sızmış uzaylıların peşindeki Siyah Giyen Adamlar"The Man in Black" serisi, Peter Jakson'un "Yasak Bölge"sinde uzaylı mültecilerle karşılaştık, James Cameron'un "Avatar"la mavileştik...derken Hasbro’nun klasik donanma savaş oyunu "Amiral Battı"dan uyarlanan "Battleship"...daha saymadığım onlarcasına da bir gün değinmek üzere!





26 Eylül 2012 Çarşamba

hepimiz uzaylıyız -3-

Uzayda görünen galaksilerin ve yıldızların görüntüleri "farklı zamanlardaki görüntüleri" olabilir...çünkü ışık uzayda doğrusal ilerlemez, evrensel çekim güçlerinin belirlediği yolu takip eder...bu yüzden sonsuz olarak düşündüğümüz uzayda milyonlarca galaksi olabilir ya da bu rakam tahmin edilenden daha az olabilir!
Uzayı, dünyayı(atmosferi dışında) ve tüm gezegenleri, milyarlarca yıldızı saran boşluk olarak düşünürsek; "hepimiz uzaylıyız"...o zaman bazı durumlarda "Uzaylı" yerine"Dünya Dışı Varlık" terimini kullanmak daha doğru olacak...tv dizilerinde bu tarz yaratıklar ve uzay teknolojisi ile karşılaştık sık sık...


"Star Treek"-Uzay Yolu dizisiyle başlayan yolculuğumuz, ufkumuz genişleyerek devam etti...siyah-beyaz yolculuk yavaş yavaş renklendi, geleceği hayal edebileceğimiz kadar teknolojimiz inanılmaz boyutlarıyla ekrana yansıyordu...dizilerde görüp hayal diyebileceğimiz bir çok cihaz da hayata geçti..tabi dizi ve filmlerin çekimlerine de yansıdı bu teknoloji..."Star Treek"İnsanların galakside diğer bilinçli canlılarla birleşerek "Birleşik Gezegenler Fedarasyonu"nu kurdukları, kurgusal bir 3. Dünya Savaşı sonrası bir geleceği tasvir eder...USS Enterprise-Atılgan, ışınlanma, "hışşşt"diye açılan otomatik kapılar, haberleşme cihazları, bayıltıcıya ayarlanabilen fazerler...kaptan Kirk'in karizması, Mr. Spock'un telepati gücü, enseden sıkıp bayıltması, gemiye enerji yetiştiremeyen Scoty, Uhura, Sulu, Dr. Mc Coy, vs vb...Turist Ömer( Sadri Alışık) bile çağa ayak uydurup Uzay Yoluna terfi etti!..





...sonra 1975-77yıllarında "Space 1999" -Ay Üssü Alfa'da geçen maceralara dahil olduk...Ay'daki nükleer patlama sonucu Ay Üssü Alfa, Dünya'nın yörüngesinden çıkıp uzayda sürükleniyordu..Kaptan König üssün serin kanlı  komutanıydı .."kartal"larla uçtuk...Uzay Yolundaki Mr. Spock'un benzeri Maya(bilim subayı olarak) dahil oldu sonraları...maddeye hükmedip habire şekil değiştirip başka canlılara dönüşebiliyordu (oksit canavarı mesela!) 



  
1978 yılına geldiğimizde "Battlestar Galactica" vardı ailece oturulan kanepenin karşısındaki tv de...Yıldız savaşlarında Yüzbaşı Apollo, Starbuck, Galactica ve Pegasus...Saylonlular...küresel felaketleren ötürü dünyadan ayrılan insanlar 12 koloniden oluşan bir topluluk kurmuşlardır. Ama zamanla Saylonlular denilen düşman robotların saldırısı sonucu 11 koloni yok olmuş, sadece Galactica'nın olduğu koloni hayatta kalmıştır.(sonra kardeş koloni gemisi Pegasus da dahil olur maceraya)... 

-devam edecek-

hepimiz uzaylıyız -2-



Yine forumlardan  bir alıntı haber: Amerikalı yetkililer,bir insanı yakalayıp zarar vermek isterken göz altına alınan bir şahısın,daha sonrasında deri değiştirdiğini gözler önüne serdi.(hımmmm....!!!ilginç bir cümle)
Yetkililer fotoğraftaki kaçan şahısı görenlerin hemen 911'i aramalarını istiyor.
Bu konuda konuşan Uzay Bilimcisi Stephen Yards:
-Onu yakaladığımızda bir insana zarar vermek istiyordu. Kaçarken elinden kurtulmayı başardığımız sırada resmini çekmeyi başardık. Bu olay sırasında 2 memurumuz olay yerinde acı şekilde can verdi. Başka bir insanın vücudunu kopyaladığı için bir insan gibi görünüyor. Çalışınamızın vücudunu çalan uzaylı,çalışanımız gibi gözüktüğü için resmini tam olarak veremiyoruz ama etrafta şüphe verici ve garip hareketler sergileyen bir şahıs görürseniz derhal arayınız.
Şeklinde konuştu...

Sirus Uzay Bilimleri Araştırmaları Merkezi başkanı Haktan Akdoğan her gezegenin atmosfer ve ekolojik yapısına bağlı farklı 110 uzaylı türünden bahsediyor!.. 

MADDEYE HÜKMEDEBİLEN DÜNYA DIŞI VARLIKLARIN KOLAYCA BEDEN DEĞİŞTİREBİLECEĞİNİ, FARKLI MİSYONLARLA GELİP DÜNYADA İNSANLARIN ARASINDA İNSAN GÖRÜNÜMÜNDE DOLAŞANLARIN OLDUĞUNU VE FARKLI BOYUTLARDAN DÜNYADA BEDENLENMİŞ VARLIKLARIN OLDUĞUNU SÖYLÜYOR... TARİHİN FARKLI DÖNEMLERİNDE İNSANOĞLUNUN GELİŞİMİNE KATKIDA BULUNMAK, TARİHE YÖN VERMEK ADINA ÜST BOYUTLARDAN DÜNYADA BEDENLENEN VARLIKLARIN ARASINDA EİNSTEİN, MOZART, DA VİNCİ GİBİ DAHA BİRÇOKLARININ OLDUĞUNU SAVUNUYOR!



ROSWELL OLAYI: 1947 -New Mexico...Amerikalı eski bir askeri yetkili, 64 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etmişti...O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve 2008 yılında ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını da iddia etmişti...bu ve gizemli benzeri olaylar  bu konuda roman, çizgi roman, tv dizileri ve Sinema Filmlerini körükledi...Farklı uzay canlıları, yaşam formları bizi uzaktan gözlüyor, zaman zaman gelip araştırma yapıyor, gezegenimizi ve kaçırdıkları insanları inceliyorlardı...Marslıların işi gücü bizimle uğraşmaktı!...Peki bizden ne istiyorlardı? Bir çok dizi bu konuda hipotezler ortaya attı...en çok kullanılanı; gezegenleri yok olmak üzere olan bir uygarlık dünyayı mesken tutmak için öncü birlik gönderir...ya da gezegende savaş vardır buraya kaçarlar, kötü uzaylılar da onların peşinden dünyaya gelir...bozulup düşen uzay gemisi yüzünden gezegenimizde mahsur kalanlar...Kimileri barışçıl ve insani bir biçimde onları karşılayıp kabullense ve yardım etseler de(E.T-Extra-Terrestrial Spielberg’ün 1982 yapımı filmindeki Eliot gibi); onlar tehlikeli yaratıklardır...ordu, FBI gibi bir çok gizli birim onları yakalayıp incelemeye çalışır...silah gücü kullanmaktan çekinmez... iletişimin önemi bir kez daha burada ortaya çıkıyor...sinyaller, mesajlar göndererek iletişim kurmaya çalışanlar olduğu gibi"üçüncü türden yakınlaşmalar"("Close Encounters of The Third Kind"- Spielberg’ün 1977 yapımı filmi) kurmak istemeyenler, çekinenler de olur çoğu zaman...


İnsan ırkı,onların varoluşunu kabullenmeye henüz hazır değil. Eğer toplu bir temas yaşanacak olsa, normal hayatımızda tanımadığımız,anlamadığımız ,bizden farklı olan herkese davrandığımız gibi onlara da düşmanca davranacak, evrensel barış için yapılan bütün çabalar sonuçsuz kalacaktır...
Uzaylı varlıkların  istedikleri  yaşam biçimimizi değiştirmek değil, insanlara evrensel bir bilinç hakkında bilgiler vererek onların doğru olan yaşama biçimini seçmelerine yardımcı olmaktır...

-devam edecek-

25 Eylül 2012 Salı

hepimiz uzaylıyız -1-


Forumlardan birindeki yazışmalarda şöyle diyordu: 2-3 ay önce internette Nevada çölündeki Amerikan üssünde uçan daireler var diye duymuştum. Google earth'e baktım hemen area 51(Amerikan üssü) diye arattırıp inceledim. Gerçekten de hangar gibi yerlerin önünde yuvarlak daireler bulunuyordu.Ve diğer f-14 tarzı uçaklar. Bunları görünce çok şaşırdım. Sonra bunu youtube'da da gördüm.1 ay öncesinde de tekrar google earth 'e girip ne var ne yok diye baktım. (Google Earth bildiğim kadarıyla sık sık güncellenir) Baktım ki yuvarlar nesnelerden eser yok. Bu bana ufoların amerikan üssünde tutulduğu düşündürdü. İşte youtube'da da videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=yljxmHx5Uno&feature=related  
... sonra düşünmeye başladım...çocukluğumdan beri hep gizemini korumuş bazı olayları...gökyüzünde kayan yıldızları yakalamak için saatlerce bekler ve gözlemlerdik. Bu uzun gözlemler sırasında parıldayan yıldızların arasında onlarca hareket edip sağa sola giden parlak cisimler görürdük...hiç biri uçak değildi...flaşörleri, kırmızı ışıkları falan yoktu...çok yüksekte sanki yörünge değiştiren gök cisimleriydi bunlar...sakin sakin gezinirlerdi...o zamanlar internet olmadığı için bunu gazeteye yazdığım yazılarla paylaşıp cevap aradım durdum...Bilim Teknik dergisini telefonla aradım...bunlar sayıları her geçen gün artan uydularmış! O zamandan uzayın çöplüğe döneceği belliydi...Bir gün Yalova'da balık tutarken gecenin karanlığını yarıp geçen bir ateş topu parçalara ayrıldı ve her bir parça farklı yerlere patlamalar ile düştü...dünyanın sonu geldi zannetmiştim.. atmosfere girmeyi başarmış, giriş açısı yüzünden de böyle bir sürtünme ve patlama meydana gelmişti belki de...sonra 7-8 yaşlarında benzeri bir olayda  Koca Mustafa Paşa'daki evimizde balkonda bir yaz akşam üzeri yemek yerken gördüğümüz yavaş yavaş ve yanarak gökyüzünden inen o devasa kütleyi hatırladım...denize düşmüştü...işin ilginç tarafı yemek yerken siyah beyaz küçük  televizyonda "uzay Yolu" dizisini seyrediyorduk...heyecanımı siz düşünün!
sonuncusu ve en önemlisi şüphe götürmez bir olaydı...gerçek bir "UFO"...14-15 yaşlarında Yalova Devlet Üretme çiftliğinin elmalıklarından aşırdığımız elmaları öğle saatlerinde gölge olan rahmetli halamın balkonunda, Güçlü arkadaşımla tam yemeye koyulmuştuk ki olan oldu...balkon elma ağaçlarının olduğu büyük bir alanı görüyordu...ilk ısırıklarımızı alıp birbirimize"  elma  güzelmiş" derken, bahçenin üzerine çok hızlı bir şekilde yeşil,uğultulu bir ses ile ve  parlak bir ışıkla sarılı bir cisim geldi, durdu... bir süre havada asılı kalan elips formundaki bu ışık yukarı aşağı küçük süzülmeler yapıyordu... çok büyük değildi ama mesafeyi göz önüne alarak bir kaç araba büyüklüğünde olduğunu söyleyebilirim...donup kaldık...elmalar boğazımıza kaçıp bizi boğabilirdi! Birbirimize baktık ikimizin de aynı şeyleri gördüğümüzü onaylarcasına...elmaları yıkamamadan yediğimiz için; ilaçlanmış elmaların bizi  zehirlediğini bile düşündük...ama biraz sonra bir uğultu ve dijital bir ses ile beraber geldiği hızda, düz bir  çizgide kayboldu...kime anlattıysak inanmadı...onlarda yediğimiz elmalardaki ilaç yüzünden halüsinasyon gördüğümüzü söylediler...ikimiz de aynı halüsinasyonu görebilir miydik?!  Bu bir "ufo"ydu ve biz UFO gören şanslı iki kişiydik...Tanımlanamayan Uçan Nesne, ya da kısa adıyla UFO ("Unidentified Flying Object"), kimliği teşhis edilememekle birlikte bir ya da birçok tanık tarafından gözlemlendiği doğrulanan veya doğal yapısı ve kökeni bilinmemekle birlikte kamera, fotoğraf makinesi, radar vb. gibi cihazlarla kaydedilen hava nesne ya da  fenomenlerine  verilen addır.Tanımlanamayan uçan nesne, kimliği teşhis edildiği takdirde (meteoroloji balonu uçak vs.) UFO olmaktan çıkar.Popüler Kültürde  ise Dünya-dışı oldukları varsayılan her türlü uzay gemisi için UFO terimi kullanılır. Bunun yanısıra bu anlamda "uçandaire" terimi de kullanılır. Geçmişte de UFO gözlemleri yapılmış olmakla birlikte, gözlem raporları 1950’li yıllardan itibaren, özellikle ABD’de büyük bir artış göstermiştir. Bu yıllardan itibaren, yeryüzünde, günümüze kadar onbinlerce tanıklık kaydedilmiş...Yıllar önce Erich Von Daniken'in tüm kitaplarını alıp okudum...gizemli olayları, bu konuda çıkan haberleri, belgeselleri her zaman aynı heyecan ile izledim... Bilinmeyen" diye bir dergi çıkıyordu o yıllarda onu almaya başladım...ve anladım ki hepimiz uzaylıyız! 

24 Eylül 2012 Pazartesi

garip ve ürkütücü objeler -3-

Aykırı yönetmen David Cronenberg'in filmleri biraz tekinsizdir!.."Shivers"(1975), "The Fly" (1986),"Dead Ringers"  (1988), "Naked Lunch"gibi filmleri insanı altüst eder! "Total Recall "filminde "mutant" lar ile tanışırız..."Naked Lunch" da  böcek daktilo ile... 



"Dead Ringers"-Ölü ikizler filminde, jinekolog ikiz doktorlar kadar onların kullandıkları aletler de ürkütücüdür...kürtaj aletleri normalde de zaten ürkütücüdür amabunlar başka!..




Çoğu ürkütücü ve garip obje ile Tv ve Sinema sayesinde tanışırız...eskiden iki boyutlu ve sadece siyah-beyaz çizilmiş çizgi romanlarda bu kadar etkileyici olmuyorlardı...Elektrikli sandalye ve giyotinle de Tv de karşılaştım...ve nefret ettim!..genelde ürkütücü olanlar, tanımlayamadığımız şeylerdir...ve ölüm korkusunu içinde , üzerinde taşıyanlardır...bir de işkence aletleri var...






garip ve ürkütücü objeler -2-



"Modern Zamanlar" filminde, Dünyanın makineleşme umudu  yüzünden
insanların hareketleri kısıtlanır... makineleşirler(makine gibi davranan bireyler)...doğallığını kaybeden insan kendi doğasından uzaklaşır...İnsan -makine ilişkisi  denince aklıma yapımcısı, yazarı, yönetmeni  ve başrol oyuncusu Charles Chaplin olan  "Modern Zamanlar" filmi geliyor...Sonra Fritz Lang'in fütüristik-distopik "Metropolis"filmi...bu ilişki beni hep ürkütmüştür; bizimde bir gün ruhumuzu kaybederek tam anlamıyla bir makine haline gelebileceğimiz düşüncesinden belki de...belki de teknolojinin bize sağladıkları, hayatımızı kolaylaştırmanın ötesindeki "melez" oluşumları(organik-inorganik) beni ürküten!

"üreten eller ile planlayan beyin arasındaki aracı kalp olmalı!"




Patricia Piccinini-"Beni bağrına bas" sergisinden...

"the Young Family"-2002-3, silikon, akrilik, saç, deri, ahşap, 80 x 150 x 110 cm

Bu tür oluşumları, kafamda hiç bir yere koyamadığım için   canlı yerine "obje-nesne" demek istiyorum!


Teknolojinin olumlu yanlarının yanı sıra yaşamın dengesini bozduğu bir gerçek...radyasyon ve kimyasal maddelerin tehtidi, yeni ölümcül virüsler, genetik facialar, mutant canlılar(mutant:X, Y, Z, Gama ve benzeri hiper ışımalara maruz kalan organizmaların hücre  çekirdeğindeki DNA  dizilimlerinde ve sarmallarında bozulmalar sonucu canlının fizyolojik ve biyolojik özelliklerinin değişmesi)... Sanayi devrimi ile(18-19yy.) yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin, makineleşmiş endüstriyi doğurmasından söz edebiliriz...sonrasında teknoloji alır başınıyürür...olmadık fikirler ve ürkütücü oluşumlar vardır artık bu yeni gerçekliğimizde...


Sibernetik,bir insanın veya otomatik bir makinenin,modern tekniğin kaynakları çerçevesinde herhangi bir işi yönetmesini veya belli bir amaca ulaşmasını sağlayan bilim...
Makina ve canlılarda, kontrol ve haberleşmenin şartlarını ve kânunlarını tespit eden bir ilim dalı...
 












Yaşayan organizmalarla ve makinalarda kontrol ve haberleşme ile alâkalı ilimlerin karmaşıklığını ifâde etmek için kullanılılan sibernetik kelimesinin kökü, eski Yunanca “Kubernetes” ve Lâtince “Gobernare”den gelmektedir. Her iki kelime de “sevk ve idâre” anlamındadır...

Çılgın Fransızlar,  çılgınlıklarına yenilerini eklemeye devam ediyorlar!..
Nantes şehrinde Loire nehri kıyısında, Jules Verne Müzesi karşısında  "Makine Adası" adını verdikleri mekanda  ahşap ve çelik malzemeden yapılan balık, kalamar gibi dev mekanik hayvanların işlevsel sibernetik makineleri sergileniyor...12 m yüksekliğinde ve 8 m genişliğinde, 45 ton ağırlığında fil de bunlardan biri...çelik ve ahşaptan yapılmış filin başı, gözleri ve hortumu  hareket edebiliyor...tabi kendi de 30 yolcu alarak ve saatte çeyrek km. hızla!..
Sanayi devriminden çok öncelere yaklaşık 800 yıl öncesine dönersek;El-Cezeri'nin,  keskin zekası ile elektrik kullanmadan sadece su ve mekanik parçalarla çalışan makineler yapmış ve günlük hayata geçirmiş olağanüstü bir bilim insanı olduğunu görürüz...
25 yıl boyunca icatlar kataloğunu yazar... 
Mekanizmaları zamanın çok ötesinde olan bu çalışmalarında enerji kaynağı , yönetim mekanizması ve geribesleme sistemlerinin tümünün su, buhar gücü ve havanın itiş gücü ile yapılmış olması şaşırtıcıdır. Üstelik tüm buluşlar insanımsı , estetik değerlere sahiptir. Tüm bu buluşlar  Erlangen Üniversitesinden Alman Profesörü Widemann tarafından tekrar üretilip çalıştırılmışlardır.El-Cezeri'nin yazdığı kitap kayıp olsa da iki el yazması kopyası 66 sayfası eksik olarak, Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmet Kütüphanesi ile Ayasofya Kütüphanesindedir. Eksik sayfaların çalınmış olma ihtimali yüksek...Çalınan bu sayfalar belki de günümüz teknolojisine yeni bir boyut getirmiştir! Neden olmasın!
...Yine buna benzer bir hikaye daha: Abdülhamid Han'ın yaptırmış olduğu  'ALÂMET' isimli robot; dünyada ezan okuyan ilk saati olma özelliğine sahiptir...Japon İmparatoruna hediye edilen bu sema yapan, ezan okuyan robot belki de bu günkü Japon Robot teknolojisinin yapı taşını oluşturmuştur!