3 Ağustos 2018 Cuma

kıyısından bir şehir hikayesi-3.Bölüm-



Filmlerde kahramanların mermileri hiç bitmez. Bu yüzden bir tabancanın aldığı mermi sayısını net olarak bilmem mümkün değil. Farklı şarjörler ile mermi sayısı 11, 12, 15, 20 ye kadar artabiliyormuş. 

Bulduğumda hiç dikkat etmemiştim tabancanın kalibresi ve özelliklerine ama kuru sıkı olmadığından emindim. Toplu bir tabanca olsa- "altı patlar"dedikleri- zaten ismi üstünde hemen bilir-söyleyebilirdim! Bildiğim diğer bir şey de -yine filmlerden- toplu bir tabancayı doldurmanın her zaman şarjörlü bir tabancaya göre zaman aldığıdır.

Ne ise ne! Uzatmayalım herkesin beklediği finale geçelim. Çok net olacağım!Toma'nın karısı, metresi, Yaşar'ın alzaymırlı karısı, Muzo'nun eski patronu Birol ve bu arada Birol'u kurtarmak isterken araya giren ben... Toma ve Muzo da...hepimiz öldük...Nasıl mı?
Hepsini anlatacağım. En azından ölene kadar!
Gerçekten Yaşar'ın pazar arabasının içindeydi o silah. Gerçekten de masadaki arbede sırasında Yaşar'ın pazar arabasına;  daha doğrusu patlıcanlar yüzünden tam kapanmayan çantasından içeri düşmüştü. Gerçekten Yaşar, alzaymırlı karısını işte o silahla vurdu. Bu "işlem" için çöp kamyonunun konteynırı bağlayıp boşaltmak için "tangır tungur" salladığı akşamın geç saatini beklemişti... hem de önüne kuş tüyü yastığını tutmuştu silahın sesini azaltmak için. Onu huzura kavuşturduğunu düşünürken kendisi buna benzer bir huzuru bulabilecek miydi ? Bir an için bir mermi de kendi için harcayabilirdi ama belki de karısının yokluğunda aradığı huzuru bulabilirdi. Vazgeçti...silahtan ve cesetten nasıl kurtulacağını  bulmalıydı her şeyden önce. Toma'nın teknesine atlayıp kıyıdan açılacak, hem karısının cesedini hem de silahı Marmara'nın dibine gönderecekti. Sonra, döndüğünde karısını evden çıkıp çıkıp defalarca kaybolduğunu kimseye anlatmaya gerek olmayacaktı. Onlarca şahit vardı mahallede, apartmanda ve tabi karakolda... Bu kez karısı yine evden çıkıp  dönmemek üzere kaybolmuş olacaktı. 
Sandalın ipini alaca karanlık vakti çözdü, beyaz örtünün içinde kıvrılmış bir halı gibi duran eşinin cansız bedenini teknenin güvertesine sertçe bıraktığında tok bir çapma sesi yankılandı. Soğukkanlılığını  korudu. Ne de olsa eski bir polisti. Ama ben koruyamadım. Kendimi açık ettim.Teknenin içinde motorun yanına çömelmiştim ki bir öksürük krizi tuttu. Artık millet sigarasını dibine kadar içer oldu; hem pahallılıktan, hem de artan stresten dolayı... birer ikişer fırt çıkan izmaritlerin en katranlı yerini içersen böyle olur! Kendime kızmam ve öksürüğüm kesilince Yaşar bana, ben ona soran gözler ile bakmaya, olanları anlama ve anlamlandırmaya başladık.
Yaşar'a "her şeyi biliyorum, çözdüm bu işi" dedim. "Tabanca masadan o günkü arbedede senin pazar arabana düşmüş. Sonrasını tahmin ettim. Zira ben de silahı bulduğumda ondan bu şekilde kurtulmayı düşünmüştüm ama kimse kimseyi vurmasın diye! Yazık oldu Lamia'ya!"
"İyi oldu, iyi...sen anlamazsın! "dedi Yaşar. Teknenin kıç tarafına, yanıma doğru geçip motoru çalıştırdı. Kıyıdan açılırken bir süre sustuk. Sonra Yaşar'dan belindeki tabancayı istedim. Çok istekli gibi görünmese de bir iki dakika sonra belinden çıkarıp bana uzattı,  almak için öne uzandığımda elini ve silahı geri çekti. Bir hamle yapıp eline yapıştım. Silahı elde tutmak ve ele geçirme adına bir boğuşma başlamıştı artık. Ardından olan oldu; silah ateş aldı ve midemden vuruldum. Yaşar'ın elinde kalan silah saniyeler sonra tarifsiz bakışlarımız arasında güverteye düştü. 
Size "en korktuğum şeylerden biri kontrolden çıkmaktır" demiştim. İşte şimdi delik bir mide ile tam da böyle oldu; kontrolden çıkmıştım. Silahı güverteden ne zaman, nasıl aldım hatırlamıyorum. İki el sıkmışım Yaşar'a!
Dümeni kıyıya kırdım. Yaşar  yaşıyor muydu emin değildim. Gün iyiden iyiye aydınlanmıştı. Ne yapacağımı bilmeden kıyıya yanaştım. Baş ipini iskeleye bağlarken. Arkamda mayalanmış yoğun bir şarap kokusu hissettim. Dönüp baktığım yönde Toma'da bana bakıyordu. Sağlam içmişti ama dimdik ayakta duruyordu. Tekneye göz ucuyla şöyle bir baktı;  hatırı sayılır miktarda kanın bir kısmı teknenin baş kısmındaki sarılı bedenden çarşafa , teknenin kıç kısmında ise Yaşar'ın cansızmış gibi duran gövdesinden yere sızıyordu. Benim delik mideme bastırdığım kanlı elimi yavaşça kaldırıp yarama söyle bir baktı. Diğer elimde güçlükle tutmaya çalıştığım silahı da kolaylıkla aldı ve koşar adım oradan uzaklaştı.
Kıyıya çok uzak olmayan Toma'nın evinden üç el silah sesi duyuldu bir kaç dakika sonra... ardından kısa bir sessizlik ve bağırış, çağırışlar. Toma hızını alamayıp bir üst mahalledeki metresine de iki kurşun harcadı. Silah sesi uzaktan duyulduğunda şuurum hala yerindeydi. Toma teknesine geri döndüğünde Yaşar çoktan ölmüştü. Çok kan kaybetmişti ve ben de çok kan kaybediyor olduğuma göre onun yanını, "tahtalı köy"ü boylamama az kalmıştı.
Toma iskeleden bir adım atıp tekneye geçti. Ben kıyıda iskeledeydim... durdu ve tek hamlede silahı şakağına dayayıp sıktı. Teknenin içine düştü kalas gibi bedeni... Her şey çok çabuk olup bitmişti. Bir anda teknede üç ceset bana bakıyordu öylece. Etraftan kimse koşup gelmedi silah seslerinden korkmuşlardı besbelli. Gözüm karardı... her şey netsizleşti...bu sırada telaşla iskelenin direğine öylesine dolamaya çalıştığım teknenin ipi çözülmüş,  rüzgar ve akıntının yardımıyla "kıyın kıyın" ilerlemiş olan tekne öğle vakti meydanın önündeki küçük sahile vurmuştu. Tanıyan, tanımayan,  nerede boş gezenin boş kalfası varsa teknenin başına toplanmış polisin gelmesini beklerken kalabalığın içinden "biri"nin teknenin içinden, livarın yan tarafına düşmüş olan silahı usulca aldığını kimse görmedi benden başka! 
Kendime geldiğimde teknenin ipinden kurtularak uzaklaşmakta olduğunu görmüştüm, kıyıya yakın seyreden tekne bir süre sonra sahile vuracaktı. Son bir gayretle ulaşmaya çalışacaktım ama nedenini bilmiyordum ölümle dans ederken bu halde...Muzo silahı hemen tişortunun altına, beline sıkıştırdı ve oradan Birol'un çay ocağına doğru seyirtti. Hala yürüyebiliyordum arada düşecek gibi olsam da. Kalabalıktan sıyrılırken bana seslenenlerin sesleri kulaklarımda boğuklaştıkça çok da fazla vaktim kalmadığını anlamıştım. Meydana çıkan köşeyi döndüğümde Muzo akşamı beklemeden çoktan silahını Birol'a doğrultmuştu. Birol bir gün öncesinden kendisine silah doğrultulmasına alışık, alaylı biçimde gülümsedi..."bu gösteriyi burada bitirelim Muzaffer"! Bu onun son dilek cümlesi oldu. Muzo "bitirelim" dedi ve tetiğe asıldı. Mermi yerine varmadan mermiyle Birol'un arasına girebilmem için son iki adımı atabilmiştim. Lanet olsun böyle zamanlamaya! Neden böyle bir şey yaptığımı düşünecek, sorgulayacak durumda değildim  zira bu kez midemin sol tarafından yemiştim mermiyi . Çok yakın mesafeden ateşlemişti tabancayı Muzo... Mermi beni delip geçmiş benden epeyce kısa boylu Birol'un göğsüne saplanmıştı. Ardından bir silah daha patladı... bu kez vurulan Muzo'ydu. Kafam asfalta yan yatmış vaziyette Muzo'nun düşüşünü gördüm ağır çekim. Silahını  ateşleyen genç bir polisti ihtar bile etmeden. Sonra öldüm galiba gözlerim  tam olarak kapandı...size anlatabileğim  sanırım bu kadardı! 



Yaşar'dan karısı Lamia'ya                             1 kurşun(mermi)
Yaşar'dan hikaye anlatıcısı Cücü'ye             1 kurşun
Cücü'den Yaşar'a                                          2 kurşun
Toma'dan eşine                                            3 kurşun  
Toma'dan metresine                                     2 kurşun
Toma'dan  kendine                                       1 kurşun  
Muzo'dan Cücü'nün içinden geçip Birol'a   1 kurşun


ve

Polisten Muzo'ya                                          1 kurşun