26 Eylül 2014 Cuma

kadınlar vardır...kadınlar her yerde...

“Konuşma, dinleniyorsun, sonra başın derde girer” mesajını veren bir afiş... 



Hem Stalin Rusyası’nda hem Hitler Almanyası’nda telefonlar dinlenirmiş.
Dinlenme korkusu diktatörün aleyhinde konuşmanın ve örgütlenmenin önünü keser, hatta halkı diktatör aleyhine düşünmekten bile alıkoyarmış...


Daha 8 Mart'a epey bir zaman var... Malum kadınlar bir tek o gün hatırlanıyor... hatta o gün bile hatırlanmıyor ülkemizde! Ama Rus kadınları, tarihin şekillenmesinde önemli bir yer tutuyorlar; güçlü ve baskın kadınlar (Anadolu kadını gibi)...Ve afişlerde de sık sık o emekçi kadınlarla karşılaşıyoruz...



Devrim Afişlerinden...



ve Dziga Vertov'un "Kameralı Adam"Filminin afişinde bile kadın var-1929






Productivizm: 
Sanatın sosyal sorumluluk ahlakına 
hizmet etmesi gerektiğine inanan bir grup konstrüktivist tarafından devrim sonrası Rusya'da kurulan hareket. 
Etkilenme Alanları: Konstrüktivizm. 
Katılımcılar: Kazimir Malevich, El Lissitzky, Liubov Popova. 


  Son olarak St.Petersburg'da bir "Kahve" çağrısı...(Eylül 2014)





18 Eylül 2014 Perşembe

Birlikte Yaşamak...


Bu sabah penceremin önünde ilginç bir manzarayla karşılaştım. Yağmurdan kaçan iki canlı aynı noktaya(pencere aralığına) sığınmışlardı. Salyangoz yağmurda rahat rahat gezintiye çıkabilirken kırkayak ıslak zeminde bir süre sonra boğulur; bu yüzden kendisini ıslak zeminden koruyacak hatta gezdirecek salyangozu kullanıyordu... Salyangozun kabuğu kullandığı gibi oda kullanıyordu ya da kabuğu paylaşıyorlardı."Communis"-Paylaşmak...
Yedi milyardan fazla insan bu "Dünya"üzerinde birlikte yaşıyor ve bu dünyayı paylaşıyoruz... Birlikte yaşıyoruz; kimimiz dirsek teması, kimimiz içiçe, kimileri alt alta üst üste... kimilerimiz yaşayacağı çevreyi, konu komşu, eşi seçebilirken, kaç çocuk sahibi olacağını(tabi ki 3)planlarken kimileri de sayı saymayı bilmediği için 18 rakamına ulaştığından habersiz... Neyi ne kadar paylaşıyoruz? 

Şehir yaşamında insanlar için üretilenleri; kaldırımları, yolları, toplu taşıma araçlarını ve çıkış ararken gelecek için çoğumuz aynı kaderi paylaşıyoruz..."Doğduğu yer değil doyduğu yerde" tek odada; çoluk çocuk akraba yaşamaya mecbur kalıyor, savaştan kaçanlar, işsizlik ve parasızlık sonucu şehir şehir dolaşanlar, bekar odalarında kalan hala koğuş dolusu  sadece patates soğan satıcıları görmek mümkün. Ali Özgentürk'ün "At"(1981)filmindeki gibi bir yaşam hala devam ediyor!
Birçok insanın komünal yaşamı tercih etmesi ya da mecbur kalmasının temel nedeni   ekonomi olarak görülse de hayatı basitleştirme, politik ideoloji, doğal hayat, farklı aile bağları, daha sosyal ve kaliteli bir yaşam, kısacası yaşanılan toplumun değerlerinden farklı bir düzende hayat sürme isteği de söz konusu olabiliyor... 
Günümüzde birlikte yaşamak; din, dil, ırk ayrımı olmadan, "ötekileştirmeden", olayları farklı perspektif duygusuyla görselerde aynı sonuca vararak, aynı amaç için, fikirleri özgürce ifade ederek, empati-tölerans göstererek ne kadar mümkün?!
"Globalleşen Köy" ümüzde beklentiler, çıkar ilişkileri, statü köşe kapmacasında  işleyen nalıncı keseri, uyulması gereken kurallar, yalakalıklar... nereye kadar? Gitgide birbirine benzeyen kültürlerde, birbirine benzeyen yaşam tarzları ve tektipleşen insanlarla birlikte yaşamak  daha kolay görünüyorsa da ben almayayım!  
Geçen günlerde bir konferans için Rusya-St. Petersburg'daydım... Hava alanında tuvalete gittiğimde ülkedeki yaşam tarzının ne kadar değiştiğinin bir göstergesi pisuvarın içinde duruyordu: Made in USA yazılı slikon bir pisuvar süzgeçi...
Gençlik markalı tüketim nesneleriyle ve teknolojik oyuncaklar ile birlikte geleceği düşünmeden yaşarken dedeleri apolet ve madalyalarını, aile fotoğraflarını,anneanneleri de ormandan topladığı mantar, elma, birkaç parça eşya ve kıyafetlerini satıyor bit pazarında...








Tarihin izlerini tüm dokusu içinde yaşatan muhteşem bir şehri paylaşıyorlar ama kültür değişiyor... kuralların izleri yaşam biçimlerinin içinde tutucu bir yan olarak kalsa da kendilerini ellerinde içki şişeleriyle kızlı-erkekli sabahlara kadar eğlenirken görmek mümkün caddelerde...
5.ci Kattaki Hostel odamdaki kurallar...





Bir sabah kaldığımız Nevsky Prospect boyunca St. Alexander Nevsky adına binlerce insanın katıldığı "Haç alayı" ile karşılaştık ama ailesi yanında getirilen çocuklar dışında pek gençleri göremedim. Yine de kaldırımdan durup bakıyorlardı...


3 Eylül 2014 Çarşamba

kılçıkname





















Yıllar önce bir gün Yalova'da
bir arkadaşımla içiyorduk
biraz meze ve tabi ki balıkla
bize katılamayanlara kaldırdık
kadehlerimizi
sonra da zarflara koyup postaladık
kılçıklarımızı
o arkadaşlara....
Yıllar sonra her şey o kadar uzakta
tüm dostluklar
sanki
buzdolabında...
rakı şişesinde
bir balık yüzseydi ya şimdi karşımda!





















... vira bismillah!
her sabah
vira bismillah!
lakin
deniz kalıyor
biraz uzağımda
sevinci her dem kalıyor
kursağımda
bir balık
giriyor rüyama
geçmişten... 
bir kılçık
derken
pek çok kılçık...
hepsi bir arada
yan yana
yüzü koyun
tepe üstü
baş aşağı...
ağları dolduruyor hüzün
yokluğunda
tezgahlar  kan kırmızı
dibe çekiyor anılar
boğulmadan
uyanıyorum
kendi pisliğimde...
şehir nasılsa işte öyle
her gün
horoz sesi duymamış küfürlerle
"paragat"ı donatıyorum
her gün
sevgisiz yüzleri
sararmış "Hayat  Bilgisi" kitabının 
arasından
"çapari"lerle savuruyorum
kırk kulaca indirip indirip
çekiyorum kendimi 
çakının sırtıyla mazgalladığım
 "zoka"larla...
akıp gidiyorum
akıntıda
kalabalıklarla 
bir gün daha
avutmak için kendimi
şöyle yakışıklısından bir "zindan delen"
bir "sarda sarda"
ızgara ya da lakerda...
her akşam
tokuşturulurken kadehler
biraz hüzün
biraz efkarla
şerefine kaldırıyorum 
kadehimi
sonra 
bir kılçık
tabağımda
derken
pek çok kılçık...
uyanıyorum 
benzer bir sabaha daha
hepsi bir arada
yan yana
yüzü koyun
tepe üstü
baş aşağı insanlarla
akıp gidiyorum
akıntıda
kalabalıklarla... 
tüm denizler mavi
tüm rüzgarlar poyraz
olsa!
livarlar, tezgahlar dolup taşsa!
yine de
bu kadar umursar mıydım
bir kılçığı eskisi gibi
acaba?











Palamut vonozu (12-16 cm), kestane palamudu (16-22 cm), çingene palamudu (22-28 cm), palamut (28-35 cm),zindandelen (35-40 cm), torik (40-45 cm), sivri (45-55 cm), altıparmak (55-65 cm) ve piçuta (65 cm ve üzeri).