bir tanrı varsa
bizi çoktaaan unutmuş…
hayata bağlayıp beni
topal bir güvercin kadar
boş kursakla
aşkları unutturmuş...
fırından yeni çıkmış
pişkin ekmeğin kokusu akıyor havada...
ne kadar tekildim
şimdi o kadar çoğulum
sürünün içinde kaybolup
aldanmalar
aldatmalar...
yalanı çoğaltan aynalar...
sorguladıkça hayatı
daralan alanlar
dar alanda kısa paslaşmalar...
bildiklerim... hep öğrendiklerim
paydosu belli olmayan saatlerde
kaybetmişim sofraların sohbetini
kurşuna dizilmeden her gün aynı saatte
taş duvar diplerinde aramışım kendimi
sağdan yürürsen "...bulursun" diyenlere inat...
silik yüzlü, yüksek ölçeli prototip kadınlar
ayrı dilde söylenen
aynı şarkılar
her gün bırakırım dediğim tek arkadaşım sigara
uzak denizlerde
peşindeki balıkçı kadar yaşlı
bilge bir orfoz...
uzak...
uzak bir ihtimal ama
"Tahtalı köy"de deniz olsaydı
inan tabutumla bile çıkardım balığa!
Birahaneden sesler karışıyor birbirine
kulplu bira bardağı kayıyor elimden
masaya vuruyor “trak”
sanki "unut" diyor
"düşünceleri orada bırak"...
gıcırdıyor ıskarmozlar
biraz su atmalı…
düşlerime biraz rüzgar katmalı
kalbim yine eskisi gibi atmalı
rutine yolculuk rutine
monoton; “tekrenk”...
aynı göğün altında her bir ağızdan
haykırmalı
inandığın herşey için
“eveett!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder