Sinema sanatında kompozisyonun, tek kare durağan bir görüntü
olan fotoğraf kompozisyonuna göre farklılıkları
vardır. Tek kare bir fotoğraf hareket hissi verebilir ama fotoğraf yalnızca
uzamsal ilişkilerle ilgilenmektedir... Bir film ise hem uzam hem de zamana göre
düzenlenir. Bir film çeşitli, farklı büyüklüklerdeki görüntüsel öğelerin
ilerlemesidir. Sinemada çerçeve hareketlidir; konuyla beraber ya da mekanda
aynı çekim içinde hareket eder. Ard arda gelen çekimler farklı çerçeveler
oluştururlar. Bir çekimde çerçeve dışında bırakılan ya da bırakılmak zorunda
kalınanlar başka açılardan , bir sonraki çerçevede gösterilirerek bütünlenir. Oyuncuların
kameraya yaklaşıp uzaklaşması, kameranın kaydırma, optik kaydırma ve çevrinme
yapması gibi değişen kalıplar görüntü kompozisyonunu zorlaştırır.
İyi bir film
tüm bu oyuncu,kamera hareketlerinin ve kompozisyonların iyi tasarlanmasının
sonucudur.
Görüntünün temel dinamikleri: uzay, çizgi, şekil, ton, renk,
hareket ve ritmdir.
İki boyutlu perde düzleminde ve ekran kompozisyonunda renk-
ton ayrımlarından, kontrastlıktan yararlanarak, uzam içindeki nesnelerin dış
hat çizgileri,formlarını ve bu nesnelerin hareketini izlerken göz
hareketinin oluşturduğu geçişsel çizgiler-formları kullanarak görsel etki
arttırılabilir, derinlik etkisi yaratılabilir.
Geometrik unsurlar ve düzenlemeler de daha derinlikli bir kompozisyon oluşturmada yardımcı olur...
Giderek
bir birine yaklaşan çizgiler (doğrusal perspektif) ya da giderek küçülen
cisimler (hacimsel perspektif) görüntüye üçüncü boyutu katar.
Perspektifte konuya bakış noktası (konuya olan mesafe) çok önemlidir.. Konuya yaklaştıkça derinlik etkisi, perspektif artar, planlar arasındaki mesafeler büyür ve planlar birbirinden ayrılır. Bakış noktası uzaklaştığında derinlik etkisi azalır. Fotoğrafçılıkta , video ve film çekimlerinde objektifin odak uzunluğu da perspektifin biçimlenmesinde etkindir. Odak uzunluğu bir nesnenin çerçeve içindeki boyutunu etkiler. Kısa odak uzunlukları konuları birbirinden uzaklaştırarak derinlik duygusunu pekiştirir. Uzun odaklı objektiflerde yakındaki ve uzaktaki konular birbirine yakınlaşarak derinliği azaltır. Odak uzunluğu arttıkça görüntünün boyutu da büyüyecektir. Diyafram açıklığı da derinliği etkileyen bir başka unsurdur. Kısık diyafram açıklığı, alan derinliğini arttıracağı için, göz konuyu derinlemesine izleyebilir. Açık diyaframlarda gözün gezineceği alan da daralacağı için görüntüdeki derinlik azalacaktır.”
Perspektifte konuya bakış noktası (konuya olan mesafe) çok önemlidir.. Konuya yaklaştıkça derinlik etkisi, perspektif artar, planlar arasındaki mesafeler büyür ve planlar birbirinden ayrılır. Bakış noktası uzaklaştığında derinlik etkisi azalır. Fotoğrafçılıkta , video ve film çekimlerinde objektifin odak uzunluğu da perspektifin biçimlenmesinde etkindir. Odak uzunluğu bir nesnenin çerçeve içindeki boyutunu etkiler. Kısa odak uzunlukları konuları birbirinden uzaklaştırarak derinlik duygusunu pekiştirir. Uzun odaklı objektiflerde yakındaki ve uzaktaki konular birbirine yakınlaşarak derinliği azaltır. Odak uzunluğu arttıkça görüntünün boyutu da büyüyecektir. Diyafram açıklığı da derinliği etkileyen bir başka unsurdur. Kısık diyafram açıklığı, alan derinliğini arttıracağı için, göz konuyu derinlemesine izleyebilir. Açık diyaframlarda gözün gezineceği alan da daralacağı için görüntüdeki derinlik azalacaktır.”
Uzay derin, düz, sınırlı, belirsiz, açık ve kapalı olabilir.
Üçüncü boyut illüzyonu oyuncuların çerçeve içinde hareket etmeleriyle ve kamera
hareketleriyle daha da etkili bir biçimde oluşturulabilir. Resim düzleminde
aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı dikey bir obje hareketi, obje ya da kişinin kameraya
doğru yaklaşması ve kameradan uzaklaşması gibi kameranın obje ya da kişiye
yaklaşıp uzaklaşması da bu illüzyonu oluşturur.
Çerçevenin çizgilerine paralel bir obje ya da canlının hareketi ikinci
boyutta kalırken birden fazla öğenin oluşturduğu paralel hareket ise boyut
getirir. Yine çerçeve içinde oluşturulan kompozisyonda yüksekte
konumlandırılmış obje ya da kişiyi uzakta, alçakta konumlandırılmış olanı
yakında algılarız. Çerçeve içine aldığımız konuyla otomatik olarak “kapalı
uzam”ı yaratmış oluruz. Asıl zor olan çerçeve sınırları dışında olan “açık
uzam”ı yaratmaktır. Kapalı
kompozisyonda, konunun sınırları çerçeve ile sınırlandırılırken, açık
kompozisyonda konu çerçevenin dışına taşarak devam eder. Konuyu oluşturan öğeler, izleyiciyi
çerçeveden başlayıp başka dünyalara ve yorumlara götüren bir görev
üstlenir...
“Offret-Kurban” (1986), A.Tarkovski
Kare kurgu(kamera rejisi): Kurgunun çekimler sırasında, kamera hareketleriyle gerçekleştirilmesi; kameranın devinimli kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, gelişen öykünün takip edilme olanağı doğdu. Böylelikle sürekli çalışır halde kullanılan kamerayla, öyküsel düzlemin gelişimi takip edildi. Görüntülenen bir olayın parçalarının ardışıklığının, kamera aracılığıyla sağlanmasıyla, çekilerin kurgu odasında eklenmesi işleminin farkı yoktur. Bu fark, biçimsel olmanın ötesinde anlam taşımaz.. Kurgu ilkinde çekim anında, ikincisinde kurgu odasında yapılmış olur.
Çerçeve içine derinlemesine hareket açık uzamı yaratır. Çok
yönlü rastgele hareketler ve tek yönlü
geniş hareketler çerçeveyi iter, açık uzamı yaratır. Açık uzam için en iyi
yöntem kamera hareketlerini kullanmaktır.
Yatay hareketler geçiş, ivme, yer değiştirmeyi çağrıştırır.
Soldan sağa okuma yaptığımız için soldan sağa doğru yapılan hareketler daha
doğal algılanır. Kesintili hareket, yön değiştiren hareket kesintisiz ve aynı
yöndeki hareketten daha fazla ilgi çeker.
Hareket eden oyuncular ya da taşıtlar ve kamerayla çevrinme,
kaydırma ya da eğik çekim yapma gereksinimi, sahne ilerledikçe kesintisiz
kompozisyon oluşturmayı gerektirir. Film kompozisyon dengesi, oyuncuların
anahtar konumlarına dayanan ve devinimdeki öğelerin durağan duruma geçtiğinde
oluşan duraklamalara dayanan bir dizi görüntüsel uyuşmadır. Görüntüsel denge
psikolojik ağırlık ile ilişkilidir ve bu denge biçimsel veya biçimsel olmayan
şekli ile kompozisyon öğelerinin büyüklüğüne, şekline, ton değerine, rengine,
hareketine, baktığı yöne, çevresiyle arasındaki aykırılıklara ve konumuna göre
gözü cezbeder.
Welles’in alan derinliği, düşüncenin görmeyle, ya
da ışık kaynağıyla, düşünceyi sürekli olarak bizzat kendisinin, bilmenin,
eylemin dışına atan yeni bir ilişkisini ifade eder. Alan derinliğiyle ilgili
bir metninde Daney şunları yazar: “Bu sahnelemenin sorduğu şey artık ‘arkada ne
var acaba’ sorusu değildir. Kane’de aydınlatma başlı başına yeni bir tekniği
ortaya çıkartır. Geniş açı perspektifi bozar, alan derinliği daha belirgin hale
gelir, nesneler uzam içinde biçim bozumuna uğrar. Alan derinliğini dar açı
takip ettiğinde imaj sanki bölünebilirmiş gibi bir etki bırakır. İmajda yaşanan
bu fiziki çatışma anlatının içindeki çatışmaların sanki bir alegorisidir.
İmajın içinde işaretlenen, gösterilen yönler değil, her yöne bir hareket
mevcuttur.
Alan Derinliği: Bütün aksiyon alanı üzerinde keskin odak
için çabalayan görüntüleme stiline derin odaklı görüntüleme denir. Genel olarak
sinemada gerçekçilik kuramıyla yakından ilişkilidir (Monaco, 2001:86).
Bir çerçevenin içinde ön planda görünenlerle, arka planda
olanların aynı nitelikte olmalarıdır. “Odak derinliği izleyiciyi görüntü ile
gerçeklikle olduğundan daha yakın bir ilişkiye sokar.” Alan derinliği, düz
çizgide gelişen ögeyi ön plana çıkaran ve resimden afiş sanatına kadar yalnız
dizimsel anlam sistemine eğilim gösterdiği için sinematografik dünyanın düz, boyutsuz
doğasıyla yetinen kurguya belirli bir görüş açısından karşıt olmaktadır (Lotman,1999:129).
Bir cismin üçüncü boyutunun
yani kalınlığının anlaşılması, hissedilmesi ile etkinlik kazanır. İki ya da üç
boyutlu cisimler yan yana durduklarında bize göre farklı uzaklıkta
hissediliyorsa, bu biçimler ya da cisimler derinlik ifadesi verebiliyor
demektir. Uygun bir ışık girinti ve
çıkıntıları; yani dokunun derinliğini verir. Renk değişimi ise dokuya görsel
karakter kazandırır.
* Sıcak renkli cisimler yakında
* Soğuk renkli cisimler uzakta
* Koyu tonlu cisimler yakında
* Açık tonlu cisimler uzakta
* Parlak cisimler yakında
* Mat cisimler uzakta
* Sert dokulu cisimler yakında* Yumuşak dokulu cisimler uzakta etki yaparlar.
Amasra, 2004,
Fotoğraf ve video görüntüsünde hava perspektifi
geçerlidir. Yani bize yakın cisimlerin daha koyu, net olması, bizden uzakta
olan biçimlerin daha soluk olması gibi.. Hava perspektifinde atmosferi
oluşturan partiküller uzak mesafelerde renklerin keskinliklerini kaybetmesine,
soğuyup mavi-gri tonlara gitmesine neden olur. Örneğin bir manzara fotoğrafında
ton değeri en açık olan dağ kitlesinin, ton değeri daha koyu olana göre daha
uzakta olduğunu anlarız. Sıcak ve canlı renklere sahip nesneler fotoğrafta ön
planda, soğuk renkli nesneler ise uzakta algılanır.
Görüntüde tek bir ilgi merkezi kullanmak, daha fazla sayıda
kişi, nesne ya da devinimin görüntünün etkisini azaltamasından iyidir.
Özellikle rahatsız edici, dağınık bir etki isteniyorsa birden fazla ilgi
merkezi oluşturulabilir. Bütün bunların ötesinde sabit kompozisyon kuralları
yerleşik görüntüsel öğelere sahip olan bir çok filmde başarıyla uygulanabilir....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder