9 Mayıs 2012 Çarşamba

Sinemada Kompozisyon Derinliği -1-


Sinema sanatında kompozisyonun, tek kare durağan bir görüntü olan  fotoğraf kompozisyonuna göre farklılıkları vardır. Tek kare bir fotoğraf hareket hissi verebilir ama fotoğraf yalnızca uzamsal ilişkilerle ilgilenmektedir... Bir film ise hem uzam hem de zamana göre düzenlenir. Bir film çeşitli, farklı büyüklüklerdeki görüntüsel öğelerin ilerlemesidir. Sinemada çerçeve hareketlidir; konuyla beraber ya da mekanda aynı çekim içinde hareket eder. Ard arda gelen çekimler farklı çerçeveler oluştururlar. Bir çekimde çerçeve dışında bırakılan ya da bırakılmak zorunda kalınanlar başka açılardan , bir sonraki çerçevede gösterilirerek bütünlenir. Oyuncuların kameraya yaklaşıp uzaklaşması, kameranın kaydırma, optik kaydırma ve çevrinme yapması gibi değişen kalıplar görüntü kompozisyonunu zorlaştırır.
İyi bir film tüm bu oyuncu,kamera hareketlerinin ve kompozisyonların iyi tasarlanmasının sonucudur.
Görüntünün temel dinamikleri: uzay, çizgi, şekil, ton, renk, hareket ve ritmdir.
İki boyutlu perde düzleminde ve ekran kompozisyonunda renk- ton ayrımlarından, kontrastlıktan yararlanarak, uzam içindeki nesnelerin dış hat çizgileri,formlarını ve bu nesnelerin hareketini izlerken göz hareketinin oluşturduğu geçişsel çizgiler-formları kullanarak görsel etki arttırılabilir, derinlik etkisi yaratılabilir.
Geometrik unsurlar ve düzenlemeler de daha derinlikli bir kompozisyon oluşturmada yardımcı olur...
Giderek bir birine yaklaşan çizgiler (doğrusal perspektif) ya da giderek küçülen cisimler (hacimsel perspektif) görüntüye üçüncü boyutu katar.
Perspektifte konuya bakış noktası (konuya olan mesafe) çok önemlidir.. Konuya yaklaştıkça derinlik etkisi, perspektif artar, planlar arasındaki mesafeler büyür ve planlar birbirinden ayrılır. Bakış noktası uzaklaştığında derinlik etkisi azalır. Fotoğrafçılıkta , video ve film çekimlerinde objektifin odak uzunluğu da perspektifin biçimlenmesinde etkindir. Odak uzunluğu bir nesnenin çerçeve içindeki boyutunu etkiler.  Kısa odak uzunlukları konuları birbirinden uzaklaştırarak derinlik duygusunu pekiştirir. Uzun odaklı objektiflerde yakındaki ve uzaktaki konular birbirine yakınlaşarak derinliği azaltır. Odak uzunluğu arttıkça görüntünün boyutu da büyüyecektir. Diyafram açıklığı da derinliği etkileyen bir başka unsurdur. Kısık diyafram açıklığı, alan derinliğini arttıracağı için, göz konuyu derinlemesine izleyebilir. Açık diyaframlarda gözün gezineceği alan da daralacağı için görüntüdeki derinlik azalacaktır.”

Uzay derin, düz, sınırlı, belirsiz, açık ve kapalı olabilir. Üçüncü boyut illüzyonu oyuncuların çerçeve içinde hareket etmeleriyle ve kamera hareketleriyle daha da etkili bir biçimde oluşturulabilir. Resim düzleminde aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı dikey bir obje hareketi, obje ya da kişinin kameraya doğru yaklaşması ve kameradan uzaklaşması gibi kameranın obje ya da kişiye yaklaşıp uzaklaşması da bu illüzyonu oluşturur.  Çerçevenin çizgilerine paralel bir obje ya da canlının hareketi ikinci boyutta kalırken birden fazla öğenin oluşturduğu paralel hareket ise boyut getirir. Yine çerçeve içinde oluşturulan kompozisyonda yüksekte konumlandırılmış obje ya da kişiyi uzakta, alçakta konumlandırılmış olanı yakında algılarız. Çerçeve içine aldığımız konuyla otomatik olarak “kapalı uzam”ı yaratmış oluruz. Asıl zor olan çerçeve sınırları dışında olan “açık uzam”ı yaratmaktır. Kapalı kompozisyonda, konunun sınırları çerçeve ile sınırlandırılırken, açık kompozisyonda konu çerçevenin dışına taşarak devam eder. Konuyu oluşturan öğeler, izleyiciyi çerçeveden  başlayıp başka dünyalara ve yorumlara götüren bir görev üstlenir...

 
“Offret-Kurban” (1986), A.Tarkovski

Çağdaş sinemada hayatı şiirsel bir mantıkla algılayan Tarkovski ve Angelopulos sinemasında az çok hareketli tablolar diye nitelendirebileceğimiz sekanslar vardır.Onların sinemasında kare kurgudan bahsedebiliriz. Filmlerinde hareket eden bir referans noktasına göre dondurulmuş görüntüler sık sık yolumuzun üstüne çıkarlar. Bunlar biraz Brughel resimleri gibi belli bir hareket anında yakalanmış kişiler gibidirler…Hızlı gelişen ve yoğun bir olay örgüsüne dayalı kurgu sinemasından hoşlanan geleneksel sinema izleyicisi tarafından ilk etapta sıkıcı bulunur; bununla birlikte berrak bir zihinle izlendiği ölçüde büyük bir zevk alınabilir.
Kare kurgu(kamera rejisi): Kurgunun çekimler sırasında, kamera hareketleriyle gerçekleştirilmesi; kameranın devinimli kullanılmaya  başlanmasıyla birlikte, gelişen öykünün takip edilme olanağı doğdu. Böylelikle sürekli çalışır halde kullanılan kamerayla, öyküsel düzlemin gelişimi takip edildi. Görüntülenen bir olayın parçalarının ardışıklığının, kamera aracılığıyla sağlanmasıyla, çekilerin kurgu odasında eklenmesi işleminin farkı yoktur. Bu fark, biçimsel olmanın ötesinde anlam taşımaz.. Kurgu ilkinde çekim anında, ikincisinde kurgu odasında yapılmış olur. 

Çerçeve içine derinlemesine hareket açık uzamı yaratır. Çok yönlü rastgele hareketler  ve tek yönlü geniş hareketler çerçeveyi iter, açık uzamı yaratır. Açık uzam için en iyi yöntem kamera hareketlerini kullanmaktır. 
Yatay hareketler geçiş, ivme, yer değiştirmeyi çağrıştırır. Soldan sağa okuma yaptığımız için soldan sağa doğru yapılan hareketler daha doğal algılanır. Kesintili hareket, yön değiştiren hareket kesintisiz ve aynı yöndeki hareketten daha fazla ilgi çeker.
Hareket eden oyuncular ya da taşıtlar ve kamerayla çevrinme, kaydırma ya da eğik çekim yapma gereksinimi, sahne ilerledikçe kesintisiz kompozisyon oluşturmayı gerektirir. Film kompozisyon dengesi, oyuncuların anahtar konumlarına dayanan ve devinimdeki öğelerin durağan duruma geçtiğinde oluşan duraklamalara dayanan bir dizi görüntüsel uyuşmadır. Görüntüsel denge psikolojik ağırlık ile ilişkilidir ve bu denge biçimsel veya biçimsel olmayan şekli ile kompozisyon öğelerinin büyüklüğüne, şekline, ton değerine, rengine, hareketine, baktığı yöne, çevresiyle arasındaki aykırılıklara ve konumuna göre gözü cezbeder. 

Orson Welles'in "Citizen Kane" filmi(1941)
Welles’in alan derinliği, düşüncenin görmeyle, ya da ışık kaynağıyla, düşünceyi sürekli olarak bizzat kendisinin, bilmenin, eylemin dışına atan yeni bir ilişkisini ifade eder. Alan derinliğiyle ilgili bir metninde Daney şunları yazar: “Bu sahnelemenin sorduğu şey artık ‘arkada ne var acaba’ sorusu değildir. Kane’de aydınlatma başlı başına yeni bir tekniği ortaya çıkartır. Geniş açı perspektifi bozar, alan derinliği daha belirgin hale gelir, nesneler uzam içinde biçim bozumuna uğrar. Alan derinliğini dar açı takip ettiğinde imaj sanki bölünebilirmiş gibi bir etki bırakır. İmajda yaşanan bu fiziki çatışma anlatının içindeki çatışmaların sanki bir alegorisidir. İmajın içinde işaretlenen, gösterilen yönler değil, her yöne bir hareket mevcuttur.

















Alan Derinliği: Bütün aksiyon alanı üzerinde keskin odak için çabalayan görüntüleme stiline derin odaklı görüntüleme denir. Genel olarak sinemada gerçekçilik kuramıyla yakından ilişkilidir (Monaco, 2001:86).
Bir çerçevenin içinde ön planda görünenlerle, arka planda olanların aynı nitelikte olmalarıdır. “Odak derinliği izleyiciyi görüntü ile gerçeklikle olduğundan daha yakın bir ilişkiye sokar.” Alan derinliği, düz çizgide gelişen ögeyi ön plana çıkaran ve resimden afiş sanatına kadar yalnız dizimsel anlam sistemine eğilim gösterdiği için sinematografik dünyanın düz, boyutsuz doğasıyla yetinen kurguya belirli bir görüş açısından karşıt olmaktadır (Lotman,1999:129).


Welles’in Yurttaş Kane’de icat ettiği yeni bir sinematografik görme biçimi var: plan–sekans; yani bir aksiyonun kurguyla bölünmeden tek bir plana zerk edilmesi. “Plan bilinçtir” der Gilles Deleuze, çünkü plan saf bir hareket-imajdır. Yeni bir plan biçimi icat etmek, sözgelişi yakın plandan plan-sekansa sıçramak, Hegel’in bilinç figürlerinden bahsettiği anlamda, yeni bir sinema bilinci de yaratmak demektir. Plan-sekansın yaratımında her ne kadar Yurttaş Kane’in görüntüsünü yapan Gregg Toland’ın bunda katkısını göz ardı etmesek de, Welles’in bir tiyatro adamı olarak mizanseni nasıl oyuncu merkezli yaparım sorusunun peşine düştüğü kesindir. Andre Bazin oyuncuyu dekorun içine yerleştiren, merkezine mıhlayan, kurguyu bir akılcılık (ifade özgürlüğü) veya bir dil yetisi olarak gören geleneksel anlatıların tersine imajın bir tür sakatlanması olarak adlandıran bir yöntemden filizlendiğini hayal etmenin zor olmadığını söylemişti. Welles’e göre oyunculuk sık sık montajla, dekorla ve öbür karakterle bağlantısını yitirdiğinde anlamını kaybeder. Yakın çekimde vurgulanması, altı çizilmesi gereken, bir nesneden bir jestten burada artık vazgeçilmiştir... 

Bir cismin üçüncü boyutunun yani kalınlığının anlaşılması, hissedilmesi ile etkinlik kazanır. İki ya da üç boyutlu cisimler yan yana durduklarında bize göre farklı uzaklıkta hissediliyorsa, bu biçimler ya da cisimler derinlik ifadesi verebiliyor demektir. Uygun bir ışık girinti ve çıkıntıları; yani dokunun derinliğini verir. Renk değişimi ise dokuya görsel karakter kazandırır.
Değer derecelenmesi; cisimlerin renkleri, değer farkları, parlaklık ve matlıkları ya da dokuları derinlik ifadesi oluşturmada rol oynarlar.
* Sıcak renkli cisimler yakında
* Soğuk renkli cisimler uzakta
* Koyu tonlu cisimler yakında
* Açık tonlu cisimler uzakta
* Parlak cisimler yakında
* Mat cisimler uzakta
* Sert dokulu cisimler yakında* Yumuşak dokulu cisimler uzakta etki yaparlar.

















 Amasra, 2004,

Fotoğraf ve video görüntüsünde hava perspektifi geçerlidir. Yani bize yakın cisimlerin daha koyu, net olması, bizden uzakta olan biçimlerin daha soluk olması gibi.. Hava perspektifinde atmosferi oluşturan partiküller uzak mesafelerde renklerin keskinliklerini kaybetmesine, soğuyup mavi-gri tonlara gitmesine neden olur. Örneğin bir manzara fotoğrafında ton değeri en açık olan dağ kitlesinin, ton değeri daha koyu olana göre daha uzakta olduğunu anlarız. Sıcak ve canlı renklere sahip nesneler fotoğrafta ön planda, soğuk renkli nesneler ise uzakta algılanır.


Görüntüde tek bir ilgi merkezi kullanmak, daha fazla sayıda kişi, nesne ya da devinimin görüntünün etkisini azaltamasından iyidir. Özellikle rahatsız edici, dağınık bir etki isteniyorsa birden fazla ilgi merkezi oluşturulabilir. Bütün bunların ötesinde sabit kompozisyon kuralları yerleşik görüntüsel öğelere sahip olan bir çok filmde başarıyla uygulanabilir....

 -devam edecek-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder