18 Mayıs 2012 Cuma

Deniz...bir de tekne...

İnsanın paçasına bir kez deniz suyu değmeye görsün...artık onu bir gün görmeden, kıyısında, üzerinde, içinde olmadan  yaşayamıyor...öyle "derin ve engin  bir tutku" ki yaşamayan bilemez...1972 yazı Yalova'ya ilk gidişimizle başlayan bu tutkuyu kısaca anlatmaya çalışacağım...her yerden denize girebilir ve balık tutabilirdiniz...o zaman bilgisayar, cep telefonu, alış veriş merkezleri gibi insanı esir alacak şeyler olmadığı için günümüz dışarda geçerdi...ne yapsak enerjimizi kesemiyordum...gece uyumak bilmiyordum...sonra denize sardım...küçük iskelede her gün elimde olta saatler geçirir oldum...eve dönmek, içeri girmek istemiyordum...yıllar geçti, kovaya giren balıklar değişti...ustalardan yeni bir şeyler öğrendikçe başka balıkların peşine düştük...sadece balık yakalamak değil; koca bir dünyayı keşfetmekti amaç...kıyı artık kesmez oldu önce"Naci abi"nin teknesini kullanmaya başladım Dereağzında...sonra "Kılçıkkıran"adını verdiğimiz; daha doğrusu sadece bir kılçık resmi çizdiğim teknemi satın aldım..."raspa","kalafat","pürmüz" gibi terimler girdi sözlüğüme... macun çektik boyadık, altına zehirli boya sürdük...saldık denize...kim bilir kaç yıl kullandım?!...şimdi tam olarak hatırlamıyorum...ama çok fırtına atlatmış, küpeştesinde çok yıldız seyretmiş, sarhoş olmuşumdur...livarı yoktu, kürekli bir sandaldı...birlikte bereketli avlar yaşadık...ekmek teknesi oldu...yazlar boyu okul harçlıklarımı çıkarmaya başladım balık satarak...sonra yine isim vermediğim ama üzerine dalganın sırtında sıçrayan bir yunus çizdiğim teknemi aldım...hem livarı da vardı...bir de Gaziantep'ten bir hurdacıdan alınmış içten takma motoru(dört beygirlik Köehler) ...işi büyütmüştüm; öyle ki her gün yanıma bir tayfa alıyordum...mahallenin çocukları, arkadaşlar...emeği paylaştığımız gibi balık ve hasılatı da paylaşıyorduk...livar dolup taşıyor...tezgahımda 8-10 çeşit balık hemen satılıyordu...aralarda yüzer, midye çıkartır, bazende zıpkınla dalardım...havanın patlama riskine rağmen motor ve tekneme güvenir uzaklara giderdim...geceleri içinde yatar, balıkta sabahlardım...şimdi yerimde sayıyorum... sanki "varile betonlanmış" gibi kıyıda...evlilikler, iş, güç, çocuk derken tekne öksüz kaldı...çocuk sahibi oldum"baba" oldum ama denizin kıyısında bir "iskele babası" da olmak isterdim... Yalova "Dere ağzında" Sami Kaptan'a bıraktım tekneyi....zaten epey borcum birikmişti...büyük rakı ile ödeme yapmamızı tercih ederdi Sami Kaptan...çok şişe almam gerekiyordu ona bakımlarının karşılığı...ben de tekneyi bıraktım!Bir de yıllarca güvertesinde olmayı hayal ettiğim "Mavi Kuş"vardı...(10-11-2011 tarihli "Mavi Kuş" adlı yazımda daha önce anlatmıştım) şu parayı denkleştirip alamadığım yelkenli tekne... kısmet olmadı...bir gün limanda değildi artık...demir alıp yeni sahibiyle gitmişti oralardan...benim de umutlarımı derin sulara gömerek...
Mevsim geldikçe bitim kanlanıyor, kanım bitleniyor....içim içimi yiyor...46 yaşa gelince... eski enerji, coşku ve istekler azalsa da bir "emeklilik" olayı ne zaman yaşarım...yaşarsam ancak o zaman hayallerimin peşinden koşarım diyorum...sabırla bekliyorum;"gazı kaçmış ama kapağı açılmamış bir gazoz" gibi...
Sadece "seyretmek" ile olmuyor "seyir halinde" olmak  istiyorum..."I am sailing ...demek!


ı am sailing, ı am sailing,
home again, 'cross the sea.
ı am sailing, stormy waters,
to be near you, to be free.

yelken açıyorum, yelken açıyorum
yeniden evdeyim, denizden geçiyorum
fırtınalı sulara yelken açıyorum 
Senin yakınında olmak, özgür olmak için...

ı am flying, ı am flying,
like a bird, 'cross the sky.
ı am flying, passing high clouds,
to be with you, to be free.

uçuyorum, bir kuş gibi
uçuyorum
gökyüzünden geçiyorum
uçuyorum, yüksek bulutlardan geçiyorum
seninle olmak için, özgür olmak için...

can you hear me, can you hear me
through the dark night, far away,
ı am dying, forever crying,
to be with you, who can say.

beni duyabilir misin , duyabilirmisin?
karanlık gecenin derininde, çok uzakta... 
ölüyorum, sonsuza dek ağlıyorum,
seninle olmak için...
.....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder