Ayşegül çizgi roman serisini ya da resimli hikaye kitabını çocukluğumuzda kız-erkek "birlikte" okur, resimlerini dakikalarca incelerdik....detaylı proporsiyon ve görünüm olarak gerçekçi çizimlerinin dışında bilgi vericiydi de... "Martine" Türkiye'ye gelince"Ayşegül" olmuş!? Bizde kullanılan hoş bir isim olsun denmiş karakter güleç olunca güleç, güler yüzlü anlamında "Ayşegül" seçilmiş...bir de her kesime uygun bir isim olsun denmiş herhalde! "Macide"olacak değildi...Bir ara bilgi; yine Belçikalı çizerlerin yarattığı "Camille"'in(seriyi Aline de Pétigny yazmış, Nancy Delvaux’da resimlemiş) Türkiye serüveni "Cemile"olarak başlamış (en azından orijinale yakın bir tercih)...duyurulur!
...sonra " Ayşegül neden hep yukarıdaki gibi ve benzer şekilde
duruyorken resmedilmiş!?" diye düşündüm ...çocukken düşündüğümü zannetmiyorum ama o zamanlar kızlar bunun farkındaydı...Kısa etekli, popo havada ve külodu
gözüktüğüne onlar dikkat eder, hafif utanmış gibi gülerlerdi...onlar kendilerini Ayşegül'ün, Mine'nin yerine biz erkekler de Can'ın, Coşkun'un yerine koyduğumuz için bakış açılarımız farklıydı...bir de malum kızlar bazı şeylere erken erip erkeklerden önce keşfediyorlar...sonuçta çocuktuk ve keşke öyle kalsaydık!
Çizgilere yansıyan yaşam biçimine bakarsak; o yıllarda II. Dünya savaşının etkileri silinmeye çalışılırken yaşam biraz daha özgür ve tasasız olmalıydı...bu modaya da yansıyacaktı elbet...1945 yılında sona ermiş, yokluk dört bir yanı sarmıştı. İnsanlık savaşın yaralarını sarmaya çalışıyordu. Bu yokluk, şıklıktan ödün vermeyen kadınlara olmadık çareler aratıyordu. O yıllarda naylon çorapların arkası dikişliydi... Çorap bulamayan kadınlar bu şıklıktan eksik kalmamak için bacaklarının arkasına kalemle dikey çizgi çekerlerdi. Bir çok filmde bunu görmüşüzdür...Kumaş bulunamadığı için elbiseler daraldı, etekler kısalıp diz hizasına çıktı...sonra moda böyle devam etti...ama yine de Ayşegül'ün bu tarz çizimlerini tam çözemedim!
İkinci bir konu var o da bir dönem Ayşegül kadar tanınan meşhur "Ağlayan Çocuk"- The Crying Boy / El Niño Llorón... çocukluğumda 70'li yıllarda her yerde , her evde görebilirdiniz...
kartpostalları, posterleri...
Eserin sahibi"Bragolino" adıyla tanınan "Bruno Amadio"imiş...
Çocukken Ayşegül'ün karakterlerine benzetirdim... bir aralar bu resimle ilgili felaket hikayeleri döndü...Ağlayan Çocuk tablosunun duvarda asılı olması başlı başına kötü şansın gizemli ve tekinsiz olayların sebebi olarak gösterildi...ve onu bir şehir efsanesine dönüştürdü...
Bir tarafta çocukların naif dünyasına zarar vermesin diye köşeleri alınmış bir dünya, yüceltilmiş, elit bir yaşam biçimi ile idealize edilmiş karakterler...ve onlara özenenler diğer tarafta yoksul, mutsuz bir çocuğun yaşamını ve gerçeklerini düşünüp kendini özdeşleştiren insanımız!..
yakında benzer örnekleri karşılaştıracağım...ya da taban tabana zıt ama bir döneme damgasını vurmuş kahramanları...
Aslında tüm çocuklara idealize edilmiş bir dünya sunan bu kült kahraman Ayşegül"ün bir yere varmayan hikayelerinden çok görselliği bizi cezbederdi...
Çizgilere yansıyan yaşam biçimine bakarsak; o yıllarda II. Dünya savaşının etkileri silinmeye çalışılırken yaşam biraz daha özgür ve tasasız olmalıydı...bu modaya da yansıyacaktı elbet...1945 yılında sona ermiş, yokluk dört bir yanı sarmıştı. İnsanlık savaşın yaralarını sarmaya çalışıyordu. Bu yokluk, şıklıktan ödün vermeyen kadınlara olmadık çareler aratıyordu. O yıllarda naylon çorapların arkası dikişliydi... Çorap bulamayan kadınlar bu şıklıktan eksik kalmamak için bacaklarının arkasına kalemle dikey çizgi çekerlerdi. Bir çok filmde bunu görmüşüzdür...Kumaş bulunamadığı için elbiseler daraldı, etekler kısalıp diz hizasına çıktı...sonra moda böyle devam etti...ama yine de Ayşegül'ün bu tarz çizimlerini tam çözemedim!
İkinci bir konu var o da bir dönem Ayşegül kadar tanınan meşhur "Ağlayan Çocuk"- The Crying Boy / El Niño Llorón... çocukluğumda 70'li yıllarda her yerde , her evde görebilirdiniz...
kartpostalları, posterleri...
Eserin sahibi"Bragolino" adıyla tanınan "Bruno Amadio"imiş...
Çocukken Ayşegül'ün karakterlerine benzetirdim... bir aralar bu resimle ilgili felaket hikayeleri döndü...Ağlayan Çocuk tablosunun duvarda asılı olması başlı başına kötü şansın gizemli ve tekinsiz olayların sebebi olarak gösterildi...ve onu bir şehir efsanesine dönüştürdü...
Bir tarafta çocukların naif dünyasına zarar vermesin diye köşeleri alınmış bir dünya, yüceltilmiş, elit bir yaşam biçimi ile idealize edilmiş karakterler...ve onlara özenenler diğer tarafta yoksul, mutsuz bir çocuğun yaşamını ve gerçeklerini düşünüp kendini özdeşleştiren insanımız!..
yakında benzer örnekleri karşılaştıracağım...ya da taban tabana zıt ama bir döneme damgasını vurmuş kahramanları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder