21 Mayıs 2012 Pazartesi

İstanbul'u arkada bırakmak...



Nasıl bir şey ki "bu" bir virüs gibi girmiş kanımıza?!...kolay kolay da çıkmıyor ki alıp başımızı gidelim...bırakalım İstanbul'u arkada!Gitsek de, belkide fotoğraftaki kamyoncunun yaptığı gibi taşıyacağız İstanbul'u her gittiğimiz yere sırtımızda ve içimizde...bir söz vardır" doğduğun değil doyduğun yer...bildiğim bir şey var ise herkesin doymak için İstanbul'a geldiği... oysa herkesin her yerde ve koşulda yaşamını devam ettirmesi mümkün...burada durum biraz değişik bu kadar büyümüş ve yoğun bir şehirde fırsat yaratmak mümkün görünüyor dışarıdan...ama işsizliğin yüzde 9,8 olduğu 2011 yılında, en fazla işsizlik İstanbul'da görülmüş...
"Seni yeneceğim İstanbul yerine, hoşçakal İstanbul!" diyebilmek...
"Havasından mıdır, suyundan mı?!" diye düşününce aslında bizi bağlayan çok fazla ve farklı şey geliyor akla...en basitinden kendim için şunu söyleyebilirim: Tarihi yarımadada olmayı, tüm İstanbul sahillerini ve  Boğazı, Kız Kulesi'nden Galata'ya, Beyazıt meydanından Samatya'ya ...poyrazını, lodosunu ayrı seviyorum...alışmışım...hem aile burada diye gidemedik, hem de kurulu bir düzenden vazgeçemedik...kenarda köşede yeni bir yaşam için birikmiş üç beş kuruş olsaydı!...belki o zaman gözümüzü karartırdık yeni bir macera için...Artık bozulmakta olan bir manzara dışında çok fazla bir şey veremeyen İstanbul(daha doğrusu büyük şehir hayatı ) bizden fazlasıyla bir  şeyler götürüyor...Fiziksel ve psikolojik tahammülsüzlüğün nedenleri; yoğun iş temposu, stress, çevre, hava, görüntü ve gürültü kirliliği... duyarsızlaşan, yabancılaşan, insani değerlerini ve sevgisini yitiren tüketim çılgını bir toplum, trafikte her gün kaybedilen 3-4 saat, düzensiz beslenme, düzensiz uyku, gerilimle gelişen yersiz kavgalar...sokakta kedi besliyoruz diye isimlerimizi alıp Belediyeye şikayet edecek kadar hayvan sevgisi olmayan, eğitimsiz ve dar görüşlü bir güruhla aynı mahallede yaşamak, kapımın önünde hap satanlar, bıçaklama olayları, her gece üç kavga ortalaması, köpek dövüştürenler, şişe kırma yarışı yapanlar, çöp kovasını, ekili çiçekleri kökünden sökenler, bank yakanlar...yerde uçuşan onlarca cips ambalajı ve çöp poşeti, tükürük ve balgamların , her gün neden açıldığını bilemediğimiz çukurların arasında slalom yapmak... Marmaray projesi yüzünden yerin altından  gelen seslerle her dakika deprem korkusuyla yaşamak...yine Marmaray'ın  bitmek bilmeyen tozu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder