23 Mayıs 2012 Çarşamba

İskele

İskele deyince nedense bir çok kişinin aklına ilk olarak  Beşiktaş'taki  Hayrettin İskelesi ( Barbaros Hayrettin İskelesi) gelir ... Sirkeci'deki iskeleleri daha çok kullandığım için benim de aklıma ilk-özellikle bir dönem sık kullandığım- Yalova-adalar iskelesi ... Galata köprüsünün Karaköy ayağına yakın bağlanmış bir büyük yüzer iskele de Yalova yolculuklarımızı başlatırdı 70'li yılların ortalarında...iskele bir de geminin sol yanına verilen addır...yolculuğu olabildiğince dışarıda ve iskele tarafında yapmayı tercih ederdim....
Yalova dedik, Yalova'dan devam edelim...Yalova'da iki kardeş balıkçı ağabeyimiz Hayrettin ve Nurettin kardeşlerin Mendrekler arasındaki küçük limanda iskeleleri vardı...iskele deyince öyle sandal bağlanabilecek, denizin taşıyıp getirdiği kalas ve tahtalarla derme çatma inşaa edilmiş bir  iskeleyi kastediyorum...Erkan ağabey ile balığa gitmek için "Hayrettin iskelesi" önünde buluşurduk..."Nurettin'in iskelesi ve teknesi daha özenliydi aslında... benim de bir sandalım olunca kendi iskelemizi inşaa ettik Nurettin'in iskelesi gibi olmasa da...suyun içinde kalas çakmak en zoruydu ama yine de güzel bir iskele olmuştu...iskele deyince elinde bir olta ile balık yakalamaya çalışan çocukları düşünüyorum...hiç eksik olmazlardı iskelelerden...teknenin ipini çekerler, çapayı taratırlar bizi sinir ederlerdi...ama ben de başkalarının iskelesinde olta attım, iskeleye bağlı eski lastiklerin içinden teke (karides) çıkarttım...
Yalova iskelesi ve Topçular feribot iskelesi çok güzel levrek yapar...çok sabahlamışızdır levrek peşinde...yine DSİ ve Zirai Donatım'ın kamplarının iskelelerinde  balık tutup, artistik atlayışlar yapmaya çalışırken piştiğimizi bilirim...
Bir akşam balığa giderken peşime bir köpek takıldı, sevdim, bir parça ekmek verdim...baktım kuyruk sallaya sallaya geliyor...dalgakırandaki küçük iskeleden Burakhan ile buluştuktan sonra tekneye atlayıp kıyıdan uzaklaşırken, köpek iskelenin üzerinde bizi seyredip denize; daha doğrusu uzaklaşan tekneye doğru hamle yapmaya çalışıyor, hafif iniltilerle karışık sert ve kısa havlamalar havada yankılanıyordu...sonunda suya atladı ve tekneye doğru kararlı bir şekilde yüzmeye başladı...ben hızlı kürek çekip kıyıya dönmesi ile ilgili telkin edici cümleler sarfediyordum...Burakhan kovalamaya çalışıyordu...tekneye yetişti...çekip içeri aldık...üzerimdeki hırkayı çıkarıp kuruladım ama hayvancağız bir titreme krizine girmişti...kürek çekip denize açılmak hak getire...köpeği ısıtmaya çalıştık sarılıp...biraz sakinlediğinde yola devam ettik ama ağ atacağımız yere geldiğimizde köpek küçücük teknenin içinde kah peşimizde kah ağların üzerinde...ayakbağı oldu...karaya geri dönüp DSİ'nin iskelesine bağladık...içimiz gitse de o balık akşamını iyi bir şekilde değerlendirmek için son şansımızdı...köpek bütün gece uludu, ağladı...ses açık alanda ve deniz üzerinde yankılandı durmadı...kıyıda iskelenin önünde bekçi fenerinin ışığı köpeği buldu...bulunduğumuz yerden tam olarak seçemesek de bekçi köpeği serbest bıraktı...köpek denize doğru koştu...sonrası...sabahın ilk ışıklarıyla karma karışık bir ağ ve ıslak bir köpek üzerimizde teknenin içinde uyuya kalmış açığa doğru sürükleniyorduk...



Deniz taşıtlarının yanaştığı, çoğu tahta ve betondan yapılmış, denize doğru uzanan yerdir "iskele"; tanım olarak... ama iskelede yaşanan saatleri, heyecanları ya da dinginliği bu kadar kolay tarif etmek mümkün değil...kimi bir eylem içinde olur üzerinde kimi eylemsizce öylece dalar gider denizin üzerindeki  yansımalara, maviye ya da uzaklara...denizin üzerindesindir artık karayla bağlantın olsa da...
  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder