28 Mayıs 2012 Pazartesi

bir garip balık:dülger balığı

                    Zeus Faber-Dülger Balığı-Peygamber Balığı...

                                             Fotoğraf: 2012-Eminönü


Mitlere konu olan bu ilginç görünümlü balık neredeyse tüm denizlerde görülür...18 farklı türü vardır...o kadar farklı bilgilere ulaştım ki hangisi doğru emin olamadım...90 cm ye kadar büyüyebildiği yazıyor...8 kg'ye erişebiliyormuş...20kg'a erişebildiği yazsa da bu kilonun boyutu ile doğru orantılı olmadığını düşündüm!...bizim denizlerimizde gördüğüm büyüklük 40-50 cm...12 Yıllık ömrünü küçük gruplar halinde ama çoğunlukla yalnız yaşayarak geçirir...4 yaşında üreme erginliğine erişir ve kış sonu-ilkbahar üreme mevsimidir...eti lezzetli ve değerli bir balıktır...1 ila 400 metre arasindaki derinliklerde bulunur ve deniz tabanına daima yakın yaşar. Denizlerimizde, bu gezici ve etobur balık Mayıs'ta Marmara'dan Karadeniz'e çıkar. Akdeniz, Ege, Marmara ve kısmen de Karadeniz'de yaşar...Büyük ağzıyla kendinden küçük pek çok balığı kolayca yutar...
Bu balığın görünüşündeki gizem kadar ismi ile de ilgili gariplikler var...farklı isimler, farklı hikayeler...bunlardan biri; daha önceki "Balık ve Deniz ürünleri" yazımda yer verdiğim Sait Faik ustanın "Dülger Balığının Ölümü" Hikayesi içinde... Yeniden bir alıntı yapıyorum: 
Rum balıkçıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz'de dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeye görsün! Devirdiği Kartacalı çektirmesinin, Beni İsrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; koparır atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz'in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.
İsa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. "Ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkçılara; "Aman" demişler balıkçılar, "elâman! Elâman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız."
İsa, yalınayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş...
O gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, destereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı.
"Dülger" kaba ağaç işleri yapan kimsedir... Bilimsel adında bulunan latince "Faber"i ;kafasindaki kemiklerin ors ve cekiç gibi nalbant-demirci  aletlerine benzeterek nalbant  olarak yorumlayanlar var...Oysa "Faber" kelimesi tam olarak alet edevat kullanarak esnaflık, sanatçılık yapan kişiler için kullanılır...bu demirci de olur, ahşap işi, mermer işi de...
Efsane Peygamber balığı denmesinin ardındaki efsane de şöyle: Balıkçı  Saint (Aziz)Peter, İsa Peygamberin havarilerindendir...kıtlığın baş gösterdiği bir dönemde  bir dülger babalığı teknesine yaklaşarak "beni yakala der" böylelikle avdan eli boş dönmeyecektir... Balığı baş ve işaret parmaklarını kullanarak kavrar  ve balığa, "Bu gün bir şey yakalıyamamamızda bilmediğimiz bir keramet vardır... Hadi sen geldiğin yere dön ve yaşamına  devam et" der... ve balığı denize geri salar... Dülger balığının iki yanında bulunan parmak izine benzer benekler , halk arasında peygamber nişanı olarak adlandırılır...Yine benzer bir diğer hikaye de Matta İncil'inde geçtiği söylenen Aziz Peter'in yakaladığı balığın ağzında bir altın parçası olduğu ve onu çekerken parmak izinin kaldığı biçimindedir...İsa Aziz Peter'e balığa gitmesini ve olta atmasını, ilk yakaladığı balığın ağzında bir altın parçası bulacağını söyler!(Matta incili 17-27 kısım).Yunanlılar İsa Balığı der...İsrail'deki "Tiberias-Galilée gölü" (balığın yakalandığı rivayet edilen göl)ün Akdeniz ile arasında bir bağlantısı yok...bu tuzlu su balığının orada bulunmasıyla ilgili mantıksal bir açılım da yok!..bu da  efsaneyi büyütüyor... gelelim altına...balığın yeşil renk ve altın yaldızlı bir  görünümü var; o yüzden "altın yaldızlı" diye anılır (Jean Dorée)...John Dory( bu isim ticari balıkçılık komitesi ve Kanada'da tescil edilmiş bir isimdir)aynı zamanda eski bir halk şarkısı... şarkıda muhtemelen bir Fransız korsan gemisi kaptanı olan John Dory'nin hikayesi anlatılıyor..."John" ; fransızca sarı anlamına gelen "jaune" kelimesinden gelmiş olabilir...yaldızlı sarı: jaune dorée-john Dory...
"Deniz Tavuğu" bile deniyormuş bu balığa ama diğer gizemli isimlerin yanında çok yavan kalıyor...Aziz-Saint Cristophe bir başka adı...Saint Pierre başka adı...tüm bunlar balığın görünüm ve adının arasındaki bağı tam olarak açıklamasa da ipuçları işte! 
"Zeidae" familyasından bu   balığın  Zeus ile bağlantısı var mı!?Balığın Latince adındaki Zeus'u Yunan mitolojisindeki Zeus ile ilişkilendirmek ne kadar doğru bilemiyorum ama başka ip uçları çıkabilir...



Ateş ve demirci tanrısı Hephaistos-Zeus'un demirci oğlu ( Haephestus)...

Homo faber antropolojide alet yapan becerikli ve yapımcı insanı tanımlar...
Dülger Balığının  latince ismi "Zeus Faber"dir...Hem Faber'i, hem de Zeus'u araştıralım... bu ismi ve balığın görünümü arasındaki ilişkiyi çözmeye çalışalım...
"Zeus" Hint-Avrupa dillerinin hemen hepsinde görülen bir kökten üremedir . Yunancada zeu- ve di- olarak iki biçimde belirir....çekiminde de bu çifte kökenlilik vardır: nom. zeus (özne hali); voc. zeu! (ey zeus!); gen. dios (zeus'un); dat. dii (zeus'a); acc. dia (zeus'u) sanskritçede, pers ve İtalya uluslarının dillerinde, sonradan da latince ve latinceden gelme dillerde bu kök zeu-,dyeu,dieu, diu- diye belirir; örneğin eski Hintçe devas, die, diewas; latincede jupiter (ya da juppiter) zeus baba anlamına gelen dis-piter'den; ama bunun gen. hali iovis (jupiter'in); aynı kuruluş eski Hintçede dyaus-pita, gök baba; gene latincede deus (tanrı), dea (tanrıça), divus ile divinus (tanrısal); fransızca dieu (tanrı), divin (tanrısal), devin (tanrı sözcüsü)...
Zeus'tan gelme, tanrısal anlamına gelen dios sıfatı yunancada da vardır, nitekim Zeus'un oğlu ve Zeus'un baldırından çıktığı anlatılan şarap tanrı Dionysos 'un adı da aynı köktendir...
Birçok ad ve sözcük türeten div- kökeninin anlamına bakacak olursak; ilkel insan bununla göğün parlaklığını, ışıltılı aydınlığını dile getirmek istemiştir... tanrıların tanrısı Zeus gerçekten de göktür, "gök tanrı"dır, gökle ilgili doğal güçlerin hepsini kişilendiren varlıktır... ışık, aydınlık, bulut, gök gürlemesi, şimşek ve yıldırım, Zeus'un egemenliği altındadır,  Zeus daha ilkel bir evren görüşünde Uranos, gök tanrı diye adlandırılan doğanın kendisi değil, doğayı insan düzenine benzer bir düzene sokup, yönetimini ele alan bir insan tanrıdır...
Zeus'un sıfatları: tanrının doğa ile ilgili niteliklerini, bir de insan tanrı olarak özelliklerini belirtir.
Nephelegereta: bulutları devşiren. homeros destanlarında Zeus'un adına en çok eklenen kalıp sıfattır;
Hypsibremetes: göklerden gürleyen
Asteropetes: şimşek savuran
Erigdoupos: uzaklarda gürleyen, uzaklardan gürleyen, asıl anlamı, gök gürültüsü uzaktan duyulan, yankılanan...gibi
Bir de "aigiokhos" sıfatı geçer homeros destanlarında..."keçi derisinden kalkan taşıyan" anlamına gelen ve Zeus'tan başka tanrıça Athena için de kullanılan bu sıfat "kalkanlı" anlamındadır..... Zeus'un egemenliği elde etmek için giriştiği savaşta bu keçinin derisinden bir kalkan yapıp, titan'lara karşı kullanmıştır..., bu kalkana sonraları Athena'nın öldürdüğü Gorgo canavarının saçları yılanlarla örülü kafasını da katmıştır.... "kalkan yılanlardan saçaklı, püsküllü olarak anlatılır, savaşta düşmana karşı kullanıldı mı, dehşet içinde püskürtür her göreni..." 
Buradan( bu kalkandan) yola çıkarak ve Dülger Balığının püsküllü diken yapısına bakarak bir bağlantı kurulabilir...(BKZ.RESİM1.)
Zeus Yunan mitolojisinde tanrıların kralıdır...bütün krallar "diotrephes", yani Zeus'tan doğma, Zeus'tan yetişmedir...yağmuru yağdıran, göğü gürleten, şimşeği çakıp savuran zeus'tur. öyle ki; "yağmur yağmak" diye bir fiil vardır, onun öznesi zeus'tur. zeus huei (zeus yağıyor.) denir... Evet bir sonuca vardık mı!? Herşeyi mutlak bilimlerle açıklamak mümkün değil...Farklı ülke ve kültürlerde zaman içinde değişen, başkalaşan ve tam olarak belgesi olmayan bir şeylerin izini sürmek keyifli...ama bazen de sadece beyin jimnastiği oluyor!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder