10 Şubat 2012 Cuma

bir yol-cu-luk hikayesi-2-

05-09-2007/Adana Otogar





"Haşlanmış nohut" diye diye birahaneden içeri girip dolaşıyor sonra tekrar çıkıyordu adam...bunu neredeyse beş dakikada bir tekrarlıyordu içeri yeni müşteri girmemiş olsa bile...Herkes kendi derdinde, kendi dünyasında, kendi acısında kavruluyordu...sıcak ve sıkıntılı bir gündü Adana'da. Tüm oteller Gıda Fuarı yüzünden hınca hınç dolmuştu...gece yer bulamadığım için kalamayacaktım..."o zaman yollara vurmaya devam" dedim kendi kendime...Saat 05.00 te Hava alanından Gaziantep'e, oradan öğle sonrası 15.30 da Adana'ya geçmiştim. Üniversite kayıtları başladığı için otobüsler dolu...ne yapacağım diye otobüs firmalarını dolaşıyorum...nafile...derken sonunda bir firmada yer buldum otogarda...."VİP" dediler; Tv var, havalandırma falan ne ararsan...ama küçük otobüsmüş...olsun dedik küçük, müçük götürsün de...varalım ! varalım ki yeni yolculuklar başlayabilsin...Bileti alıp peron da beklerken, başkalarının da benim gibi biraz kaygılı bekleyişi"aynı kaderi paylaşan yolcular" olarak  birbirimize yaklaştırdı bizi...sohbet ettik biraz...ben tuvalete gitmek için ayrıldım. Arkamı döner dönmez yüksek sesle konuşmaya başladı ikisi...benim ile ilgili bir cümle sarf ettiğini duyar gibi oldum...sonra şimşirin arkasında durup dinledim...alenen benim kılık kıyafet, sakalımı tartışıyorlardı...ne rahatlık...ne özgüven! Geri döndüğümde konuya bodoslama girdim..."bak kardeşim "dedim az önce konuştuklarınızı duydum...ne o sakallar, saçlar...kendini papaz mı zannediyor...yok yok İsa...Umarım ben yanlış duymuşumdur ama gerçekten buna benzer bir şeyleri düşünüyorsan yüzüme karşı söyle" dedim. "Neler söylüyorsunuz...yok öyle bir şey" dedi diğerinden onay arayan bakışlarla... bu pişkinlik beni daha da rahatsız edince üzerine doğru iki adım daha yaklaştım..."o vallahi şimdi gücendim ...seni ciddiye alıp bir daha sohbet etmeyeceğim" dedi ve küstü!  ...inanılmaz bir taktik ile biraz sonra başına gelecek kafa vuruşunu böylelikle bertaraf etmiş oldu!

Bir oto-minibüs geldi...bu mudur diye yaklaştık...biraz sonra itiş kakış omuz omuza kendimizi içeride bulduk...kaptan şöför hiç vakit kaybetmedi; bir mp3 arabesk koydu ki 16. kalite...sesini hiç kısmadı uyumasın diye...her çukuru es geçmeden sıçraya sıçraya aştık....ayak ve osuruk kokularıyla birbirimize daha da kaynaştık. Kafalarımız birbirlerimizin omuzunda 10 saatte vardık Ankara'ya...yolda inerken "şükürler olsun" dedim kendime" sevgiyle kalın "dedim içeridekilere...kapıdan bir kuş gibi süzüldüm dışarı...
 Ankara'dan İstanbul'a, "evim evim güzel evim"e...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder