4 Haziran 2012 Pazartesi

"Ashes and Snow"

              ...tüy ateşe, ateş kana, kan kemiğe, 
             kemik iliğe, ilik küllere, küller kara...







                    Su ve kum hareket eder.. 
             Onlarla beraber canlılar da uyum içinde...


BALİNALAR ŞARKI SÖYLEMİYOR, ÇÜNKÜ BİR CEVAPLARI VAR. ŞARKI SÖYLÜYORLAR, ÇÜNKÜ BİR ŞARKILARI VAR. ÖNEMLİ OLAN, GÖNÜLDE NE YAZILI OLDUĞUDUR.    HAYDİ MEKTUPLARI YAK VE KÜLLERİNİ KARA SER. NEHRİN KENARINDA, BAHAR GELDİĞİNDE VE KAR ERİDİĞİNDE VE NEHİR YÜKSELDİĞİNDE KIYISINA GERİ DÖN. VE KAPALI GÖZLERİNLE MEKTUPLARIMI TEKRAR OKU. BIRAK KELİMELER VE İMGELER VÜCUDUNU DALGALAR GİBİ YIKASIN. ELLERİNLE KULAKLARINI KAPA VE MEKTUPLARI TEKRAR OKU. CENNET MÜZİKLERİNİ DİNLE. SAYFA, SONRAKİ SAYFA, SONRAKİ SAYFA... KUŞUN YOLUNDAN UÇ... UÇ... UÇ.   




             Estetik-uyum-denge-sevgi-saygı-var oluş...
             insan-hayvan arasındaki sınırlar kalkıyor...
 
“Tüm hayvanların ortak lisanlarını ve şiirsel duyarlılıklarını araştırırken, bir zamanlar insanların  hayvanlarla uyum içinde var oldukları ortak zemini tekrardan keşfetmeye calışıyorum. Fotoğraflar başlangıcı ve sonu olmayan, orada veya burada varolmayan, geçmiş ve geleceği olmayan bir dünyayı anlatıyor.” – Gregory Colbert






Bu anda bana gelirsen,
dakikaların saat olur,
saatlerin gün,
ve günlerin bir ömür olur.



Fillerin Prensesine...
Tam bir yıl önce kayboldum.
O gün bir mektup aldım.
Beni fillerle yaşamımın başladığı yere
geri çağırıyordu.
Lütfen aramızda bir yıldır süren
sessizlik için beni bağışla.
Bu mektup sessizliği kırdı.
Sana yazacağım 365 mektubun ilki.
herbir sessizlik günü için bir tane.
Asla bu mektuplardaki kendimden
fazlası olmayacağım.
Bunlar benim kuş yolu haritalarım.
ve bunlar doğru olacağını
bildiklerimin hepsi.
Herşeyi hatırlayacaksın.
Herşey öncesi gibi olacak.
Zamanın başlangıçında,
gökyüzü uçan fillerle doluydu.
Her gece gökyüzünde aynı yere yatıyorlardı.
Ve bir gözleri açık hayal kuruyorlardı.
Eğer gece yukarıdaki
yıldızlara bakarsanız...
bir gözleri açık uyuyan fillerin
ışıldayan gözlerini görürsünüz.
En iyisi bizi izlemeye devam edin.
Evim yandığından beri
ayı daha net görüyorum.
İçime düşen tüm cennetlere bakıyorum.
Ellerimle tuttuğum cennetler gördüm,
fakat bıraktım.
Tutamadığım sözler gördüm.
Azaltamadığım acılar...
İyileştiremediğim yaralar...
Dökemediğim gözyaşları...
Kederlenemediğim ölümler gördüm.
Karşılık veremediğim dualar...
Açmadığım kapılar...
Kapatmadığım kapılar...
ve yaşamadığım hayaller...
Kabul edemediğim,
bana sunulanların hepsini gördüm.
Arzu ettiğim,
fakat asla almadığım mektuplar gördüm.
Olabileceklerin tümünü gördüm,
fakat asla olmayacak...
Hortumunu yukarı kaldırmış bir fil
yıldızlara bir mektuptur.
Balinanın suda sıçraması
denizin dibinden bir mektuptur.
Bu imgeler hayallerime bir mektuptur.
Bu mektuplar sana olan mektuplarımdır.
Kalbim pencereleri yıllardır açılmamış
eski bir ev gibidir.
Fakat şimdi pencerelerin
açıldığını duyuyorum.
Turnaların Himalayaların
eriyen karlarının üstünde...
yüzdüğünü hatırlıyorum.
Deniz ayısının kuyruğunda uyumak...
Sakallı fokların şarkısı...
Zebranın havlaması...
Kumun çıtırdamaları...
Karakulakların kulakları...
Fillerin egemenliği...
Balinaların suda sıçraması...
ve boğa antilopunun silueti...
meerkat'in ayak parmağının
kıvrımını hatırlıyorum.
Gange nehrinde yüzmek...
Nil'de gemi yolculuğu...
Hatshepsut kolidorlarında dolaşmayı ve
birçok kadının yüzünü hatırlıyorum.
Sonsuz denizler ve binlerce mil nehirler...
Babalar ile çocuklar hatırlıyorum...
ve tadı...hatırlıyorum...
ve şeftalinin kabuğunu soymayı...
Herşeyi hatırlıyorum.
Fakat geride bırakılanları
hiç hatırlamıyorum.
rüyalarını hatırla...
hatırla...
Savanna fillerini daha uzun izledikçe,
daha fazla dinledikçe,
daha fazla açtıkça,...
bana kim olduğumu hatırlatıyorlar.
Koruyucu filler, doğa orkestrasının
tüm müzisyenleri ile birlikte...
çalışma isteğimi duyabilir mi?
Filin gözlerinden görmek istiyorum.
Adımları olmayan dansa katılmak istiyorum.
Dansın kendisi olmak istiyorum.
Eğer daha yakına gelir veya
daha uzağa gidersen söyleyemem.
Yüzüne baktığımda bulduğum
huzuru özlüyorum.
Eğer şimdi yüzün bana dönerse,
kaybolduğunu sandığım yüzü
tekrar bulmam belki daha kolay olur.
kendimin.
Tüy ateşe
ateş kana
kan kemiğe
kemik iliğe
ilik küllere
küller kara
Balinalar şarkı söylemiyor,
çünkü bir cevapları var.
Şarkı söylüyorlar,
çünkü bir şarkıları var.
Ne önemlidir,
sayfada yazılı olan değil,
Önemli olan,
gönülde ne yazılı olduğudur.
Haydi mektupları yak
ve küllerini kara ser.
Nehrin kenarında,
bahar geldiğinde ve kar eridiğinde
ve nehir yükseldiğinde kıyısına geri dön.
ve kapalı gözlerinle
mektuplarımı tekrar oku.
Bırak kelimeler ve imgeler vücudunu
dalgalar gibi yıkasın.
Ellerinle kulaklarını kapa
ve mektupları tekrar oku.
Cennet müziklerini dinle.
sayfa, sonraki sayfa, sonraki sayfa...
Kuşun yolundan uç.
Uç...
Uç...
Uç...
Uç 

"Küller ve Kar", barışçıl yaşam tutkunu, Kanada'lı fotoğraf sanatçısı Gregory Colbert'in hem fotoğraf hem de film projesi...senaryosunu yazıp tasarladığı film, şiirsel ve sıradışı bir yapım... Ken Watanabe ve Laurence Fishburne'in hikaye anlatımlarını üstlenmiş...Patrick Cassidy görüntülerle bütünleşen muhteşem müziklerini bestelemiş...1992 yılında başladığı projeyi 2002 de tamamlamış...aslında projeye ekler yapmaya, fotoğraf arşivini genişletmeye devam ediyor...Fotoğraf ve belgesel çalışmasındaki görüntüler Hindistan başta olmak üzere Mısır, Myanmar, Tonga, Sri Lanka, Namibia, Kenya ve Antartika'dan... Colbert'in bu projesi bir saatlik bir filmi, iki tane kısa filmi ve bir romanı kapsıyor...yine özel tasarım fotoğraf albümü var...Roman bir adamın bir yıllık seyahati boyunca karısına yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor.Her iki film(Uzun ve kısa) modern insan ile hayvanlar arasındaki coğrafi ve kültürel sınırları konu ediyor...
3-4 yıl önce ilk kez öğrencilerime izlettiğimde..."biz yaşamıyormuşuz...biz hiçiz...ben niye böyle çekemiyorum...ben asla bunu başaramam gibi farklı ama kıskançlığın altında gizli, aslında üstün bir beğeniyi anlatan cümleler kurdular...şöyle dedim "burada şehrin içinde ne onların nefesini, ne de seslerini duyabilirsiniz...görmedikçe, duymadıkça, dokunmadıkça unutur, körelir gidersiniz...fil ya da çita...kedi ya da köpek fark etmez...bir serçeyi bile dinleyebilirseniz bunu başarırsınız...tutku sadece karşı cinse değil, ideallerinize de yansımalı...düşlerinizde olmadıkça hayatınızda da olamaz...şimdi sınıfı terk edin ve bina dışına çıkıp askeriyenin oradaki ağaçlık alanda ötüşen kuşları dinleyin...
ne anlatıyorlar...çözdüğünüzde eşitleneceksiniz...yani ruhlarınız bütünlendiğinde...hayalinizdekileri gerçekleştirebilirsiniz! 
Büyülü bir dünyanın içinde usul usul ilerler kayık...yavaş yavaş içine alır sizi o dünya...hiç bir şey düşünemeden izler bittiğinde saatlerce düşünür, tekrar tekrar izlersiniz...ne zaman sıkılıp bunalsanız can simidi olur...işte öyle bir  belgesel çalışması...belgesel kelimesi tam olarak doğru olmasa da doğa ve insan ilişkisini anlatan konseptin çekimleri doğa içinde gerçekleştirilmiş ..."Küller ve Kar"sergisi ilk olarak 2002 yılında Venedik’te sergilendikten sonra 2005 yılında New York’ta, 2006 yılında Santa Monica’da,  2007 yılında Tokyo’da ve 2008 yılında Meksika’da sergilenmiş...Colbert,Paris’te sosyal içerikli belgeseller yaparak başladığı sanat yaşamına,1992 yılında Isviçre’de ilk sergisini açtıktan sonra bir çok  ülke dolaşarak devam etmiş... Tonga, Kenya, Namibia, Etiyopya, Mısır, Hindistan, Burma ve Antarktika gibi ülkeler...ve yaptığı seyahatleri sırasında hayvanlar ve insanlar arasındaki etkileşimi araştırarak görüntülemiş...
Kanadalı fotoğrafçı "İnsanlar ve hayvanların ahenk içinde yaşadıkları bir dünya"ya olan özlemini ve inancını "Ashes and Snow" adlı projesi ve "The Nomadic Museum" (Göçebe Müze) ile 2002 yılından bu yana 10 milyondan fazla kişiye tanıtmış...


Gelelim şu mektup olayına...ve "Haiku"ya...
Haiku, haikai ya da hayku... 16. yüzyılda ortaya çıkan ve 17-19. yüzyıllarda gelişmiş olan -orijinal dilinde 5/7/5 heceli(17heceli) üç dizeli Japon lirik şiir türüdür. Haiku'lar genellikle mevsimlerle ya da yılın ilk ayı ile ilgili bir duyguyu ya da düşünceyi dile getirirler. Bu şiirlerde çoğu zaman Budizm, Taoizm ve yerel inançları simgeleyen doğa imgeleri kullanılır. 

Duyuların yoğun algılayışıyla,görülen ve hissedilenlerin,kısa ve derin bir anlatımla yansıtılma sanatıdır.

Doğa'nın en yalın, en saydam dilidir haikular; bir çağlayan, bir rüzgâr sesi gibidir. Ama çağlayanın, rüzgârın sesi değil, insan sesidir; doğayı sömürmeyen, doğayı seven; doğayla savaşmayan, doğayla kucaklaşan; doğayı 'şahdamarı'nın içinde duyan ozanın sesidir...
Bu şiirlerde Doğunun mistik düşünürlerinin ruhçu felsefelerini ve Zen-Budist  ustaların mitlerle, simgelerle, paradokslarla ve şiirsel imgelerle, örülmüş düşüncelerini bulursunuz…doğa, rekler, mevsimler, çelişki ve sürprizler…yani yine doğanın kendisinde olduğu gibi… belli bir andaki duyguyu ve gerçekliğin dramatik bir izlenimini tüm doğallığıyla aktarır…



Japon edebiyatına özgü bu şiir biçimi, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Batı ülkelerinde de belli bir yaygınlık kazanmış... Gelmiş geçmiş en önemli haiku şairleri; Matsıo Başo, Taniguçi Buson, Kobayaşi İssa ve Masaoka Şiki gibi Japon şairlerdir. 

Türkiye'de haiku tarzında şiir yazmış olan bazı şairler ise  Orhan Veli, İlhan Berk, Sina Akyol, Turgay Kantürk, Enis Batur, Mustafa Köz, İbrahim Berksoy, Oruç Aruoba, Gökçenur Ç., Kadir Aydemir ve Hakan Cem... 






                  http://www.ashesandsnow.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder