7 Haziran 2012 Perşembe

Tarif edebilseydim



başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka..


Can Yücel'in şiirleri yıllar önce okuduğum "Mavi Tüy" ya da bir medyumun evinde üzeri ilkokul kitapları gibi solgun bir kırmızı kaplama kağıdıyla kaplanmış "Su Kitabı" nın sayfaları gibidir....şimdi bu adam ne dedi!? diyeceksiniz...
Richard Bach'ın "Mavi Tüy"ünün herhangi bir sayfasını açtığınızda o dakika kafanıza takılan bir sorunun cevabı ya da o sorunu çözecek, yol gösteren bir ışıkla karşılaşırsınız...düşündüğünüz şey ile ilgili bir satır çıkar karşınıza...defalarca denemiştim...tabii bizim gibi insanların hayattan beklentileri ve  genel olarak düşündüğü konular kitabın içine dahil edilince bu raslantısal olmuyor belki de..."Su Kitabı"na gelince o daha farklı bir deneyimdi...eski eşimin içinde bulunduğu durumu çözmek için "Sarin Teyze"ye gittik...Kalamış'ta bir evde bembeyaz saçları ve masmavi görmeyen gözleri ile kapının girişinde tekerlekli sandalyesinde bakıcısı ile karşıladı bizi...gözlerine bakamıyordum...beyaz solgun tenine ve saçlarına...yüzünde taşlaşmış bir tebessüm vardı...ilahi bir varlık gibi bizi gönül gözüyle süzdü...gördü...konuştuk...sorunu anlattık..içeriden o kaplı kitap getirildi...herhangi bir sayfa açmasını söyledi eski eşime ...okudu ve gülümsemeye başladı...Sarin Teyze aynı şeyi bana tekrarlattı...o ruh hali ve heyecan ile sayfada yazılanları tam olarak hatırlayamasam da genel olarak endişe ettiğim şeylerin, yersiz kaygıların geçeceği üzerine pozitif bir iki cümle ile karşılaşmıştım...özünde gücün içimizde, cevapların bizde olduğunu hatırlatıyordu...belki de kitabın bütün sayfalarında aynı şey yazıyordu her iki yüzü de tura olan bir para gibi...ama iyi geldi...plasebo etkisine benzer bir şekilde...işte bazı şairlerin şiirleri ve şiir kitapları da böyledir...başucunda tutmalı, arada bir rastgele bir sayfa açıp, bir şiir okumalı!Haa bu arada hiç bir yerde bulamadım şu "Su Kitabı"nı...onca aramama rağmen ulaşamadım! 
Sarin Teyze'nin yaptığı sadece pionner'likti (yolgöstericilik)...hayatlarımızda en büyük eksik de ne yazık ki gerektiğinde bize yol gösterecek birilerinin olmaması!..kişisel gelişimimizi kendi imkanlarımızla tamamlayabilmek için yaşayarak öğrenmek gerekiyor!


      "Nereden geldiğini anımsa, nereye gittiğini ve bilhassa kendini, bizzat kendi yarattığın bu     pisliğin içine nasıl girdiğini."
" Hangi yaşam süresinde olursa olsun, sorumluluğun kendine karşı dürüst olmaktır."
" Sorumluluktan kurtulmanın en iyi çaresi “sorumluluklarım var” demektir."
"  Sınırlarını tartış, çünkü onlar kesinlikle senindir."
"  Sana hiçbir dilek verilmemiştir ki, onu gerçekleştirecek güçte verilmemiş olsun. Ancak, bunu elde etmek için çalışman gerekebilir."
 " Bu dünyadaki görevinin bitip bitmediğini anlaman için işte bir kriter; Yaşıyorsan bitmemiştir".
" Bilgisizliğin derecesi, adaletsizliğe ve trajediye olan inancın derinliğidir."

MAVİ TÜY
1. Yeryüzünün üzerine, Indiana'nın
kutsal topraklarında doğup,
Fort Wayne'in doğusundaki gizemli
Tepelerde yetişmiş bir Usta gelmişti.
2. Usta, bu dünyayı Indiana'nın
devlet okullarında ve büyüdükten
sonra meslek edindiği otomobil
tamirciliğinde öğrendi.
3. Ancak Usta, yaşadığı diğer
yaşamlardaki, diğer yerlerin
diğer okullarından da bir şeyler
öğrenmişti. O bunları anımsadı
ve anımsadığı içinde bilge
ve güçlü oldu. Gücünü gören
diğerleri danışmak için ona geldiler.
4. Usta, kendisine ve tüm insanlığa
yardım edecek güce sahip olduğuna
inanıyordu ve böyle inandığı için
de, onun için öyleydi. Onun bu
gücünü gören diğerleri dertlerinden
ve bir çok hastalıklarından kurtulmak
için ona geldiler.
5. Usta, her insanın kendini
Tanrının oğlu olarak görmeye
Hakkı olduğuna inanıyordu; inandığı
için de öyleydi ve çalıştığı dükkan
ve tamirhaneler onun öğrettiklerini
ve dokunuşunu arayanlarla dolup taştı;
dışarıda sokakta kalanlar da, gerçekten gölgesi üzerine
düşüp yaşamlarını değiştirir umuduyla bekliyorlardı.
6. Kalabalık nedeniyle bazı usta başları
ile dükkan sahipleri karara vardılar ve
Ustaya aletlerini bırakıp yol
verdiler; çünkü o denli kalabalık
olmuştu ki, ne kendisine ne de
diğer tamircilere otomobillerle
çalışacak yer kalmamıştı.
7. Böylece kırlara çıktı ve
kendisini izleyenler ona Mesih,
"mucizeler yaratan" demeye başladılar
ve öyle inandıkları için
de öyleydi.
8. O konuşurken bir fırtına
çıktığında dinleyenlerin başına
tek yağmur damlası düşmezdi;
kalabalığın en sonuncusu da ilki
kadar rahat işitirdi sözlerini,
ister şimşek çaksın tepelerinde
ister yıldırım düşsün.
Her zaman.
Mesellerle konuşurdu
Onlara.
9. Ve onlara şöyle dedi,
"Her birimizin içinde bizi
hem sağlığa hem hastalığa.
hem zenginliğe hem yoksulluğa,
hem özgürlüğe hem köleliğe
yöneltecek güç eşit olarak
vardır. Bunları denetleyen
biziz, başka hiç bir şey değil."
10. Bir değirmenci şöyle konuştu.
"Böyle konuşmak senin için kolay
Usta, seni yönlendiren var
Bizi ise yok ve senin bizim
Kadar zahmet çekmen gerekmiyor.
Bir adam bu dünyada yaşamak
için çalışmak zorunda."
11. Usta şöyle yanıtladı.
"Bir zamanlar büyük
billuri bir ırmağın dibinde
bir köy dolusu yaratık yaşardı.
12. "Irmağın akıntısı hepsinin
üzerinden sessizce geçerdi:
Gencinin yaşlısının, zenginin
Yoksulun, iyisinin, kötüsünün
üzerinden kendi yoluna giderdi
yalnızca kendi billurluğunu bilirdi.
13. "Her yaratık kendisine göre
bir yöntemle ırmak dibindeki
dallara ve kayalara sıkıca tutun-
muştu, çünkü yaşama biçimleriydi
tutunmak ve doğumdan beri
bildikleri tek şey akıntıya
karşı durmaktı.
14. "Fakat bir yaratık sonunda
şöyle dedi, 'Tutunmaktan yorul-
dum. Gözlerimle görememe
rağmen, akıntının nereye
gittiğinin farkında olduğuna
güveniyorum. Şimdi kendimi
bırakacağım ve beni gittiği
yere götürmesine izin vereceğim.
Tutunarak, sıkıntıdan öleceğim."
15. "Öteki yaratıklar gülerek şöyle
dediler, ' Ahmak! Kendini bırak-
tıgın anda, o taptığın akıntı
seni kayalar üzerine vurup
parçalar, böylece sıkıntıdan
daha çabuk ölürsün!"
16. "Ama bu yaratık onlara aldırmadı
ve derin bir soluk alarak
kendini bıraktı. Daha o anda
akıntı onu yuvarlayıp şiddetle
kayaların üzerine vurdu.
17. "Ancak zaman içinde yaratık
tutunmayı yine reddedince,
akıntı onu dipten havalandırdı,
bu kez yara bere almamıştı.
18. "Irmağın daha aşağılarında yaşayan
'tutunmayan yaratığın' yabancı ol-
duğu başka yaratıklar bağırış-
tılar. 'Mucizeye bakın! Bu yaratık
bize benzemesine rağmen uçuyor!
Hepimizi kurtarmaya gelen Mesih'e
bakın!"
19. "Akıntıyla sürüklenen yaratık
şöyle dedi, 'Ben sizden daha
fazla Mesih değilim. Irmak
bizi özgürce havalandırmaya
dünden razı, yeter ki biz
bunu göze alalım. Gerçek
görevimiz bu yolculuktur, bu serüven."
20. "Ama onlar kayalara tutunmaya
devam ederek daha fazla
'Kurtarıcı!' diye bağırmayı
sürdürdüler. Tekrar baktıklarında
gitmişti; onlar da bir Kurtarıcı
üzerine efsaneler uydurarak bir
başlarına kaldılar."
21. Usta, kalabalığın kendisini
gün de gün daha çok boğduğunu,
öncesine göre daha çok sıkıştır-
dığını, ezdiğini ve vahşileştiğini
gördüğünde; kendilerini hiç ara
vermeden iyileştirmesini, sürekli
mucizeleriyle kendilerini beslemesini,
onlar için öğrenmesini ve onların
yaşamlarını yaşamasını istediklerini
anladığında, o gün tek başına
bir tepenin üstüne çıkıp dua etti.
22. Ve yüreğinden şöyle seslendi,
Sonsuz Yayıcı Olan, eğer bu
senin istediğinse, çek bu kadehi
önümden ve bırak da bu olanak
dışı görevi bir kenara iteyim.
Bir ruhun yaşamını daha yaşayamam,
hali hazırda on bini bana yaşam için
haykırırken. Bütün bunların meydana
gelmesine izin verdiğim için özür dilerim.
Eğer bu senin isteğinse, bırak beni
Motorlarıma, aletlerime döneyim
Ve izin ver diğer insanlar gibi
Yaşayayım.
23. Ve bir ses yanıt verdi ona
tepenin üstünde, bir ses ki
ne erkek, ne dişi; sonsuz
şefkatli bir ses. Ve ses
ona şöyle dedi, "Benim
isteğim değil, seninkisi yapıl-
malı. Senin istediğin, senin
için olan benim isteğimdir.
Kendi yoluna git, diğer
İnsanlar gibi ve mutlu
ol yeryüzünde."
24. Usta bunları duyduğuna memnun
olmuştu. Teşekkür edip, basit
bir tamirci şarkısı mırıldanarak
tepeden aşağı indi. Kalabalık
dertleriyle üzerine yüklenip ken-
dilerini iyileştirmesini, kendileri için
öğrenmesini, anladıklarıyla hiç
durmadan kendilerini beslemesini
ve yaptığı harikalarla kendi-
lerini eğlendirmesini rica et-
tiğinde yığına gülümsedi ve
tatlı bir ifadeyle şöyle dedi
"İstifa ediyorum."
25. Kalabalık bir an için
şaşkınlıktan dona kaldı.
26. Onlara şöyle dedi, "Eğer bir
adam Tanrıya en çok, acı
çeken dünyaya yardım etmek
istediğini ve bunun kendisine
neye malolacağına hiç aldır-
madığını söylerse ve Tanrı
da ona yanıt verip ne yap-
ması gerektiğini söylerse,
adam kendine söyleneni yapmalımı?
27. "Tabii, ey Ustamız!" diye bağırdı
çoğu. "Eğer Tanrı istemişse,
cehennemin tüm işkenceleriyle
karşı karşıya kalması onun için
bir zevk olmalıdır!"
28. "O işkenceler ne olsa da,
görev ne kadar güç olsadamı?"
29. "Tanrının istediği buysa,
asılmak onur, bir ağaca
çivilenip yakılmakta bir zaferdir!"
dediler
30. "Peki siz ne yapardınız."
Diye sordu Usta kalabalığa
"eğer Tanrı doğrudan yüzüne
konuşup. "YAŞADIĞINIZ SÜRECE
BU DÜNYADA MUTLU OLMANIZI
BUYURUYORUM" deseydi,
o zaman ne yapardınız."
31. Kalabalık susmuştu. Durdukları
tepelerin vadilerin hiçbir
köşe bucağında tek bir ses,
tek bir çıt duyulmuyordu.
32. Ve usta sessizliğe şöyle
seslendi, "Mutluluk patikamızda,
bu yaşam süremizde seçtiğimiz
şeyleri öğreneceğiz. Bugün benim
öğrendiğim budur ve şimdi sizi
kendi patikanızda istediğiniz gibi
yürümek üzere yalnız bırakmayı
seçtim."
33. Kalabalığın içinden geçip gitti
ve onları yalnız bıraktı. İnsan-
ların ve makinaların gündelik
yaşantısına geri döndü.


RICHARD BACH




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder