31 Aralık 2012 Pazartesi

eski yıl-yeni yıl ve zaman...

31 ARALIK 2011 CUMARTESI- Eski yıl...
Adettendir; giden yıl kötülenir ve yeni yıldan bir sürü şey beklenir... klasik söylemde yeni yılın dünyaya barış, kardeşlik, dostluk, huzur ve mutluluk getirmesi falan dilenir. Beklentiler büyür de büyür  gelecek yıldan...bir şeyin geldiği yok...hatta gidiyor!...bütün suçu geçmişe yükleyip bir yıl sonra ise  geçmiş "bir önceki" yılı arar hale geliriz. Eskiyen 2011 yılında yaşananları  hatırlayıp söylemeye-yazmaya kalkarsak ciddi bir moral düşüşü daha yaşarız...o yüzden her gün kendini tekrarlayan gazete başlıklarını bir kenara bırakalım...
Çok büyük beklentiler içine girmeyelim ...Dünyanın ve Türkiye'nin gidişatı belli...sadece dileyelim...iyi niyetli ve pozitif düşünceyle dileyelim...belki dileklerimizden biri ya da birkaçı gerçekleşir!

                                                      Fotoğraf: Cüneyt Gök
Çocukken; özellikle yeni yıla girerken kar yağmasını dilerdik...eskiden daha çok kar yağar ve yerde de günlerce kalırdı. Biz bol bol kartopu oynadık, kardan adam yaptık. Tüm çocuklara kar heyecanını ve coşkusunu yaşayabilecekleri bir yıl diliyorum. Ama unutmayalım; bizim düşlerimiz başkaları için kabusa dönüşebiliyor. Doğuda ve özellikle Van'daki çocuklar için de kalplerindeki sıcaklığı yitirmeyecekleri bir "ortam sıcaklığı" diliyorum!

Geçen yılın yayınını(2011'den 2012'ye geçerken yazdıklarımı) aynı şekilde koydum sayfaya! Koca bir yıl geçti ne değişti dedim...yazacak güzel bir şey bulamadım...zaman,tarih değişse de tekrarlar kaçınılmaz...ben de kendimi tekrarladığımı, bazı konulara ve geçmişe takılıp kaldığımı itiraf ediyorum...ama benim hayata bakış aralığım ve ufkum bu kadar...yazılarımda düzeni, sistemi, hükümeti eleştirdim ama inceden ve derinden göndermelerle..."bayat ekmeğe eski kaşar" dedim..."kaçırıldım", "gözlerim hala bağlı" dedim...ilişkileri, dostlukları, değişen dünya düzenini, yabancılaşmayı hatırlattım...unuttuğumuz, göremediğimiz ya da önemsemediğimiz küçük şeylerin aslında yaşama sevincimizi arttıracağını düşünerek sizinle paylaştım...zaman akıyor..."zaman hem tüketiyor hem yineliyor ve yeniliyor dedim"... sevgili Cengiz Çekil Hocamın  sergisinde bir işi vardı: tuttuğu günlükten sayfaları sergiliyordu...günlüğün sayfalarında hep aynı cümle yazılıydı...bir tek değişen tarih!"Bu gün de hayattayım...hayatta kaldım"gibi bir cümle!Yazı olarak bakarsanız birbirinin aynı(hatta stampa yaptırıp basmıştı yanlış hatırlamıyorsam)  ama duygu olarak bakarsanız bir gün daha yaşayabiliyor olmayı kolay kolay tarif edemezsiniz...ne o sayfanın sararmışlığı, ne de o mürekkep anlatabilir! sesinizde, vurgunuzda, gözünüzdeki ışıkta, mimik ve jestlerinizde, bedeninizde, duruşunuzda taşırsınız bu ayrıcalığı ve özel hediyeyi! O yüzden şanslı hissetmemiz lazım diye düşünüyorum kendimizi her geçen günle!..
Hediye veremediyseniz sevdiklerinize üzülmeyin ; en güzel hediye zaten vermilmiş bize:"Yaşam"...ve en güzel hediye; sevdiklerinizle birlikte bir gün daha geçirebilmek bu dünyada-her şeye rağmen-!
Ünlü kemancı Joshua Bell, geçtiğimiz yıl,  Washington’da bir metro istasyonunda 45 dakika boyunca geçip giden kalabalıklara 6 Bach parçası çalarak bir konser vermiş ama bu süre zarfında önünden geçip giden tahmini  1000 kişiden yalnızca altısı birkaç saniye durup onu dinlemiş! Joshua Bell’in 3,5 milyon dolarlık Stradivarius kemanından Bach dinlemek için duran yalnızca 6 kişi olmuş... (Bell'in konser bilet fiyatları ortalama 100 dolarmış...) Bell'in kendini afişe etmeden verdiği bu kamusal alan resitaline kulak verenlerden ise ancak 32 dolar toplayabilmiş!..Zamansızlık mı yoksa duyarsızlık mı?!Belki ikisi de!





1960 'lardan sonra zaman konusunu çağdaş sanatçılar bir malzeme  ve  tema olarak ele almaya başlamışlar...Japon sanatçı On Kawara yakın dostlarına “Bugün hâlâ hayattayım,” diyen telgraflar gönderip, tuvaline yalnızca her günün tarihini işlemiş...ayrıca "One Million Years" adlı çalışması zamanın geçişi belgelemek için 20 ciltlik koleksiyon oluşturmuş...içinde sadece yıllar var rakamlar olarak... Eserin metninin sunumunun yanı sıra Kawara 1993 yılında bir de ses kaydı işine girişmiş. Ses kayıt çalışmalarını cam bir barakada gerçekleştirmiş...Gönüllüler saatlerce süren oturumları sırasında ardışık tarihleri ​​okumuşlar...



Polonyalı sanatçı Roman Opalka 1969’tan sonra yaşadığı her gün kendi portresini çekerek ve geçen saniyeleri tuvaline işleyerek ölümüne kadar sürecek bir performansa kalkışmış!  Douglas Gordon ya da Sam Taylor-Wood’un(çoklu ekran videoları) videoları bu konuda önemli örnekler...
Sonuçta zaman gelip geçiyor...tarihler değişiyor; çoğu zaman zamana seyirci kalıyoruz...size kendinizle ilgili,sağlıklı düşünebilecek, olumlu kararlar alabileceğiniz kadar ve gelişmeleri yaşayıp sindirebileceğiniz kadar zaman diliyorum...güzel anların uzaması,hayatınıza yayılması dileğiyle!
Eskisinden daha güzel yıllar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder