7 Eylül 2012 Cuma

Salih Reis ve Sami kaptan

Yalova "Dereağzı" Balıkçı Barınağı'nda çok güzel günlerim geçti..."Yasak bölge" kavramını ilk kez 6 yaşımda aşmıştım...deniz neredeyse her öğleden sonra poyrazın etkisiyle dalga dalga çoşardı; oysa liman korunaklı ve sakindi...hele hele  dereağzı bir çocuk için maceranın göbeğiydi...Babam beni aramaktan öfke ile dolmuştu o gün...onu görünce, elimde balıklar ve el oltasıyla tüm neşem bir anda silinivermişti...sonrası malum...daha sonrasında ise; ikinci kez için bir 6 sene daha geçmesi gerekti ...ama bu sefer kalıcı olacaktı!..Naci Abi'nin teknesi boş boş yatıyordu...al, kullan, bakımını yap, geldiğim zamanlar ben çıkarım dedi...2003 yılında noktayı koyuncaya kadar kendi sandalım ve içten takma motorlu bir teknem oldu...önceleri Naci Abi'nin teknesi Salih Reis'in bölgesindeydi...burada tekne sahipleri teknelerini bağladıkları yere bakan kişiye aydan aya üç-beş verirlerdi...tekne temiz, bakımlı kalır, yağmurda içine dolan su boşaltılır, fırtınada halat ve çapası kontrol edilirdi...10-15 kişi buradaki kulübelerinde geçirirlerdi zamanlarının çoğunu... olta takımlarını düzenler, çapari bağlar, teknenin bakımını yapar, bol bol muhabbet eder ve tabii mangalda balık yanına demlenirlerdi...işte o muhabbetlerin içinde olma şansını yakalamıştım...5-6 sene Naci Abi'nin teknesiyle balığa çıktım ve nerdeyse o denizdeki tüm çeşitleri "gani gani" tuttum...fırtına ortasında kaldım, avuçlarım patladı kürek çekmekten...gece yakamozlarının ortasında kaldım, eve; kıyıya dönmek istemedim...bir kez daha yıldızların, Samanyolu'nun her akşam gösterisini kaçırmamak için neler vermezdim!
Salih Reis, nam-ı diğer "Kambur Salih"...doğru zamanda doğru yerde olanlardandı...“Tek tornistanı olan balık yunustur” diye anlatırdı kambur Salih…bir zamanların usta ve emektar balıkçısı” ne o kaldı ne de eskinin balıkları…batıkların yerini bilir…orfozları, sinaritleri eliyle koymuş gibi bulurmuş …sonrada İstanbul’a koca balıkları ekspresin yanına bağlar gönderirmiş…bir gün bir gazete kupüründe gördüm Marmara’nın büyük beyazını yakalamıştı...daha önce de yazmıştım bu satırları...40 kulaca ağ atar, sırtında o kamburu ve yaşlı haliyle yine ağları kendi toplar, kıyıda ise küçük ama ağır(kalın sacdan) el arabasıyla çarşıya kadar sokak sokak dolaşarak balıklarını satardı...aksi bir adamdı...hayatın acımasızlığı ve kaderin silleleri onu böyle yapmıştı...belki de o böyle aksi bir insan diye bütün bunları yaşamıştı...bilinmez... ama benim için gurur kaynağı bir olaydan mutlaka bahsetmeliyim: o gün hava biraz hırçındı...rüzgar hiç kesmedi ama artmadı da...ben açığa gitmek yerine kıyıdan  yüz metre mesafede; 6-8 kulaçta  takıldım...yemlide izmarit ve istavrit öğleye kadar hiç kesmeden devam etti...arada sandalın ıskarmozuna bağlı çapari, tekne sallandıkça kendi kendine doluyordu,bir sardalye geçişi, bir kolyos geçişi, arada bir kaç istavrit daha... teknenin arka kısmından da zarganaya olta atmıştım...iri zarganalardan ve diğer balıklardan, oltadan oltaya koşturarak av devam etti...bir dip oltasıyla kırlangıç, pisi ve mezgitler artık günün bereketini tam anlamıyla yansıtınca kıyıya döndüm... açıktan gelip yanımdan  geçen Salih Reis'in ağları boş çıkmıştı...deniz üzerinde selam vermeyen Reis biraz sonra ben livarı boşaltırken tepeme dikilmiş"oh..ohh! maşallah" diyerek beni seyre dalmıştı...tüm balıklarımı ucuza kapattı...hatırlıyorum da yıllar sonra bir gün kendisi kadar olmasa da donuk bakışlı Reis'in oğlu da yakaladığım  Levreği ucuza kapatmaya çalışmıştı; satmamıştım...deniz ve balıkçılık sürprizlerle dolu...aslında iş icabı saplanıp kaldığımız koltuk ve masa başlarının ötesi, berisi her yer...yeter ki paslı çapalarımızı, karaya oturmuş ve çürümeye yüz tutmuş gövdelerimizi bir römorkör yardımıyla olsa da bu sığ sulardan kurtarabilelim...

Sami Kaptan, Salih Reis'in bir nevi rakibiydi...konuşkan ve iyi yürekli biriydi ama bu ölümlü dünyada arkada bir kaç kuruş bırakabilmek için uyanık olmasına engel değildi bütün bunlar...yine de paradan çok büyük rakı ile ödemişimdir borçlarımı...başkasından ne alırdı bilmem! Naci Abi'nin teknesiyle ilişkim bitince doğal olarak Salih Reis ile de bitti...sanıyorum iki sene kadar bir süre "Kılçıkkıran" adını verdiğimiz küçük sandalımı mendrek içinde inşa ettiğimiz iskeleye bağladım...dereağzına pek uğramadım...şimdi sıra kendime bir tekne almamdaydı...çok geçmeden, biriktirdiğim balık paralarının bir kısmını okula saklayarak geri kalanıyla içten takma 4 beygir motoru(Antep'te bir eskiciden çıkma Kohler)5 metre boyuyla "ayna kıç" bir tekne aldım...ve Sami Kaptan ile anlaşarak dereağzına geri dönüş yaptım...hava fırtınalı olduğu zamanlar ve sert poyraz esen akşamüstüleri muhabbetimiz karada devam etti...kendisinden deniz ve hayat ile ilgili çok şey öğrendim...sabahın köründe de, akşam üzeri de gelsen her daim barakanın çivilerine asılı meyve çeşitleri ile dolapta bira, rakı olurdu...fazla meyve getiren birazını bırakır, diğer çeşitlerden alırdı...küçük çay bardaklarında içmeyi seviyordu rakıyı...bardağın içinde su katılmamış sek rakıyı, küçük cam şişelerde biriktirilen gözyaşlarına benzettiğinden midir "gözyaşı "derdi...hadi biraz gözyaşı içelim! 18-05-2012"deniz...bir de tekne" adlı yazımda da anlatmıştım biraz o dönemleri...
Ben değil ama teknem o sularda kaldı hiç olmazsa!..hayat koşuşturması içinde  , bir de çocuk olunca gelip gidemez oldum...biriken borçlarıma karşılık tekneyi "Dereağzı"nda bıraktım Kaptan'a...Yalova "Dereağzı" Balıkçı Barınağı'nda çok güzel günlerim geçti...2003'den sonra teknesiz ve iki yıldır da Yalova'dan uzak geçen günler hep eksik! Ama Sami Kaptan oradaysa bir gün  mutlaka geri döneceğim.. BİR KEZ DAHA!..

2 yorum:

  1. Yazınızı okudum çok güzel bir paylaşım olmuş yaşım daha genç olmasına rağmen salih amcayı fazla yanı ma fırsatım olmadi ama sami kaptan çok farklıydı yıllarca yanına gittim geldim çok aksi ama bir o kadarda iyi ve temiz kalpliydi ama malesef her güzel şeyin mutlaka bi sonu vardır bu dünyadan göçtü gitti Allah rahmet eylesin

    YanıtlaSil
  2. Canım dedem Sami Kaptan.. ne zaman özlesem bu yazıyı açıp okuyorum

    YanıtlaSil