18 Eylül 2012 Salı

Ruh Emicilere Karşı-2-



Müzik her yaşın, her ruhun gıdasıdır... hamilelikte , doğumdan sonra bebeklere dinletilen müzik ruhsal gelişimlerine katkıda bulunur...
özgüven verip sakinleştirir...alçak ve yüksek frekanslar sadece insanları değil bitkileri ve gelişimlerini de etkiler...eskiden gitar anfisi salondaydı ve salondaki bitkiler sağlıklı bir şekilde gelişiyordu...sonra anfiyi içeri taşıyınca çiçeklerin keyfi kaçtı!Louisiana ve New Orleans usulü jazz ile uğurlanan ruhları düşünüyorum; şanslılar...Zencilerin "Pazar Ayinleri" bile farklı...El çırpılarak ritm yakalanır,müzik aleti olmasına gerek yok...yüksek sesle şarkılar söylenir, dans edilir...herkes kendi bildiği şekilde katılır partiye.
Onların da "beyaz Ruh Emiciler"e, beyaz egemenliğine, susturulma girişimlerine karşı bir isyandır müzik...Kurosawa'nın "Dreams" filminde"Su değirmenleri köyü" sekansında bayram havasında bir cenaze töreni olur, şarkılı, müzikli...zaten onların matem rengi beyaz olduğundan, bunun bir cenaze töreni olduğunu düşünmezsiniz bile! Akan su, kuş ötüşü, rüzgar düşük frekanslı sesleri ile birer müziktir; ruhumuzu dinlendiren, gevşeten...yine en eski terapi yöntemlerinden biridir müzikle tedavi...2500 yıldır Anadolu'da uygulanan bu tedavi yöntemi için  Amerikan Müzikterapi Birliği 1997’de bir tanımlama yapmış: “Müzikterapi, bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.”
"Pazar Sineması" kuşağında TRT'nin siyah-beyaz egemenliğinde, ilkel kabilelerin ritüellerindeki davullar "tam tam tam"!.. adrenalini yükseltiyor çocukluğumun sokağında...bu güne dönüyorum; kısık sesle tınıları yakalayamıyorum radyodan, cd'den..."volüm"lü dinlemek istiyorum müziği eski günlerdeki gibi komşuları düşünmeden...kulaklık takıp kendi içinde başka bir dünyaya girenler gibi olmak bana göre değil...müziğin içinde bir enstrüman oluyorum her sabah Radio Voyage ile(107.4),iş dönüşü Joy FM(100.6)de ve akşam Radyo Eksen(96.2)ile...aralara çok reklam alsalarda müziğe doyuyorum...Mark Knopfler,Mike Oldfield ile gitar çalıyorum her akşam evde...müzik yapmak ayrı bir meditasyon...bazı müzisyen arkadaşlarım çaldığım akorları soruyor; "fi, fay, foy" diyorum...hiç bir kalıba girmek istemedim,nota da okuyamam ama müzik içimde...hiç "cover" çalmadım, arkadaşlar isterse çalarım diye bir repertuvar hazırlamadım...sözlerini yazıp yaklaşık 300 beste yapmışım 25 yılda Ruh Emicilere karşı...bu arada yeni bir şey üretmeden onları "cover"layarak mutlu olanlar da var:The Beatles grubunun,"Yesterday" in 3000 farklı cover'ı varmış mesela!
Müzik, özellikle serotonin, norepinefrin, dopamin, melatonin, kortizol, adrenalin, testosteron gibi psikiyatrik hastalıkların oluşumunda etkili olan hormonlara olumlu etki yapar; kan basıncı, solunum ritmi, solunum kalitesi, nabız sayısı na da...
Duygularımızı ifade etme ya da"hislerimize tercüman" olması bakımından müzik hep yardıma koşar...Aşıkken "Foreigner"dan
"I want to know what love is"i, depresif ruh halinde "Pink Floyd"-"The Wall"dan bir parça dinlemek gibi..."meditadif" müzikler, "New Age" huzuru hissettiriyor, etnik müziklerin içinde ritüellere, yaşanmış acılara ulaşabildiğin gibi neşeli anlar da yaşayabiliyorsun..."jazz" uyarıyor mesela,"tecno" ruhumun gizli kalmış yanlarını ortaya çıkartıyor, "Rock" dengeye getiriyor-serum görevi görüyor-zaman zaman "metal"le bastırılmış duyguları açığa vuruyorum..."Klasik müzik" içimi titretiyor, rezonansa giriyorum ve canlı bir varlık olduğumu duyumsatıyor her dem, her nota..."Türk Sanat Müziği"nin yeri bir başka o makamlarla..."Türkü"lerin her ne kadar sözleri saçma olsa da içindeki kah hüzün kah coşku ciğerime ulaşıyor...kendi kendimi müzikle tedavi ediyorum...tansiyon ve kolestrolümü!..Hem böyle bir beslenme damar tıkanıklığına yol açmıyor...kısacası doğal bir gıda müzik...her yaşın, her ruhun gıdası...

Fotoğraflar:Cenova-Çanakkale-İstanbul...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder