21 Ocak 2015 Çarşamba

"kendini gerçekleştirmek"


                      «Self Made Man»-Bobbie Carlyle

İnsanlar iyi şeylere layıktır ama çoğumuz hak ettiğimiz yere, değere ulaşıp, dilediğimiz biçimde yaşayamayız ne yazık ki! Hayattan beklenti ve isteklerimiz çok çeşitli olabilir ama temelde ortak ihtiyaçlar söz konusudur... Bunları ana başlıklar altında ele almak için Maslow'un piramidine bakmak yeterli... 

ABD'li psikolog Abraham Maslow’un 1943 yılında insan güdülerini sınıflandırarak “Gereksinimler piramidi” adıyla  oluşturduğu yapıda;  piramidin en alt ve en temel basamağında  açlık, susuzluk ve cinselliğin fizyolojik doyumu yer  aldığını görürüz. Bu yapı öncelikle insanın hayatta kalma adına bazı temel ihtiyaçlarını karşılamasını net biçimde ortaya koymaktadır. Piramidin alt katlarındakiler gerçekleştirildikten sonra ancak en üst katta yer alan “Kendini gerçekleştirme gereksinimine” ulaşılır…

Fizyolojik doyum ile ilgili kimileri "ekmek", kimileri "pasta" diyebilir; hangisini bulursa onu yiyebilir. "Bir lokma, bir hırka" nın değişik versiyonlarıyla karşılaşabiliriz...Susuzluğun giderilmesi için suyun dışında diğer içecekleri; özellikle içki ve enerji içecekleri, şalgam suyu, ayran, demir hindi şerbeti, çay, kahve vb. tüketenler,su ile susuzluğunu gideremediğini düşünenler ve otelde mini barı boşaltanlar...keyif ve tad alma isteği temel ihtiyacı geçebiliyor!
Cinselliğe gelince "onu" biraz kaybettik diyebiliriz...içimizde bir yerlerde ve tabi ki cinsiyetlerimizde, kılık kıyafetimiz ve de davranışlarımızda saklı... Aşk ve güzel duyguların yoksunluğunda fizyolojik bir ihtiyaç ama zaman yok!...sevmeden sevişmek mümkün mü?! Mümkünnnn!-Mış gibi yapmıyor muyuz zaten bu gerçekliğin içinde...Neyse cinsel ihtiyaçlarımızı da "bir ya da birkaç farklı şekilde" giderdiğimizi varsayarak; bu konuyu fazla deşmeden yolumuza devam edip bir üst katına geçelim piramidin...

Genel anlamda ne kadar güvenli bir dünya da yaşadığımı sorguluyorum; Her şeyden kaçar olduğumuzu, paranoyalarla yaşadığımızı inkar edemeyiz...içe dönük yaşarken eve sığınıyoruz ama ev ne kadar güvenli? Şahsen ben 70 yıllık bir binada yaşarken deprem korkusuyla huzurlu uyuyamıyorum!Kapımın önünde adam bıçaklıyorlar, doğal gaz olsa da hala soba kullanıyoruz; soba geri tepip karbon monoksitten olmasa da zehirlenip ölme riskimiz var... yediğimiz, içtiğimiz gıdalar uzun vade de öldürecek biliyorum, trafikte ne kadar dikkat etsem de yaya olduğum için "dikkat etmeyen" bir araç çarpabilir, Marmaray'dan bir daha çıkamayabilirim,sağım solum baz istasyonu( yan binanın üzerine kaşla göz arası üç tane birden diktiler)... kimileri özel güvenliği olan sitelere taşınırken kimileri şehrin göbeğinde her türlü tehlikeye açık bir şekilde başlarını bir çatının altına sokmaya çalışıyor.



Barınma ya da barınamama! Fransa da üç buçuk milyondan fazla kişinin kalacak düzenli bir evi yokmuş. 141 binden fazla kişi sokakta yaşarken, 2,8 milyon kişi ise insanlık dışı şartlarda ve temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda imiş! İngiltere’deki evsiz sayısını yaklaşık 114 bin olduğu belirtiliyor. Yunanistan’daki evsiz sayısının 20 bin, İspanya’da 30 bin, Almanya’da ise 850 bin olduğu belirtiliyor.Daha genel olarak Avrupa’daki tüm nüfusun yüzde 24’ü yoksulluk ya da sosyal dışlanma riski altında... Türkiye ile ilgili rakamları vermiyorum zira bilindiği gibi "her şey mükemmel"!Buradan bir üst basamağa "ait olma ve sevgi ihtiyacına" bağlayalım!
İnsan değer gördüğü  yerde aidiyet duygusunu daha fazla yaşar ve sevildiğini bildiği zaman sevgisini daha yürekten verir, gösterir ama aile kavramının yok eden bir çağda,arkadaşlık ilişkilerinin çıkar ilişkilerinden öteye geçmeyen bu yapısı içinde insan sevgiyi de göremiyor!Eksik olan bu duygu hayata karşı hep eksik bırakıyor bizi...Değer ihtiyacına gelince "o" zaten hiç bir zaman karşılık bulmayacak...babam bir gün olsun yaptığım  bir şeyi tasdik ve taktir etmedi, okul hayatımda keza öyle, iş hayatı ise tam bir kabus; kurtlar sofrasında değil takdir bir tebessüm bulmaya çalışıyoruz...
Özetle alt katlardakiler gerçekleşemez ise üst katlara çıkmak ve en tepeye ulaşmak ya da "sağlıklı" bir biçimde bunu başarmak mümkün değil...İşte bu gün bir kez daha bunu görüp benim gibiler ile "yarım kalmış bir proje" olmanın acısını paylaşıyorum!


Yeni yılda anaokulu öğrencilerinin istekleriyle bitirelim... Prenses olmak,yeni yılda dalgıç olmak, "barbie bebek" isteyenler, yataklı araba ve oyuncak isteyenlerin aralarında bir istek mektubu dikkat çekici: "Atatürk'ü isterdim!"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder