29 Ocak 2013 Salı

saz ve caz


Bu bir mektup olsaydı; alışıla geldiği üzere bir iki sevgi ve saygı hitabı ile başlardı...ve doğal olarak mektup birine, bir yakın, bir sevgili, bir aile büyüğü, Güzin Abla'ya, bir arkadaşa ya da resmi bir makama yazılırdı...ama bu bir mektup değil...keşke mektup olsaydı...elde yazılmış...keşke yeniden mektuplar yazabilseydim!(istifa mektubu dışında...onu da pc de yazdım). Bu günlerde parmaksız eldivenleri içinde üşüyen parmaklar ve üşüyen bir yürek ile Bukowski'den halliceyim dostlar!

 "Anlayana sivri sinek-saz, anlamayana davul-zurna az"!"Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar", "Meyve veren ağaç taşlanır"...atalar söylemiş ama yine de hiç bir şey değişmemiş! gerçekler acıdır ve kimse gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmek istemez; bu yüzden onları biraz giydirirler...şu an her zaman olduğu gibi gerçekleri dile getirmemin faturasını ödüyorum ve sonuna kadar ödeyeceğim (bu söylediklerim iş hayatı ve mesleki kariyerim adına aldığım kararlar ile ilgili )...bir kaç blog yazısı sonra bu konuda aktaracaklarım ile biraz daha durulur öfkem umarım!..ama asla susmayacağım! Sazlı sözlü ifade etmeye devam edeceğim kendimi...Eski ruhumu yakaladığım bu günlerde kendimi yeniden müziğe verebileceğim için mutluyum! Sözün bittiği yerde müzik başlar!..
Şöyle bir söz var yine şu an ki duygularımı ifade eden:"şişman kadın daha "arya" söylemedi"...beni tanımaya gayret göstermeyen, istemeyenler var...saygı duyarım, lakin beni tanımadan benimle ilgili yargılara varanlara ne demeli!..ben "caz" yapmıyorum...ama iyi bir dinleyiciyim!..
Halk müziğinde çalgılara genel olarak saz denir...Klasik Türk Müziğinde bestelenmiş saz semaileri vardır...Türk Sanat Müziğinde de saz heyeti, ince saz gibi olgular ile karşılaşırız...Türk müziğinde keman, ney, tambur, kemençe, ut, kanun, daire vb. çalgılardan ve okuyuculardan oluşan, fasıl yapan topluluğa "ince saz" denir...dinlerken ortamda illaki bir "büyük" olması alınan keyfi ikiye katlar...Dedem "ajansı "bitirip, ince saza geçerdi tranzistörlüde...masada biraz beyaz peynir olsa yeter...özel bir şeye gerek yok; Allah o gün ne verdiyse...rakısı tatlansın diye "hadi batırın parmaklarınızı "der, üç kardeş sırayla parmağımızı rakı bardağına daldırırdık...sonra parmağımızı yalardık...yavaş yavaş daldırılan parmak sayısı arttı, yıllar su gibi aktı...şimdi kadeh tokuşturacak yaşa gelip çoktan geçmiş bir şekilde; değil kadeh tokuşturmak kimseyle bir şey paylaşamıyorum yüz yüze! Ama ritüeli  yerine getirmek için diğer bardağa vuruyorum...işte o ses müziklerin en kısası olsa da en güzeli!..Sağlığına Aydın Ağabey!..ya da şerefe!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder