11 Kasım 2013 Pazartesi

Anlatma bana artık İstanbul!

İstanbul  anlatır bağrında saklı hikayeleri, her köşesi anlatır, gecesinde ayrı hikayeler, gündüzünde ayrı...her yüzü anlatır, her bakışı insanlarının...durmadan anlatır; sanki hiç bitmeyen bir hikayeyi ya da hikayeleri  anlatırsa evrenin dengesi de öylece devam edecekmiş gibi! Ama artık yorulduk; dinlemekten, duymaktan, görmekten aynı şekilde aynı şeyleri...oysa bilindik şeyler her zaman güven verir insana bilinmezlerin yanında...genelde acıklı hikayeler yorar! Üzerindeki yükü paylaşarak hafifletemiyor İstanbul zira yüklediği bizi de taşımak zorunda...gitme vakti geldi de geçiyor başka bir diyara, küçük bir kasabaya...zamanın yavaş aktığı, sakin bir  yere...peki orası da aynı şekilde anlatmayacak mı hikayelerini?!.anlatsa da İstanbul'un ki kadar yürek yakan, ezip geçen hikayeler olmaz diye düşünüyorum! Bu yolculuğun zamanını  beklerken yine de sürprizlere hazır çıkıyorum evden; rutini kıracak, şaşırtacak bir iki küçük şey ile idare edip "o" zaman gelinceye  kadar kendimi oyalayıp avutma oyunu oynuyorum.
Cuma günü kolon kanseri olan babamı evimizden çok uzakta bir hasta(ha)nede ameliyat ettirmek zorunda kaldık...neden mi? Çünkü Erdem Hastanesinde onun ameliyatı için gerekli donanım vardı ve doktor bizi oraya yönlendirdi...bu özel hastahane nasıl bir hastahaneydi? Mimar kardeşlerinin fabrika gibi çalışan, Selçuklu-Osmanlı karışımı eseri...içeride şık Christian Dior başörtü desenli hanım kızlarımız hizmet veriyordu...neden devlet hastahanelerinde de bu hizmet yok? Çünkü dinimiz, imanımız para olmuş...şimdi çok kişi bana kızacak gerçekleri söyledim diye yine...paran varsa her şeyi alabilirsin! Paramız yoktu ama bankalar kredi veriyordu...şimdi "mebla"yı telaffuz etmeyeyim ama üç sene ödeyeceğiz!..
10 kasım sabahı alıştığımız sirenler, korna sesler yoktu artık Atamızı anmaya! Radyoda bir kanal bir önceki gün "sevenleri onu anacak" diyordu!!!!!!!!!!!!!10 KASIM sabahı başka bir radyodaki; "Radyo Voyage"daki siren sesiyle çekirdek aile Atamıza saygı duruşumuzu yapıp Babamızı ziyarete düştük  yollara.
Ümraniye Çakmak'a gitmek bir dert, dönmek bir dert...neyse babama ulaştık ziyareti gerçekleştirdik ...o gayet iyi! Bu arada hastahanenin hemen yakınında ilginç bir ev ve oluşum bekliyordu bizi...Örnekleri aşağıda!





































Sabah Kazlıçeşme'den  Marmaray ile boğula boğula sıkıntılı bir şekilde geçmiştik kaşıya ama bu sefer dönüşte sıkı bir kalabalık bekliyordu Üsküdar'da bizi...Meraklı izdihamı "usta"nın eserini merak ettiği için 10-15 kişilik aileleriyle gelmişti, en az üç çocuk, en az üç torun, iki eş, kayın valide, kayın peder, ana, baba, üst komşu, bakkalın torunu,İffet teyze vs, vb...İçeride oksijen bittiği için içeri almadılar, böyle olunca vapurlar kalabalıktan yan yattı...



Günde 1 milyon kişiyi taşıyacak Marmaray, sera gazı emisyonunu azaltmanın yanında hava kirliliğine neden olan karbonmonoksit, azotoksit, metan olmayan hidrokarbon gazlarını da azaltacak iken içeri girenler oksijensizlik ve sıcaktan boğuldu...anlatma bana artık İstanbul...yoruldum!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder