13 Mayıs 2014 Salı

"Görme", "İmgelem" ve "Tasarım"-2-

Bir sanatçının imgelem gücünün güçlü olması kadar o yapıtı okuyacak izleyicinin de imgelem gücünün güçlü olması gerekir. Yine de kültür ve eğitim farklılıkları, günümüzün imaj yağmuru altındaki yanlış önermeleri, yapıtı okuyan kişiyi de farklı noktalara ve anlamlara götürebilir.

Bilinçaltımızın ürünleri olan rüyalarımız ile sanatsal imgelerin benzerlikleri yadsınamaz; her ikisinde de imgeleri kendimizin çözmesi ve anlamın saptanmasına katılmamız gerekir. Yine resim sanatından örnek verecek olursak; Deli-Dahi Dali”, Sigmund Freud’un bilinçaltı imgelerin erotik çağrışımları üzerine yazdıklarından ve Paris gerçeküstücülerinin bilinçaltını ortaya çıkarma eğilimlerinden büyük ölçüde etkilenmişti.
"Gerçeküstücülük"te düşüncenin herhangi bir mantık çizgisi izlemeden akmasını temel alan Otomatizm kavramını benimsediyse de, öbür gerçeküstücülerden daha iyimser bir bakış açısıyla işledi ve bu eğilime “eleştirel paranoya” adını verdi. 


Yapıtlarında yarattığı düşsel gerçekçilik (büyülü gerçekçilik), betimlediği gerçek dışı düşsel mekan ve garip düşsel imgelem ile bir karşıtlık oluşturuyordu. Bu yapıtlarda düşle gerçeği ayırmak neredeyse olanaksızdı.
Dalí'nin  “Belleğin Azmi” eseri çoğu zaman 'Modern Sanat'ın ve 'Gerçeküstücülük'ün evrensel simgesi sayılmaktadır.


 Eserde ilk bakışta göze çarpan eriyen saatler ve resmin ortasında yer alan biçimsiz, tuhaf insan yüzüdür. Arka planda ise Dalí'nin yerlisi olduğu İspanya'nın Katalonya bölgesindeki Port Lligat'tan bir manzara yer almaktadır. Resim,  halüsinasyon ile rüya arasında bir geçiş formu gibidir. O dönemde gündemde olan Einstein'ın Görecelilik Kuramı "Theory of Relativity" üzerine kurgulamıştır. Resimdeki nesneler tamamen bakış açısında göre yeniden şekilleniverecek ve formlarını yitirecek gibi görünmektedir. Özellikle eriyen saat sembolünün zamanın göreceliliğine dair bir işaret olduğunu düşünebiliriz.
Arka plandaki kayalıklar gerçekliği ve sonsuzluğu simgelerken ön plandaki eriyen saatler kontrollü zamanın evrenin bu gerçekliği ve sonsuzluğu karşısında ne denli yapay bir kavram olarak kaldığını vurgulamaktadır.(http://sanatabasla.blogspot.com.tr/2012/06/bellegin-azmi-persistence-of-memory.html?q=persistence)Özgün Yilmazok
Görecelilik Kuramı üzerine kurgulanıp kurgulanmadığı sorulduğunda, saatlerin eriyen bir Camembert peynirinden esinlenerek tasarlandığını belirtmiş…



The Persistence of Memory” ve “The Disintegration of the Persistence of Memory" – Belleğin Azminin Dağılışı”






































Saat üzerindeki karıncalar ve eriyen saat üzerinde görülen sinek, çürüme ve yok olmayı sembolize etmekte… Resmin genelinde yansıtılan ölüm hissi, geçen zaman, uyku ve rüya göndermeleri…
İmgeler tek bir söylemde bulunmaz; bu yüzden sanatçı kendi bakış açısıyla bir yön belirlemiş olsa da sanat eseri her zaman farklı okumalara açıktır.






















imgelem: 1. önceden görülmüş varlıkların, yaşanmış olayların zihinde canlandırılması. 2. yeni varlıklar, olaylar yaratılması, konular bulunması.

Marksçı estetiğin temel savlarından biri de “Sanat”ın imgeler yoluyla gerçekliğin yeniden üretilmesi, yansıtılması olduğudur. Sanatsal imge duyum, algı, tasarım gibi gözlemleme kategorisinden şu noktada ayrılık gösterir: Sanatsal imge, gerçeğin dolayımsız yansısı olmaktan başka; yaşamla ilgili olayların kendine özgü bir bireşimi olmayı da amaçlar. Söz konusu olayların özlerine girer ve derindeki anlamlarını düzene koyar. İmge hem gözlemden, hem de soyutlamadan kaynaklanır, ama onları mekanik bir biçimde birleştirmeye gitmez... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder