26 Mart 2013 Salı

duşakabin yalnızlıklar

sıska
çelimsiz
ve
cılız
bir hikaye
biraz da sevimsiz
lakin gerçek
her düş
duşakabin
bir yalnızlıkta
ne kadar yaşanırsa...



İster açık ofiste, buzlu camlarla birbirinden ayrılmış bölmelerde olsun, ister bir minibüs, bir taksi  içinde değişen manzara ile saatlerce direksiyon sallamak olsun...cılız floresan ışıkları altında atölyelerde, makine sesleri arasında tekrarlanan hareketlerle...birbirine benzer günler, iş yerinin kendine özgü o nemli, nefeslerin, dünkü yemeklerin terden çıkan kokularının birbirine ve bazende ucuz deterjan ile yapılmış temizliklerin kokusuna karışmasıyla...sesler, konuşmalar, müzik, gürültüler...makine-insan...yabancılaşma...yükselen kapitalizm...körelen duygular, yok olan gülümsemeler...maaşlı köleler...fordizm; azizim..!Aslında dolmuşta, otobüste yaşanan "Fordçuluk"tan pek bir farkı yok!İster orada, ister burada!



manzaralı bir oda
neye yarar
o büyük pencereler
sıska
çelimsiz
ve
cılız bir ışık
biraz da sağır belki
resmini aydınlatan
sen yoksan
anlatamaz
seni
tüm
manzaralar...

Şu ofiste bir masanız, bir köşeniz varsa ne ala!..sevdiklerinizin bir resmini, bir kaç özel eşya, şahsi ıvırzıvır, kırtasiye, bir kaç kitap ayrılmak istemediğiniz, bir taş, kozalak doğayı hatırlatan, anlatan...duşakabin yalnızlıklarda suyu açıp da ferahlayamıyorsun, arınamıyorsunki sıkıntılardan...Biraz önce pencerden dışarı baktım hava çok kasvetli...ama pencere var-ışık keza...geçen haftadan kalan simidi elle bölemedim...dün garajdaki küçük ofisin askeriyedeki kantine benzer penceresinden bir top A-4 kağıt, tel zımba , selobant ile birlikte aldığım makas sağ olsun; onunla böldüm simitleri...burada sadece kargalar var! Kargalar da simit yiyorlar bayat da olsa... 

gözlerinin
aynadaki
buğusunu sil
sen de benim gibi
yapmacıktan
gülümse ki
sürüp gitsin
duşakabin yalnızlıklar
sürüp gitsin
hatırlamak
unutmayı...

Modern zamanlar, modern insan...Charlie Chaplin ve ben...teknolojik gelişme, toplumsal düzenin şekillenmesi,insani gerileme...(Marx’a göre; kendine ters düşen, kendine yabancılaşan insan etkinliği kapital biçimini alır ve insanın özüne aykırı bir kapitalist gücün büyümesine katkıda bulunur.. İşçi emekçi ne kadar üretirse o kadar yoksullaşır ve kendi özüne yabancı olarak meydana getirdiği kapital dünyası o derece güç kazanır…Günümüzde bazı Marxsist düşünürler de artık yabancılaşmayı başka bir düzeyde, teknoloji ve insan arasındaki bir ilgi biçiminde ele alıyorlar... makinaların giderek emeğin yerini alacak şekilde geliştirilmesi rastlantısal değilmiş... Tarihi olarak, çeşitli teknik buluşlar ve makinalar işçi direnişlerine bağlı olarak gelişmiş… Belirli dönemlerde grevler ya da grev tehlikesi icatların başlıca nedenini oluşturmuş!..)


Ya manipülasyon ya güçlü argümanlar bazen de cazibe...ya özgürce razı olmak ve zorlamasız itaat etmek..ahh! "o" özgürlük illüzyonu!...hepimiz zincirlerle bağlanmışız ayaklarımızdan...bir adım ne ileri ne de geri...Hepimizin yerini dolduracak bir ya da çok daha fazla alternatif var...ama en sonunda bizim yerimizi alacak olan gelişmiş  makineler ve bilgisayarlar...evet uzatmadan bitirelim zira kabin basıncı düşüyor ve içim üşüyor!

işte böyle dostum
ister orada
ister burada
kendimi unuttuğun
herhangi bir yerde
duşakabin
yalnızlıklar...
yitip giderken
yaşam sevgisi
güçlü
tutkulu
bir okadar da
derin
aşklar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder