21 Kasım 2011 Pazartesi

"Taş"


               Fotoğraf : Cüneyt Gök- Çukurcuma-2010

Alt tarafı taş işte dediğimiz bir “taşa” dokunmak bir jeolog için kutsal bir ruha dokunmak ya da dünyanın en değerli hazinesine sahip olmakla eşdeğerdir. Dünya evrenin bir parçasıdır, taş ise sonsuzluğun… Taşın serüveni evrenin oluşumuyla gelişen bir süreçte yeralır ve küçük bir taş parçası dünyanın oluşumuyla ilgili bir çok sırrı, bilgiyi içinde barındırır. Ayakkabınızın içine kaçan ya da tabanına sıkışan bir taşı küçümsemeyin...o geçtiğimiz, aştığımız yolları hatırlatır bizlere...ve sonsuzluğun olmasa da "o"nun gibi evrenin bir parçası olduğumuzu....



Okunmamış bir şiirin  
ölümüdür düpedüz
Hayatıma değen
kanadı bulutun
Bir kuşun susuşu
Haftanın tüm günleri
Tanrı yapımı bir taş
İnsan yapımı bir heykel
Hayal, imge, gerçek
Yokuş
Yok aslında
Bir varmış-bir yokmuş
Bir dul, bir berduş, bir ayyaş
İlkin kusursuzluk üzerine
Sonra tatminsizlikten ne kaldıysa geriye
Vasat aşkların taşbaskı yazgısıdır
Kelebek ömrü dediğin
Bir düğüm
Bir karadelik...
Bir vakit
Vardı
Şimdi yok


TURŞU TAŞI


…kendini duvarların arasına mahkum etmiş tarifsiz bir hiçliğin içinde maarif takviminin sayfaları ve içeri sızan güneşle ne kadar beslenebilir ki insan!.. arada bir güneş görmesi için bir çiçek saksısı gibi pencere önüne getirilir, tahta sandalyesinde bir sigara içimi kadar kalır; karton kutusundan itina ile çıkardığı “gelincik” sigarasını tam bir tiryaki misali içer ve izmariti pencerenin önündeki istiridyenin sedefli içine bir inci tanesi gibi zarifçe bırakırdı… sonra onu mavi damarlı yorgun ellerini önünde kavuşturup saatlerce öylece oturduğu odanın loşluğuna çekerlerdi.Genç kızlıkta İzmir’de herkese uyup çukura atılmış yaralı “yunan askerini” taşlayan bu eller daha sonra onlarca kişiye baklavalar, börekler açmış , galvaniz leğenlerde çamaşırlar yıkamış, beş çocuk, sekiz torun kucaklamıştı…
Otuz yıl öncesine kadar mutfağın ve yemek odası olarak kullanılan geniş antrenin ışıkları gece hiç sönmez, sürekli yemekler, börekler, mantılar pişer, mevsiminde reçeller, salçalar yapılır, turşular kurulur, tarhanalar serilir, erişteler kesilir tüm aile bir arada; çatal tabak sesleri ve sohbetler tüllerle birlikte açık pencereden dışarı taşardı… her şey ölçüsünde, tam kıvamında, tadında ve yerindeydi…olması gerektiği gibi ama gereklilikten çok  “doğallıkla”… salça tülbentten süzerken suyunu damla damla takvimin yaprakları değişti durdu… aileden bir çok kişi, en büyükler toprak oldu! Çocuklar, torunlar malları kavga dövüş bölüştü… vita yağ tenekesinde; diplerindeki paslı çivilerle mavileşen ortancalar, mis kokulu şebboylar unutuldu; susuz kalıp kurudu.. 0 güzelim turşuların kavanozları kırıldı, atıldı…
sadece yazı masamın üzerinde iki turşu taşı kaldı geriye hiç bozulmadan duran “kaskatı gerçek”…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder