13 Kasım 2014 Perşembe

Saatleri ayarlama enstitüsü...



Mutfak saatini ve fırın saatini 15 dakika ileri almıştım... sabah iki lokma atıştırabilmek için ; yoksa yetişmek mümkün değildi işe... 
Oğlum ev saatini bir saat ileri aldı ödevlerini ve lise sınavı hazırlık testlerini yetiştirebilsin diye... Cep telefonum ise  on dakika ileri... Digiturk dekoderinin saati zamanı doğru gösteren tek referans evde... 
Böyle olunca  Bergson, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı özellikle "Saatleri Ayarlama Enstitüsünü" ve hatta Deuleuz'ü düşünmemek elde değil! 
Ben, bilinç, bellek... Hangi zamanda yaşıyorum? Ya da yaşıyoruz?
Geçen zaman değil de bizler miyiz?

Bergson, İnsanın zamanda yaşamadığını aksine zamanın insanın içinde yaşadığını söyler... Bergson geçmiş zamanın kaybolup gitmediğini ve "insan anlığı"nda devam ettiğini belirterek zaman ve değişimin insanda içsel bir olay olduğunu ve geçmişten bugüne insan düşüncesinde taşındığını söyler. 
Evrende her şeyin kesintisiz, sürekli bir değişim içinde olduğunu öne süren Bergson için "şimdiki an"ın kendisi de bir değişimdir. Bu değişme içinde geçmiş hiçbir zaman yitip gitmez. Belleğin geçmişten bir şeyleri şimdiki ana taşıyıp getirmesi nedeniyle her zaman bellek içinde varoluşunu sürdürür. (Bergson, H., (1997), “Zaman ve Özgür İstenç”, çev. Alp Tümertekin, Cogito, Sayı:11 (7-15), YKY, Ankara)


  • İçinde yaşanılan an, geleceği kemiren geçmiştir...
Bergson'da (durée)süre, bütün varlık ve olaylardan önce var olan bir şeydir ve varlığı başka bir sebebe bağlı değildir, yani kendi kendine var olan bir varlıktır. Süre, sonsuz, sınırsız, bölümlenemez bir zaman bütünlüğüdür. Zaman ise kesintili, bölümlenebilen ve varlığı, maddeye bağlı olan bir şeydir. Dolayısıyla hayatın, varlığın ve olayların kaynağı, belirleyeni süredir. O halde, varlığı ancak süre içinde ve geçirdiği değişim halinde bilebiliriz.
Bergson’a göre Durée, hesaplanabilir ve bölünebilir olan saat–zamanı’na, ya da ‘dışsal Zaman’a karşı, bir ‘içsel Zaman’a gönderme yapar. Durée, Ben’in dışındaki zamana uyarlanamaz. Durée, anları türdeş–olmayan (heterojen)  ve ‘her anı bütün geçen anların bölünmez hayalini veren, fakat daima canlı, daima harekette, daima yenileşen bir ruh akışı’dır. 


Henri Bergson felsefesi, Freud’un psikanaliz kuramı ile birlikte, Tanpınar şiirinin anlıksal yapısını kurar, oluşturur, temellendirir. Durée kavramını şiirlerinde şiirin anlam yapısının kurmakta kullanır.

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında...

Bergson’a göre evren bir devingenlikler alanıdır ve zamanın anları ve devingenliklerin konumları yalnızca, zihnimizin hareketin ve sürenin sürekliliği üzerinden çekmiş birtakım enstantane fotoğraflardan ibarettir (Bergson, H. (1986), Düsünce ve Devingen, çev. Miraç Katırcıoğlu, MEB Yayınları). 


"Yavaş Yavaş Aydınlanan" adlı şiirinde Bergson’a doğrudan göndermede bulunur Tanpınar... 



Bilirim kimse içemez / Üst üste aynı pınardan / Bir veda gibi her nefes / Alışılmış kıyılardan

Gün, saat, mevsim...dışsal, yani bölünmüş ve ölçülebilir Zaman’ın, "an" ise, "geçmişin" ve elbette "gelecek"in içerildiği Durée’nin ta kendisidir.
Bergson, "Düşünce ve Devinim"de şöyle söyler: "Ne kadar basit olursa olsun, her saniye değişmeyen hiçbir ruh hali yoktur. Çünkü belleksiz bir bilinç olmadığı gibi, "şimdi"nin duygusuna geçmiş anların anılarını eklemeksizin de hiçbir devam olmaz. İşte Durée budur. (...) Geçmişin şimdi içinde bu devamı olmaksızın Durée olamaz."

Bergson'da süre, bütün varlık ve olaylardan önce var olan bir şeydir ve varlığı başka bir sebebe bağlı değildir, yani kendi kendine var olan bir varlıktır. Süre, sonsuz, sınırsız, bölümlenemez bir zaman bütünlüğüdür. Zaman ise kesintili, bölümlenebilen ve varlığı, maddeye bağlı olan bir şeydir. Dolayısıyla hayatın, varlığın ve olayların kaynağı, belirleyeni süredir. O halde, varlığı ancak süre içinde ve geçirdiği değişim halinde bilebiliriz.


Deleuze, zamanın harekete bağlı olarak, geçmiş-şimdi-gelecek biçiminde ardışık sıralandığı antikçağ felsefesinin aksine, Kant’ın “öncesiz-sonrasız olmayan şeyin, yani değişimin değişmeyen biçimi” olarak tanımladığı zaman ile Bergson’un özne ile ilişkili olarak kurguladığı ve kronolojik olmayan olarak tanımladığı “süre” kavramını değerlendirir (.Sütçü, Ö., Y., (2005), Gilles Deleuze’de İmge Hareketi Olarak Sinemanın Felsefesi, Es Yayınları, İstanbul.) Bunun sonucunda Deleuze, sinemayı, kronolojik olmayan sürelerden kesitler elde ederek akan bir etkinlik olarak görür.

Sinemada, zaman imgesine dayalı kristal rejime örnek olarak Deleuze, Welles’in, "The Lady from Shangai" filmindeki karakterlerin “magic mirror maze” içindeki sahnesini gösterir. Aynalı odada karakterlerin gerçekliklerinin sınırları bulanıklaşmış (actuality), mekan ve zaman kendi “gerçekliklerinde” yeniden yaratılmış ve karakterler, karşısındakinin nesnel gerçekliğini yeniden bulmak için tüm aynaları yok etmek yolunu seçmişlerdir( Deleuze, G., (1997), Cinema 2; The Time Image, University of Minnesota Press).






Benzer bir şekilde Resnais’in, "Hiroshima Mon Amour" filminde de zamanın “an”a dayalı kronolojik olmayan akışı görülebilir. Otel odasında yatakta yatan sevgilisinin eline bakan Elle, hatıralarında, bu sahneden birden Alman sevgilisinin eline geçiş yapar. Bu temsil ile beden üzerinden “şimdi”den, “geçmiş”e geçiş ve geçmişin, kadının zihninde şimdi ile yeniden biçimlenişi okunabilir (Sütçü, Ö., Y., (2005), Gilles Deleuze’de İmge Hareketi Olarak Sinemanın Felsefesi, Es Yayınları, İstanbul.)



Sinema, kendi gerçekliğini yaratan zaman-imgeye dayalı kristal imaj ile bize doğrunun değil, yanlışların dönüşümlerini sunarak hakikati gerçekleştirir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder