26 Haziran 2014 Perşembe

kırılgan...


Chris Botti, Sting, Yo-yo Ma, Dominic Miller - "Fragile"

Hepimiz kırılganız... İllaki sırçadan olmak gerekmiyor! Bu hassaslığımız ya da hassas yanımızın ortaya çıkışı tabi ki çocukluğumuza uzanıyor. O zamanlarda seçim yapma şansımız ne kadardı? Dayatılan her şeyi yapmak, başkalarının doğrularını gerçek ve mutlak doğrularmış gibi kabullenmek zorunda kalmak...
Sana verileni al, sualsiz sorgusuz kabul et, sus-konuşma.... Hele hele soru moru sorma sakın!  Sen çocuksun! Aksi durumlarda hakaret, tehdit, aşağılanma, cezalandırılma... En üzücü olanı ve büyüdükçe de koyanı aşağılanmadır herhalde... Şimdi o aşağılama cümlelerine geçmek hiç istemiyorum...
Hiç unutmuyorum; 18 yaşıma gelmiş olduğum halde babam bir gün öfkelenip üzerime yürümüş, tam tokat atacakken havada elini tutmuştum... Adam kıpkırmızı oldu...  şişti, uyuştu, kalbini tuttu ve  bir süreliğine yığıldı... Kendimi hala suçlarım ona engel oldum diye...oysa o benim kişiliğimin, bir yetişkin olmamın sembolü olarak hatırlanmalıydı!
Anlaşılmak, kendimizi ifade edebilmek ve sevilme isteği temelinde ve özünde hayatın...
Kendi isteklerimize ulaşmak için illaki dikkat çekici şeyler mi yapmak gerekiyordu?  Kendin olabilmen için asi, aksi olman mı? Şımarık, arsız davranışlar, konuşmayı reddetme, ağlama ve ağlama, yastığa kapanma, odaya kapanma, içine kapanma... Hepimiz varlığımız ve yaptıklarımızla gurur duyulsun isteriz... Takdir edilmek isteriz; hoş bir söz, bir sırt sıvazlanma, bir gülümseme, saçımızın okşanması, aferin, aslan oğlum, benim akıllı kızım gibi...
Anlamlarını ararken hayatın ve her gün bir o kadar çok yeni şeyle karşılaşıp sorduğunuz soruların cevapsız kalması... Sizle ilgilenmek yerine kanepenin şeklini alanlar, eve hiç uğramayanlar, sorularınızın cevabını bilmeyenler ile öğrenmek istemeyenler arasında ilgisizlik denizinde kulaç atmayı öğrenmek tek başınıza... Doyurulmayan bir sürü duygunun eksikliğinde "hayat gailesi" ve "Simpsons Ailesi"... Kalabalık ailelerde size sıra gelmesini boş yere beklemek, tek çocuk olmanın dayanılmaz yalnızlığını sanal aleme sığınarak atlatmak...
Hepimiz kırılganız; hayata karşı, ailemize, arkadaşlarımıza karşı.... Ama en çok kendimize karşı! Çünkü kaçırılmış trenlerin acısı bütün bu sıraladıklarımdan  sonra gelir  içinize çöreklenir... Oluşturamadığınız, geliştiremediğiniz, yapamadığınız için kendi yetersizliğinizmiş gibi görüp bu sefer kendinize yüklenirsiniz... En son suçlanacak kişi olsanız da kabak nihayetinde sizde patlar! Siz kendi kendinize patlatırsınız.
Hepimiz kırılganız! Ve hayat  bize her gün yeniden, tekrar tekrar hatırlatır katı cümleleriyle sanki mecburmuş gibi ne kadar kırılgan olduğumuzu unutmayalım diye!
Oysa biz kırılganlığımızı uyuşturmaya çalışıyoruz... Tarihin en borçlu, en obez, en bağımlı, ilaçlara sığınan yetişkinleri haline gelmişken...
Bir çok tehlikeye karşı korumasız bir canlıyız ve kırılganız...
Haklı olanı ararken ve de doğruları; değerli olmaya çalışırken utanç ve korkuları da yaşamak zorunda mıyız? Gelişemeyen, kendi insiyatifini kullanamayan için "Ezik" kelimesi neredeyse "cuk oturan" bir kelime... Oğlum ezik olmasın diye onu mükemmelleştirmeye çalışmıyorum... Benim yapamadıklarımı yapmasını ister ve beklersem ona haksızlık olur. Onu kendisini ve dünyayı keşfederken yalnız , sorularını da cevapsız bırakmamaya çalışmak en doğrusu... O büyüyüp kendi olacak, belki hiç büyümemek; hep çocuk kalmak isteyecek... Ama unutmamak lazım" kırılgan isek bu yaşadığımız anlamına geliyor!

"... hayatın ilk yıllarında kendilerini güvenli hisseden ço­cuklar, gelecekteki tehdit edici durumlar karşısında aynı güveni devam ettirirler. Sevgiden yoksun kalan çocuklar devamlı güvenlik, hayranlık ve sevgi ararlar ve bunu elde edebilmek için yetişkin çağlarda bile her türlü çocuksu, olumsuz yollara başvurabilirler. Ana-baba, sevgiyi ye­m ek içmek kadar doğal bir ihtiyaç sayıp çocuğu bu yönden doyurmalıdırlar. "... (ABD'li psikolog Abraham Maslow)

 Önemli olan diğer bir şey de kırılgan olmak belli ki "insanın doğasında var" ve bütün sorunların olmasa da bir çoğunun üstesinden gelecek kadar "yeterliyim" diyebilmek...
Hepimiz kırılganız, hayatla bağlarımız ne kadar güçlü ya da zayıf olursa olsun onu kontrol etmeye çalışmamak gerekiyor. Beklentilerimizi yüksek tuttuğumuz sürece hayal kırıklığını daha derin yaşarız.  Ama sırf böyle diye  hayallerimize sınır mı koyalım? Hayattan daha fazlasını istemeyelim mi? Kırılmamak için "ne kadar esneyebiliriz"i denemek, sınırlarımızı öğrenmek gerekiyor belki de... Sonu vurdum duymazlığa varacak olsa da, mangal yürekli, tasasız, gamsız ve "large" yani geniş bir insan olmayı ne çok isterdim!  Bir süreliğine!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder