18 Ağustos 2013 Pazar

Kutsal meyve, Refika ve Adatepe...

Ege kıyılarında emeklilik hayalleri kuran dört arkadaş eski bir Rum köyü olan Adatepe'de ev almış önce sonra zeytinlik, ardından da geleneksel yöntemle zeytinyağı elde edebilecekleri bir fabrika sahibi olmuş...Türkiye'nin ilk zeytinyağı müzesi de burada kurulmuş...

Adatepe'nin sembolü olan Refika'ya gelince; bu Rum güzelinin adı "Refika" olarak anılmış ama kimse gerçek ismini bilmiyor!.. Köyün hem Türkleri hem de Rumları çok severlermiş Refika'yı...güzelliğinin yanı sıra çok neşeli bir kızmış. Düğünlerde şarkı söyler, çok da güzel dans edermiş. Yalnızca Adatepe'de değil, Refika'nın güzelliği ve iyilikseverliği çevre köylerde de dillere destanmış. 


























Zeytin zamanı Refika'nın çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika'nın şarkılarını dinlermiş. Düğünlerde mutlaka Refika başmisafir olarak çağrılır, şarkı söyletilir, dans ettirilirmiş. 
Büyük çoğunluğu Hıristiyan olan Adatepe Köyü'nde Türklerle Rumlar yıllarca barış içinde bir arada yaşamış. Ama Birinci Dünya Savaşı tüm Anadolu'ya olduğu gibi Adatepe'ye de felaketler getirmiş. İki halk arasında başlayan soğukluk giderek karşılıklı çatışmaya dönüşmüş. Yaşanan tüm kargaşaya rağmen Refika'yı yine de Türkler çok sevmeye devam etmişler. 
Savaştan sonra Türk ve Yunan hükümetleri karşılıklı nüfus değişimine karar verince Refika da mübadeleyle Yunanistan'a giden Anadolu Rumlarından olmuş. 
Ayrılışı Türkler arasında büyük üzüntüye yol açmış. O gittikten sonra bile adına türküler yakılmış ve her fırsatta, özellikle düğünlerde onun türküsü okunup onun adına danslar edilmiş. Bu gelenek Adatepe Köyü'nde hâlâ sürüyor... 
" Daha sonra Sakız Adası'na yerleştiği ve Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi seçildiği yönünde efsaneler anlatılan Refika; Mübadeleyle giden Adatepe'nin Rum güzeli...şimdi bir fabrikanın kapısında, bir zeytinyağı şişesinin, bir sabun kalıbının üzerindeki fotoğrafıyla anayurduna dönmüş, doğup büyüdüğü topraklarda yaşamayı sürdürüyor...


Hikayenin diğer bölümü:


Muhacir Ali köyde yiğitliğiyle tanınan yavuz bir delikanlıymış. Refika’nın zeytin karası gözlerine o da vurulmuş hanidir. Ali, O’nu sakınır saklar olmuş her gözden..ve söz vermiş Refika evlendikten sonra bir tek Ali’sine şarkı söyleyeceğine.Köyde başka bir kalp daha çılgınca Refika için atıyordu; hem evli hem çocuklu bu adam söz dinletemez olmuş kalbine ve güzeller güzelinin yollarına çıkar olmuşu sanki tesadüf etmiş gibi. 
Refika görür, görmez gibi yapar, duyar, duymaz gibi yapar,bilir,bilmez gibi yaparmış o köylünün ilgisine...
Kimsenin zarar görmesini istemeden öylece sessiz kalmış günlerce haftalarca...bir gün yine takıp sepetini koluna tutmuş zeytinliğin yolunu. Göresi gelmiş muhacir Ali’yi...

Ağır adımlarla kahvenin önünden geçerken gözleri Ali’yi aramış, ama O yokmuş...Yüreğine tarifsiz bir korku saplanmış...Civarda yankılanan üç el silah sesi Refika’nın içini yakmış. Ahali sese doğru koşmuş. Yerde uzanan bedenin etrafını sarmış uğultular. Refika kalabalığı yarıp bakmış yerde yatana... Neyse ki Ali değilmiş  ama o yollarını gözleyen köylüymüş...Yitip giden o ümitsiz köylüye mi, yoksa bir daha hiç kavuşamayacağı muhacir Ali’sine mi üzüleceğine şaşırmış? Jandarmalar geldiğinde köyden kimse muhacir Ali'yi söylememiş  Bir daha da  Ali’yi gören olmamış...Bu olanlardan sonra Refika  artık eski "Refika" değilmiş... Ne bir tebessüm o güzel yüzde, ne bir şarkı  o bülbül seste... Ali’nin aşkı kor gibiyken kalbinde hep şu sözler dökülmüş dilinden: "Güzellik başa bela bahtın güzel olmayınca!"...
I. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı yaşanırken Yunan işgalinde Adatepe’de bir Rum yüzbaşı görmüş Refika’yı. Savaşın sonunda Yunan terk ederken yurdu, yüzbaşı kafasına koymuş Refika’yı. O’nu da alıp arkasına bakmadan gitmiş. Bir daha güzeller güzelini gören olmamış. 

Yıllar sonra, 1940-50 yılları arası, bir gün elinde çantasıyla ağır adımlarla köy meydanına bir kadın gelmiş. Ağaç altında oturan bir köylüyle konuşurken köylü onu zeytin gözlerinden tanımış. Elbet yaşlanmış Refika ama O hala çok güzelmiş. Eş dostla sohbetlerle hatıralarla birkaç gün geçirmiş Adatepe’de. Geçmişteki kötü şeylerden hiç konuşmadan...Çoluk çocuğa karışmış, Sakız adasında yaşarmış bunca zamandır. Giderken bu sefer herkesle teker teker vedalaşmış Refika...










Türkiye'de türünün ilk örneği olarak Zeytinyağı "Fabrika - Müzesi" 2001 den beri yerli yabancı on binlerce ziyaretçi ağırlıyor.
Zeytin ve zeytinyağının kültürü o kadar derinlere iniyor ki, yazılmış tüm kutsal kitaplarda çeşitli şekillerde ifadesini buluyor. Ülkemizde bu kadar eski ve köklü bir kültürü olmasına karşın, bu ürüne ilişkin yazılı ve görsel malzemelerin yok denecek kadar az olması, Adatepe Zeytinyağ Müzesi'nin doğuşuna gerekçe oldu. Küçükkuyu'daki tarihi "sabunhane" binası restore edilerek, bir yandan kuru baskı tarzında zeytinyağı üretimine devam edilirken, öte yandan civar köylerden toplanmış zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimine ilişkin çeşitli araç -gereç ve aksesuarlar fabrika binasında sergileniyor.
















Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, çeşitli folklorik objeler görülebilir. Aynı zamanda geleneksel usulde zeytinyağı sabun yapım tekniği de açıklamalı olarak sergilenmekte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder