16 Haziran 2017 Cuma

Parabolik Muvazene-y=ax2+bx+c, etki-tepki vb.vs ve bir sürü şey daha ...





Bir düzlemde alınan sabit bir "d" doğrusu ile sabit bir "f" noktasından eşit uzaklıktaki noktaların geometrik yeri diye başlarsak olay farklı bir noktaya gider... 
"Kat'ı mükâfevî" yani Parabolik diyelim orada kalsın şimdilik.

"Muvazene" kelimesi  ise çoğunlukla akıl dengesi ile ilgili "muvazenesini kaybetti" örneğinde olduğu gibi ve benzeri kullanılır ki "kimsenin zihinsel ve duygusal uyumu bozulmasın" dileklerimi de buradan ileteyim. Ne yazık ki bu konuda -sadece kendi açımdan değil çevremdeki insanlar açısından da- bu tür belirtilerin arttığı günlerdeyiz. Durup dururken ağlamaya başlamam yaşlılık belirtisi olabilir ama biriken mutsuzlukların, kaybedilen dengelerin bir sonucu da olabilir. Hepimiz kendimizce dengeler kurmaya çalışıyor ya da kurduğumuzu zannediyoruz. Yanılıyoruz!

İki cismin karşılıklı olarak birbirlerine uyguladıkları kuvvet her zaman eşit ve zıt yönde olursa denge oluşur....Dengeyi istemek güzel ama dengenin şartları içinde zıtlığın olması düşündürücü. Dengeler hassastır; biz insanlar gibi. Uzatmadan asıl konuya geçelim.


"Tarih tekerrürden ibarettir" ... farklı zamanlarda aynı olmasa da benzer olayların akışıdır tarih; dolayısıyla ben de zaman zaman eski yazdıklarıma dönüyorum.
Dün Esentepe- Gayrettepe arasında yolun kenarında yaşlı bir teyze gördüm. Beline bağlı çantasından dışarı uzanan Türk Bayrağı, üzerinde bir çok Atatürk rozeti ile yorgun , yaşlı bedenini koltuk değneklerine yaslamış,sırtını yola ve trafiğe dönmüş bir "yaşlı Cumhuriyet çocuğu"...Ona bakarak geçtim...göz göze gelemedik; zira karşıda bilemediğim bir noktaya odaklanmış öylece duruyordu gözlerini kırpmadan. Bu herhalde bir tepki, bir protesto dedim. 
Geçip geride bıraktığım yolu gerisi geri yürüyüp yanına gittim.

-Affedersiniz! İyi misiniz? Sizi öyle görünce...
-Gayet iyiyim
-Sırtınızı  caddeye dönmüşsünüz. Karşınızda da bir bina var ama ona da bakmıyorsunuz!
-Yüzümü nereye dönersem döneyim ben görürüm, nereye dönmek zorunda kalırsam kalayım ben istediğimi görürüm.
Yeter ki görmek iste!

O son cümleyle göz göze geldik ve bir süre sustuk. Başımı yukarı aşağı sallayıp gideceğim yöne doğru yürüdüm...
Görmek ve görebilmek işte böyle bir şey. Gözler ve bellek gördüklerimizin yükünü ve sorumluluğunu taşırken. 
Göremediklerimizi hayal ederiz. Bu da bir çeşit denge kurma amaçlı olabilir!
"Adalet" kısmına gelince dünyanın adaletli bir yer olabilmesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü insanlığın çivisi çıkmış, nefret göbek adımız yapılmış, herkesin sadece kendini düşündüğü bir dünyada mümkün değil!
Sitem ettiğimizde, isyan ettiğimizde "adaletin bu mu dünya" deriz.
İnsanın kanunlar ve yargı sistemi  dışında adaleti arayacağı her mecra olayları kontrol dışı ve çözümsüz bırakabilir. Demokrasi varsa düşünce ve görüşlerini elbette söyleyebilir, paylaşabilir...Ama ya sistemin adil olmadığı bir oluşum söz konusuysa; işte o zaman insanlar yargının bağımsızlığı için mücadele etmeleri de söz konusu olur. Dengeler  hassastır; kurmak, korumak ve herkesi memnun etmek zordur.

"Adalet", kimilerine göre "Cesur ve Güzel" dizisinde baba Korludağ'ın eczacı karısının adından öte bir şey değil işte! 

"17 Aralık 2013 Salı" tarihli blog yazımda Paul Eluard'ın "Asıl Adalet" şiirini paylaşmıştım. Yine paylaşıyorum.

ASIL ADALET

İnsanlarda tek sıcak kanun,
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun,
savaşlara, yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları,
ölüme karşı yaşamalarıdır.

İnsanlarda tek güzel kanun,
suyu ışık yapmaları,
düşü gerçek yapmaları,
düşmanı kardeş yapmalarıdır.

Hep var olan kanunlardır bunlar,
bir çocukcağzın tâ yüreğinden başlar,
yayılır, genişler, uzar gider
t"a akla kadar.

 Paul ELUARD(Eugène Grindel)
 Çeviren : A. KADİR


*Asıl Adalet" şiirini yazan Paul Eluard 
da bir adaletsizliğe kurban gitmiş...
Yazar, savaş sonrasında önce Dada hareketine, sonra da gerçeküstücü akıma aktif olarak katılmış,1929  yılında Dali'yle tanışan karısı Gala, Éluard'dan ayrılmış...Paul Eluard, hem aşk hem de devrim şairi olarak 20. yüzyılın en büyük Fransız edebiyatçıları arasında gösterilir. Zülfi Livaneli de "liberté" şiirini "Ey Özgürlük" olarak bestelemiş, dilimize bir marş gibi dolamıştı...Gala'dan ayrılınca "eyy özgürlükkkkk" dese de paçayı 1930'da, Nusch adını vereceği Maria Benz'e kaptırmış,1934 yılında da evlenmiş... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder