10 Ağustos 2012 Cuma

Samatya-Yedikule-1-

Blog servisinin bir haftadır arıza vermesi beni bir süre kopardı! Alışmışım...bir de taslak halinde topladığım bilgileri kafasına göre kaydedip  yayınlamış! Düzeltip yeniden yayınlıyorum...şimdiden özür dilerim! Keşke elle, kağıt kalem ile yazıp, dergi, gazete gibi mecralarda paylaşabilseydik...bir yerde teknoloji de tıkanıp kalıyor; insanın elini kolunu da bağlıyor...Neyse! Gelelim bizim memlekete!Samatya ve Yedikule'yi ayırmam doğrusu; her iki semti de aynı ölçüde severim...bir bütün gibi gelir dokusu, insanları ve yaşam...

Efsanevi "Byzas", körlerin şehri karşısında kendi şehrini kurmak üzere buralara geldiğinde, Samatya’da bir köy varmış...bu köy ancak "Theodosios" bugünkü kara surlarını yaptırdığı zaman İstanbul’un içine katılmış...

"Samatya", eski adı yunancada "psamathion"  kumluk-kumsal anlamına gelir...güzel ve ince kumu yüzünden bu adı vermişler...
yıllar öncesinde sahil şeridi doldurulunca deniz sahille kucaklaşamaz olmuş... havası da çok temizmiş Yüzyılın başında...Subay Büyük Babam Baha Bey'e yerleşmek için Büyük 
ada ve buraları önermişler...onlarda 40 odalı bir konakta yıllarca yaşamışlar Koca.M.Paşa'da...
ben Yedikule'de doğmuş olmama rağmen 3 yaşımda yıkımını kucakta seyrettiğimi hatırlıyorum...babamın çektiği 8mm filmleri saymaz isek ... 
Baş komiser Diğer dedem Hamdi Bey ise Ortaköy'deki evden çıkıp , Yedikule'ye gelmiş!..benim doğduğum evi yaptırmış, yine "iyi "komşuların ekaliyetin olduğu bu semt sakin, huzurlu ve tabiki
tertemizmiş...tramvay' ın son durağıymış Yedikule; Aksaray'a oradanda Eminönü'ne gider gelirlermiş...
Samatya semtinin yukarı kısımları Koca Mustafa Paşa olarak isimlendirilmiş; ben doğduktan 40 gün sonra Paşa'da  Konağın yıkımından önce yaptırılan aile apartmanımıza taşınmıştık... 80'lerin sonunda yine Yedikule'ye döndüm...sonra da Samatya da Kocamustafapaşa'ya eklendi!?. Eskiler hala Samatya adını kullanır...Yukarıdaki kartpostaldaki sahilde çok balık yakaladım, sandalcıları, balıkçıları,lodosçuları seyrettim...tatlı tatlı esen rüzgarda salınan buldan bezlerinin üzerindeki desenlerin kuruyan boyalarına dokundum, çok taş sektirdim, kırık çanak çömlek parçaları topladım İmparatorluklardan... hayal meyal denizin üzerindeki eski dalyanın gözetleme kulesini de hatırlıyorum...



















Aydın Boysan da Yedikule doğumlu...“Atatürk’ün cumhuriyeti kurmasından iki yıl önce, 1921’de İstanbul’un en eski semtlerinden Samatya’nın Narlıkapı mahallesinde doğdum. O sokaklarda ayrıcalık yoktu; Türk, Rum, Ermeni, Yahudi hep birlikteydik. Bayramları ve paskalyaları birlikte kutlardık"...diye anlatıyor anılarını...Babam da çocukluğunda Samatya'dan denize girermiş...sonra bir gün iki arkadaşı sandalla açılıp bir daha geri dönmemiş...boğulmuşlar...o günden sonra ayaklarının dibe deymediği derin denizlere hiç  girmemiş...ben ise bu Samatya'dan denize girme yasağını 45 yaşımda geçen yaz sonu deldim!





                                                          

Samatya “Vahakn” jimnastik kulübü, “MARMNAMARZ” 1912 






"Ermeniler Osmanlı Döneminde, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarının önemli isimlerindendiler... Osmanlıdaki batılılaşma ve modern eğitimin hayata girmesiyle ; Konstantinopolis’ten Van’a, Trabzon’dan Adana’ya birçok şehirde Ermeni spor ve izcilik kulüpleri kuruldu".... 
(Osmanlı ilk defa 1912 Olimpiyatlarında iki Ermeni sporcu olan Vahram Papazyan ve Mkrtich Mkryan tarafından Stokholmda temsil edildi. Birçok Ermeni takım yerel ve uluslararası müsabakalarda başarılar elde edip rekorlar kırıyorlardı).... 

Samatya, İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı, Tarihi Yarımada’nın güneybatısında yer alır. Güneyinde Marmara Denizi, kuzeyinde Kocamustafapaşa ve Cerrahpaşa, batısında Yedikule ve Narlıkapı, doğusunda ise Langa ve Yenikapı semtleri yer almaktadır. Marmara kıyılarından başlayarak, Tarihi Yarımada’nın yedinci ve son tepesi olarak kabul edilen Altınmermer’e doğru yükselen, bir topoğrafik yapı göstermektedir. İkibin yıla yaklaşan tarihi boyunca Samatya, coğrafyasının da etkisiyle tarihi ve sosyal dokusunu;geleneksel sokak yapısını ve evlerini  yakın zamana kadar nispeten  koruyabilmiş İstanbul’un ender semtlerden biridir....

"Psamathion Balıkçı Köyü"...Köyde balıkçılığın yanı sıra, tarım da yapıldığı tahmin edilmektedir. 
“Samatya, Bizans döneminde şehrin görece az iskan edilmiş bir bölgesiydi ve burada bazı kiliseler ve manastırlar bulunuyordu. Bizantion’un tarihi Rabdos Mahallesi’nin de Samatya’nın deniz tarafında olduğu sanılmaktadır.” 

o dönemden günümüze ulaşabilen tek eser, fetihten sonra İmrahor Camii’ne çevirilen, İstanbul’un ayakta kalabilen en eski kilisesi olan, İoannes Prodromos Kilisesi’dir. “Bu kilise içerden yarım daire, dışardan çokgen olan büyük apsisi, çok geniş ana nefi ve ana neften anıtsal kolonadlarla ayrılan dar nefleriyle erken bazilikal planın en karakteristik örneklerinden biridir…Kiliseye bağlı plan Studios Manastırı, özellikle İkonolazma döneminden sonra barındırdığı 700 ya da 1000 keşişle kentin en büyük manastırlarından ve en önemli eğitim kurumlarından biriydi...Tarihi 5. Yüzyıla kadar giden Studios Manastırı’ndan geriye kalan İoannes Prodromos Kilisesi, İmrahor İlyas Bey Camii’neçevrilmişti. (Cami, 1894 depreminde yıkıldıktan sonra bir daha onarılmamış...
 Psamathion Kapısı, Constansinus Surları dışında en eski yerleşmelere bağlıdır. Bizans dönemine ait adı bilinmeyen ikinci kapı Narlı Kapı’dır ve Ayios İoannes Prodromos Kilisesi’ne açılır.”  
Psamathion’daki 1031 tarihli peripleptos Kilisesi ile bitişiğindeki manastır(Sulu Manastırı);Sulu Manastır denmesinin nedeni de bir merdivenle inilen ayazması. (Bilindiği gibi Hıristiyan kültüründe iyileştirici özelliği olduğuna inanılan sulara ayazma deniliyor.)  Aşırılıktan hoşlanan III. Romanas (1028-1034), Orta Bizans dönemi kilise mimarlığının en büyük imar etkinliği olan Peripleptos Kilisesi’ni inşa ederek İustinianos’u aşmak istemişti. Bugün bu Bizans kilisesinin temelleri aynı bölgesinde Ermeni Surp Kevork Kilisesi’nin bulunduğu yerdedir. İstanbul’daki Ermeniler’e katedral kilise 1608 yılında verilmiştir.” 
Samatya, İstanbul’un fethinden sonra, uzun yıllar boyunca bir hıristiyan (Rum, Ortodoks ve Ermeni) semti kimliğini korumuştur. Bunda II. Mehmet’in İstanbul’u iskan politikasının da etkisi vardı. Semte, Müslüman Türklerin yanında, önemli sayıda Ermeni’nin bu dönemde yerleştirildiğini bilinmektedir.



Ermeniler, İstanbul’da Patrikliğin kurulmasından sonra, 55 kilise yapmışlar, bunlardan 33 tanesi günümüze ulaşmış... Bunlardan Surp Kevork, Surp Hagop Kılkhatir, Surp Hovhannes Avedaraniç, Surp Pırgiç, Anarad Hığıtyun Kiliseleri Samatya ve çevresinde günümüzde ibadette açık olanlardır. 
Samatya’da Ermeniler’in yanı sıra Bizans döneminden beri Rumlar yaşamaktaydı. Semtte, Rumlara ait de bir çok kilise bulunmaktadır. Nikolaos (Ayios), Minas (Ayios), Hristos Analipsis Kiliseleri dikkat çeken dini yapılardır. “Hristos Analipsis Kilisesi İstanbul ve Galata bölgesinde işlevini sürdüren kiliselerden, Hz. İsa’ya ithaf edilmiş olan tek yapıdır. En son 1830-1834 yıllarında onarım görmüştür.” 
Rumlar ticaretle uğraşmakla birlikte Samatya kapısının yakınındaki meyhaneleri de işletiyorlardı. Bu meyhaneler, Samatya’yı İstanbul’un eğlence mekanlarından birisi yapmıştı. 


Samatya’nın nüfus bileşimindeki değişim sadece Ermenilerin bu semte yerleştirilmesi ile sınırlı kalmamıştır. Fethin hemen arkasından, Osmanlı idaresinin, diğer fetihlerinde de uyguladığı, tekke ve mescidler çevresinde bir Müslüman nüfusun iskan edilmesi politikasına, Samatya bölgesinde de başlanmıştır. 


Mimar Sinan Samatya’da 1547 yılında Ağa Hamamı’nı yapmıştır. “20 yüzyıl başına kadar kullanılmış olan hamamın yanına ve önüne binalar yapılmış, türünün en güzel örneklerinden biri olan hamam, bugün algılanamaz hale getirilmiştir.”

BİM marketi içine alarak kendini yok etmiş! 

“Samatya - Langa arasında , hatta sur içi ve dışında bir çok yerde bostanlar vardı...benim çocukluğuma kadar...şimdi sadece Sur dışında, surlara paralel bir kaç tane kaldı...çoğu garaj, otobüs garajı, otopark, site oldu...20 yy. ye kadar bu bostanların kıyıya yakın olanlarının arasında yer yer balıkçı barınakları bulunuyormuş...Davutpaşa ve Yenikapı önünde de  iskeleler varmış… 
Rumeli Demiryolu projesi kapsamında ilk yapılan gar Yedikule garıdır..Sirkeci garı sonra inşaa edilmiştir. Katener şefliği,Cer atölyeleri ve vagonlar için geniş depolar vardı...şimdiki arazi satıldı..."Marmaray" projesiyle bir tarih yok oluyor!.. Ayrıca Abdülazizin Saltanat vagonu atıl durumda bu depolardan çıkıp Koç Müzesine gönderiliyor...

“İlk atlı tramvay işletmeciliği 1871 tarihinde Azapkapı Beşiktaş arasında kurulmuş.daha sonra bu hatta yenileri eklenmiş Aksaray – Yedikule, Aksaray – Topkapı, Aksaray – Eminönü hatları... 1942 yılında çıkarılan ve halk arasında Varlık Vergisi olarak bilinen yasa ile Samatya’da yaşayan Ermeni ve Rumlar’ın sayıları azaldı. 1950 yılından sonra izlenen imar hareketleri ve Anadolu’dan İstanbul’a göç furyanın başlaması ile Ermeni ve Rumlar, Samatya’da azınlık durumuna düşmüşlerdir. Buna bir de 6-7 Eylül 1955 tarihlerindeki "Nümayiş" hareketi eklenince, Ermeniler ve de özellikle Rumlar büyük ölçüde Samatya’dan ayrılmışlar...



"Samatya"-"İç Kalpakçı Çıkmazı"- Doğudan yoğun göç alan bir sokak...


 
Demokrat parti ve Başbakan Adnan Menderes döneminde, İstanbul’da geniş yollar, bulvarlar açılmış, yüksek ve niteliksiz yapılaşmaya izin verilmiş, Anadolu’dan gelen göç hareketi ve gecekondulaşma yaşanmıştır... 
Bu imar hareketinden Samatya’da ziyadesiyle nasibini almıştır. Sahil yolu-Kennedy Caddesi yapımım için Bazı noktalarda surlar yıkılarak, bazı noktalarda da denizin doldurulması ile yapılan sahil yolu, Samatya’yı surlar ve demir yolunden sonra üçüncü kez denizden ayırmıştır.

"Demiryolu inşaatı için Topkapı Sarayı’nın bir bölümü gözden çıkaran Abdülaziz gibi, Menderes de surların bir bölümünü yeni otoyollar için feda etmeye hazırdı.” Samatya’da bugün sayıları az da olsa bir Ermeni Cemaati yaşamaktadır. Surp Kevork Kilisesi etrafında yoğunlaşan Ermeniler, kurdukları kültür kurumları ve okulları ile hala gelenekleri sürdürmebilmetedirler. 

Yaklaşık bir yıldır Turizm Araştırmaları Derneği (TURAD) tarafından yürütülen “Samatya’yı Kalkındırma Projesi” kapsamında, 29 Haziran-1 Temmuz 2011 tarihleri arasında “Samatya’da Müzik; Zil ve Caz” adlı bir festival düzenlendi; Festival, 1620’lerden bu yana zil ustaları yetiştiren ünlü Zilciyan Ailesi’ne adanmıştı. Zilciyan atölyelerinde üretilen zillerden ince olanlar keskin, yüksek tonlu, hızlı kırılma sesi verir, orta kalınlıkta olanların zengin, keskin tonları ritmik müzikte çok aranır, ağır olanlar ise uzun süren parlak bir ses çıkarırlardı. Bu özel zilleri tercih edenler "Beatles", "Rolling Stones", "Deep Purple" ve "Pink Floyd" gibi pek çok rock grubu ve birçok ünlü cazcı... 
Zilciyan Ailesi’nin bilinen ilk üyesi Kerope, 1600’lerin başında Samatya’daki Surp Kevork Kilisesi’nin yetimhanesinde yetişmiş ve hayatını kilise çanları yaparak kazanmaya başlamış. Ermeni kaynakları Kerope’nin zilciliğe 1623’te başladığını kaydediyor. İlk atölyesi de bugün Samatya’da Ağahamam Müşir Süleyman Paşa’daki 45 numaralı dükkânın olduğu yerdeymiş.... 



                      













     



Samatya’da kurulan Ermeni “Toni” Bandosu, 1880-1900 yılları arasında... 













İşkodra Göçmeni, Arnavut Süleyman Kızıltay'ın 1948 de Yedikule'de kurduğu ve oğlu Arif tarafından işletilmeye devam eden "SAFA"nın tarihi  1890 lara uzanıyormuş...bina yüksek tavanlı, aynalı...şarap zamanlarından, rakılı günlere... Samatya meydanında, Ato'nun yeri Kuleli Meyhanesi...bir de küçük paris vardı...balıkçı Toma en güzel balıkları seçer verirdi...bir de Madam Eleni'nin el emeği göz nuru kıyafetlerinin çokça konuşulduğu, Bedros Usta'nın hazırladığı mezelerin tadına doyum olmadığı günlerde herkes Samatya'nın yolunu tutarmış... 

Narlıkapı: Yüksek bir kapıdır...taşlarla, bu sahili sürekli dövmekte olan güney rüzgârlarına karşı bir set yaptırılmış... yine bu bölgedeki dalyandan padişah için tutulan balıklar saraya götürülmekteymiş...



-DEVAM EDECEK-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder