...Gel de yanma geçip giden şu hayata...
her geçen gün biraz daha sıkıyor ilmik boğazımı
her geçen gün daha da çaresiz
kalıyorum
her gün biraz daha seyirci
olup bitene...
korkarım gidiyor elden
şehrim
sokak sokak bölünüp
ve ülkem
yüreğimle birlikte
bir buğday tanesi gibi
kara bir değirmen taşının altında
ezilip ezilip...
Fransız Sitüasyonist Guy Debord,(Situasyonizm, 1950’lerin sonlarında şekillenmeye başlamış, 68’in bereketli topraklarında yeşermiş, 1970’lerin başında ise etkisini yavaş yavaş kaybetmiş bir siyasal/kültürel akım. Paris merkezli bir akımdır ve Sürrealizm, Dada, Letrizm ve Anarşizmden izler taşır. İçinde ciddi bir muhalif damar barındırdığını söyleyebiliriz…)1960 lı yıllarda modern toplumun bir “seyir(gösteri)toplumu” olarak tanımlanabileceğini öngörmüştü…ona göre insanlar, pasif olarak gerçek hayattan ve gerçek ihtiyaçlarından kopuk imgeler, görüntüler ve ve seyirlik nesneler tüketmektedirler…
Michel Foucault da toplumun bir seyir toplumu değil, bir yakın takip izle(n)me toplumu olduğunu söyler!..İnsanlar seyretmiyor daha ziyada seyrediliyor, inceleniyor ve sürekli kaydediliyorlar; artık belirsiz otoriteler tarafından taranacak, dikkatle incelenecek, görüntülere indirgenmiş durumdalar…
Bence her ikiside iç içe geçti artık...hem izliyor-hem izleniyoruz! Seyirlik nesneler oluyoruz kimi zaman kimi zaman da olup bitene seyirci...ama her geçen gün daha da pasif...
O günlerde “Asla çalışma”, “Mola vermeden yaşa” yazıyordu duvarlarda sokaklarda...ve "Lettrist"ler, arzunun şiire dönüştüğü, o günlere kadar pek de rastlanmayan yeni bir dille konuşmayı başarmışlardı...o 68 günlerinde çok kaldırım taşı söküldüğünden midir böyle bir slogan çıkmıştı ortaya... herkes kuma ulaşmak için kaldırımları şevkle söksün diye mi!!!!!!!!
...yok yok devrim ve özgürlük zorluydu ama ulaşılmaz değildi...yeter ki inan!İnanmak uzağı yakın eder özgürlük düşleriyle şehrin çok uzaklarındaki plajı bile...
...yok yok devrim ve özgürlük zorluydu ama ulaşılmaz değildi...yeter ki inan!İnanmak uzağı yakın eder özgürlük düşleriyle şehrin çok uzaklarındaki plajı bile...
Mecaz'ı geçtim gerçekten kaldırımın, sokağın, yolun, asfaltın altı plaj olsa da kimse kuma, kumsala ulaşmak için caba sarfetmeyecekti artık anladım...inanmak ve hayal etmek-bazı şeylere ve şeyleri- yasaklanmıştı...yasaklanmıştı düşünmek...
"yasaklamak yasaktır!"...
dayatılanı al ve kabul et...sorgulama!...o ruh, o düşünen, sorgulayan beyinleri yıkadılar, örselediler, ökselediler ve sevgisiz bıraktılar yürekleri...bu söz gibi bir çok söze de inanma şansı vermiyor artık kendine insan...düşünmeden yürüyor üzerinde oradan oraya...bomba ve ölümler yarın unutulacak...FADO, FİESTA, FUTBOL(faşist ve dikatatöryel rejimlerin halkı uyuşturmak adına kullandıkları 3 f formülü ...)formülünü uyguluyor televizyonlar...Survivor ve Wipeout..
"yasaklamak yasaktır!"...
dayatılanı al ve kabul et...sorgulama!...o ruh, o düşünen, sorgulayan beyinleri yıkadılar, örselediler, ökselediler ve sevgisiz bıraktılar yürekleri...bu söz gibi bir çok söze de inanma şansı vermiyor artık kendine insan...düşünmeden yürüyor üzerinde oradan oraya...bomba ve ölümler yarın unutulacak...FADO, FİESTA, FUTBOL(faşist ve dikatatöryel rejimlerin halkı uyuşturmak adına kullandıkları 3 f formülü ...)formülünü uyguluyor televizyonlar...Survivor ve Wipeout..
merhaba televole... merhaba Acun kumsalın bol olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder