Bellek bir kodlama ve kod açımlama
bankasıdır...Toplumsal bellek, egemen sınıfların ihtiyacına cevap verecek
şekilde yeniden kurgulanır. Dolayısıyla ‘gerçek’ olanın dışında, farklı bir
tarih bireylerin belleklerine kodlanabilmektedir...Tarihsel, politik ve
ekonomik gücün hakimiyeti için kitle iletişim araçlarının denetimi önemlidir.
Kitle iletişim araçları, dikkatleri belirli sorunlara yönelterek güç sahibi
olanlara ayrıcalık tanıyabilmektedir. Medya, statü sağlar meşruluğunu güçlendirir.
Bellek, hafıza ve anımsamayla şekillenir.
Anımsama, geçmişle bağ kurmaya yardımcı olur. Birey ve toplumlar kimliklerini
kurabilmek için geçmişe ihtiyaç duyarlar.
Belleğin neleri içerdiğini, bu içeriklerin organize
edilişini ve ne kadar süre ile muhafaza edileceğini, bireyin kapasitesi ve
yöneliminden çok, dış koşullar, yani toplumsal ve kültürel çerçevenin koşulları
belirler...bir de Devletin ideolojik aygıtları..."medyatik bellek"
söz konusu olduğunda ; iletişim ve kitle iletişim süreci içinde kaynağa
ait kodlama ve hedef kitle-alımlıyıcıya ait kod açımlama söz konusu
olur...Dolayısı ile iletişim ve kitle iletişim bütünselliği içinde bellek
parçalı bir yapı içerir. Bu noktada iletişim ve kitle iletişiminin "kolaj
bellek" oluşturduğunu söyleyebiliriz...
Medyanın tarihsel süreç içinden gelen temel içeriği
"haber" söz konusu olduğunda, ticari kaygıyla birlikte episodik
belleğe yönelik haber kodlaması ön plana çıkar...kişi merkezli habercilikte
parçalı/kolaj bellek yapısı oluşur...ve önceki veriler ile yeni veriler parçalı
bellek içinde ortak kodlar ile tam olarak doğru bir kod çözümleme
oluşturamadığı durumlarda "medyatik amnezi" durumu yaşanır...
"Medya bize ne düşünmemiz gerektiğini söylemez
neyi düşünmemiz gerektiğini söyler" der Bernard Cohen...
Afazi, beyindeki konuşma merkezlerinde meydana gelen bir hasar sonucunda
konuşma, konuşulanı anlama, adlandırma, tekrarlama, okuma veya yazma gibi
becerilerin kısmen ya da tamamen kaybıdır. Elisabeth Noelle Neuman,
"insanlara görüşlerini savunmakta kullanacakları sözleri, argümanları
medya veriyor" diyor...insanlar kendi bakış açılarına uygun, düzenli bir
biçimde tekrarlanan ifadelerle karşılaşmayınca dilsizleşirler...kelime
dağırcığı medyaya bağlı olarak fakirleşiyor, klişe ve stereotip kullanımı
gigide tembelliğe alıştırıyor, alternatif düşünme yeteneği köreliyor...ve korku
giriyor bir de işin içine...
Gündemi belirleyen medyanın alımlayan kitleye ne
hakkında nasıl düşüneceklerini bildirir ve düşünce sınırlarını çizer...
"Suskunluk Sarmalı", Alman siyaset bilimci
Elisabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen bir siyaset bilimi ve kitle
iletişim teorisidir.
Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun
(okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü,
akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere
uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini
kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi
fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu
kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.
‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içinde dört temel faktör
vardır:
- Kendi
görüşlerinin toplum nezdinde ‘kabul görmeyeceğini’ bilen ve/fakat
kaybedecek birşeyleri olmadığına inanarak veya inanmayarak ‘sarmalın’
içinden sıyrılmayı başarmış, her zaman azınlıkta kalacağının farkında
olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişi/gruplar,(kendimi bu gruba dahil
edebilirim!Edeyim mi yoksa sarmalda mı takılayım?!)
- Kitle
iletişim araçlarının -medya etkisiyle (ve çoğu zaman bizzat medyanın
sürekli tekrarlaması ile) yaratılmaya çalışılan ve en sonunda baskın gelen
‘Genel-geçer görüş’ bir diğer adla ‘Toplumsal Algı’,
- Fikirleri
‘aykırı’ addedilen sınıf ile ‘genel-geçer’ addedilen sınıfa dahil olmak
arasında, dışlanma korkusu nedeniyle fikirlerini açıkça söylemeyen ve
kararsız kalan kişilerin toplamı.
- Teori
sadece ‘iki kutbun (dualizm)’ birbirine olan etkisini incelemek üzerine
kurulu değildir. Hangi fikrin, siyasi görüşün, kanının, yaklaşımın,
inanışın, geleneğin, tezin, anti-tezin, felsefenin vs. doğru hangisinin
yanlış saptamasını yapmaya çalışmaz. Birden fazla algının bir arada
yaşadığı ‘iklim içinde’, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi eğilimlerin ne yönde
olduğunu ve zamanla değişiklik gösterip göstermediğini araştırır.
Çağdaş toplumların bireylerini yalnızlık korkusu
yönlendirir... Başkalarıyla ilişki yokluğu, görüşlerin çeşitliliğinden
habersizliğe ve egemen olarak algılanana bağımlılığa götürüyor; medya bunu
sonuna kadar kullanır...-arada bir bazı konularda!- getirilen
"Yasaklar" toplumu daha da bilgisiz ve bilinçsiz hale
getiriyor!..bilmemek en iyisi...bilirsen, görüp duyarsan ya da
okursan düşünürsün , düşünürsen uyanırsın, uyanınca bir görüşün
olur ve sorgularsın...Nnnnhayıırr! alternatif bir görüş kabul
edilemez;Allaha şirk koşulmadığı gibi! Bu riske girilemez..."portakalı
soydum başucuma koydum ama neden soyduğumu hatırlamıyorum en iyisi ben
sarmalıma döneyim!"