Geçen gün Beyazıt'da çektiğim bir fotoğraf bana bu filmin bir sahnesinde vitrin mankenleri arasına saklanan Daryl Hannah'ı hatırlattı...her an içlerinden biri canlanıp kaçacak ya da saldıracak gibi...biraz tekinsiz bir durum...tıpkı Gregory Crewdson'un fotoğraflarında olduğu gibi...Bir sinema filmi çeker gibi kurulan setleri ve kalabalık bir ekip ile gerçekleştirdiği çekimlerinde, Crewdson genellikle Amerikan-küçük kasaba-hayatı içinde rahatsız edici ve gerçeküstü bir takım olayları dramatik ve sinematik bir görsellikle anlatır...Alfred Hitchcock, David Lynch ve Stephen Spielberg gibi...60 kişilik ekibin içinde: görüntü yönetmeni, kamera operatörü, ışık operatörü, prodüksiyon tasarımcısı, kast yönetmeni, aktör ve aktristler yer alır...post prodüksiyon aşamasında ise reel olarak sahnede olmayan nesne ve görsel efektleri ekler...ilk bakışta bir sinema filminin dondurulmuş bir karesi gibi görünen fotoğraflarında anksiyete, korku, yalnızlık, izolasyon,tekinsizlik, yabancılaşma hakimdir...açık kompozisyon dediğimiz; bizi kadrajın dışına yönlendirme-kadraj dışı alan kullanımı-, mekan kullanımı ve kavramsal içerik, tek tek kurgulanan tema, ışık bizi bir "BİLİNMEYENE", "Alaca karanlık kuşağı"na götürür. Ve hikayenin oluşabilmesi, kurulabilmesi için gösterilen şeylerin dışında kalanların izleyici-okuyucu tarafından tamamlanması gerekmektedir...devam eden bir hikayenin akışından bir kesit olan fotoğraflar, eksik birer cümle gibidir!
Yersiz olan bir şey, kendine ait olmayan bir dünyaya yerleştirildiğinde
kendi etrafını tekinsizleştirdiği gibi aynı zamanda kendini de
tekinsizleştirir. Zizek'in de belirttiği gibi yatay ve düz olan(lineer) anlatım
birdenbire "dikey" konuma geçer(lineer olarak ilerlemek yerine
hikayenin kendisi dışındaki diğer olasılıklar gözden geçirilir ve izleyen
yeniden düşünür).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder