2 Ekim 2012 Salı

"o" ve "yabancı"

Sonbaharın nemli yaprak çürüğü kokusu çalılıkların dibinden şehrin sokaklarına yayılıyordu...mecburiyetler havayı koklamama engel değildi; kokladım, biraz daha kokladım!..bazen de deniz kokusunun değip geçtiği kirli sokakları adımlarken, gri beton yığınları arasından sürüme katılarak işe ulaşmaya çalışıyordum.Her gün aynı...sadece küçük olaylar, kokular ve değişen ışık biraz farklı kılıyordu "an"ları..."an" sonsuz zamanın içinden çalınan, borç alınan ve belkide her şeyi değiştirecek bir an...hepimizin umutlarını besleyen bir an...yorgun ve isteksiz adımlarımı alıp yürüdüm, ayaklarımı sürüye sürüye, bir sürüden, başka bir sürüye...mutsuz insan yığınları arasından...yeni yığınların arasına...aralık bir kapıdan içeri sızan ışık gibi aydınlık  bir kaç yüzle yetindim...bir kaç "günaydın", birkaç "selam"la...sonra sokağın köşesinde "o"nu gördüm birden!..göz göze geldik...öylece kalakaldık bir şey söylemeden...gülümsedim, gülümsedi tüm içtenliğiyle; gözleriyle...tüm korkularını, soru işaretlerini bırakıp bir "an"da gülümsedi gözleriyle..."o"nu sevdiğimi söyledim, şaşırmadı...daha yeni tanışmıştık oysa...isimlerimizi bile bilmeden, birbirimizden sevgiden başka bir şey istemeden, birbirimizin dilinden konuşabildikten sonra isimlerin önemi var mı?! Bir yabancıydım genel olarak... değiştiren, dolayısıyla yabancılaştıran bir varlıktım....hatta değiştirmeme durumunda da yabancılaşan...Yaban  Farsça kökenli bir sözcüktür...boş, ıssız yer anlamına gelir....Yine Farsçadaki çöl, ova, ıssız yer gibi anlamları olan "beyâbân" sözü buradan türer.  Türkçede yaban sözcüğünü karşılayan bir de  "il, el" sözcükleri vardır. Bu çerçevede "yabani" veya "yabancı" elden olan, yerli, bildik olmayan kimse demektir. Daha geniş anlamda evcil olmayan, "uygarlaşamamış", toplumdışı kalan anlamlarına da gelir!..insan "olması gereken"i bilmesine rağmen her zaman ona uygun hareket etmeyebiliyor..."sözüm meclisten içeri: lütfen "gereken"i yapın; uygar olun! yabancı değil dost ve sevecen olun lütfen! Tam olarak uygar olamamanın  ya da “Uygarlığın Huzursuzluğu”nun temel nedenlerinden biri uygarlığın, insanın beklentilerini karşılayamamasıdır.  İkinci nedense, insanın, uygarlığın nimetlerinden faydalanabilmek için vazgeçtiği içgüdülerinin tatmin olamayışıdır; insan doğaya hükmetmek istese de hiçbir zaman  tamamen hakim olamayacaktır...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder