23 Ocak 2012 Pazartesi

Gövde-Vücut-Kimlik- "insan isterse neler yapar!"

Fotoğraf:Cüneyt GÖK

İnsan bedeninde baş, kol ve bacakların bağlı olduğu bölüm, ağaçlarda kök, dal ve yaprakların dışında kalan, hayvanlarda ayak, baş ve kuyruktan geri kalan bölümdür gövde... 
Ağaç  büyüdükçe gövde de kalınlaşır, dallar uzar, yapraklar gürleşir yıllar içinde…ama küçük bir çocuğun çizdiği ağaç , onun algılarıyla stilize edilmiş bir ağaçtır... o yüzden proporsiyon aranmaz…
Genelde gerçekçi bir bakış açısıyla tüm canlı, cansız varlıklar için gövde ve ona bağlı parçalarda de aranan  proporsiyondur; Oran ve Orantı her parçanın bütün ile doğru ilişkisini kurmamızı sağlayan önemli bir öğedir. Başın gövdeye göre büyüklüğü gibi…Oranı doğada gördüğümüz ve alıştığımız şekliyle  kabullenir ve uyarlarız. “Altın oran” ile bunu daha da idealize eder sanat.
Heykel gövdesine torso (tors) denir. Daha doğrusu kollar, bacakları ve kafası olmayan, sadece gövdeden oluşan heykele…zamanın, doğa koşullarının etkisi ve tahripler sonucu bir çok  antik heykelin parçaları kopmuş, kaybolmuştur. Bazıları için; parçalar bir daha asla bir araya gelemeyecekken, bazı heykellerin farklı parçaları da farklı ülke müzelerinde ya da özel kolleksiyonlarda ayrı düşmüştür… Discobolus heykeli, Antik Yunan dünyasının ideal güzellik kavramını yansıtır.Heykelde, kafa, gövde ve uzuvlar bir dizi birbirine zıt kuvvet halinde sıralanmıştır. Heykelin duruşu, denge, uyum, simetri ve oran gibi önemli idealleri simgeler. M.Ö. 5.yy’da yaşamış ünlü Yunan heykeltıraş Myron’un yaptığı, fakat günümüzde kayıp olan bronz bir heykelin kopyası olan Discobolus heykeli kafası eksik olarak bulunmuş…sonradan yine antik bir baş  gövdeye yerleştirilmiş . Uzmanlar öne doğru bakışının orijinaline uygun olmadığını vurguluyorlar. Orijinalde, geriye doğru diski tutan ele bakmakta olduğu varsayılıyor. Demek ki oran ve orantının ötesinde mantıkla ve bilimsel verilerle de bakmak gerekiyor  bazı gövdelere…

Benetton, Papa 16. Benediktus'u Kahireli bir imamı öperken gösteren fotomontajı,Vatikan'ın baskısı üzerine reklam kampanyasından kaldırmak zorunda kalmıştı.


“Fotomontaj”ı gerçekte fotoğrafın çekildiği anda kadrajın içinde olmayan bir şeyi -manuel bir biçimde baskı aşamasında ya da dijital ortamda- konuya dahil etmek, çıkartmak ya da konunun parçalarını değiştirmek olarak ifade edebiliriz. Photoshop ve başka görüntü işleme programları sayesinde başka bir gerçeklik yaratmak mümkün ama işin özünde inandırıcılık sorgulanıyor çoğu zaman. Yaşlı olanı genç göstermek, kırışıklıkları, selülitleri, sivilceleri yok etmek, saç ekmek, kaş almak…hepsi mümkün . Daha genç, daha güzel, daha az kıllı görünmek mümkün… ama daha akıllı görünmek zor… görüntüler, suretler bir çok kişi için görünümlerinin tasdiki…- mış gibi yapıyor olsalar da…

                                 Fotoğraf: Cindy Sherman

Özellikle gövde aynı bırakılarak kafa ve yüzdeki parçalar değiştirilen fotomontajda, yeni parçalar gövdeye ne kadar uyumsuz olur ve iğreti kalırsa o kadar gülünç oluyor… bazıları potansiyel şantaj unsuru sayılabilecek, insanların uygunsuz  hallerde fotoğraflarını çekmek isteyip bunu başaramayınca fotomontaja başvuruyor. Eğlenceli ve komik tarafını bir yana bıraktığımızda işi ciddi suç boyutuna yaklaştıran örnekler de var. O yüzden mahkemelerde uzman kişilerin görüşüne başvurulur bu tür delil sayılabilecek belgelerin incelenmesinde… Alttaki fotoğraflarda fotomontaj yok! Frank Zappa her zaman olduğu gibi...kategorize edilemeyen müzik tarzıyla her zaman aykırı...

Artık yüz nakli de  gerçek oldu…! Dünya da 15 kadar nakil gerçekleştirilmiş ve bunlardan 7-8 tanesi tam yüz nakli imiş…Türkiye‘deki ameliyatı beyin ölümü gerçekleşen Ahmet Kaya'dan alınan yüz küçükken yangında yüzü yanan,on dokuz yaşındaki Uğur Acar'a nakledildi... “Ahmet” “ Kaya” her halde en çok rastlanan isim ve soyad ama ister istemez merhum şarkıcı-müzisyen “Ahmet Kaya” geliyor akla… Yüz, bacak ve  iki kolu bağışlanan Ahmet Kaya'nın, 1996 yılında trafik kazasından sonra kan bulunamadığı için  yaşamını yitiren kız kardeşinin ölümünün ardından organlarının bağışlanmasını istemiş...  
Aile, müftüye bunun caiz olup olmadığını bile sormuş…Türkiye’de ilk yüz naklini gerçekleştiren Prof. Dr. Ömer Özkan,tam yüz nakli” yapılan kişi ne Ahmet Kaya’ya benzeyecek ne de yüzü  kendi yüzü gibi olacak diyor…. Yeni bir yüz ile kimlik ve kişilik de ister istemez değişecek…
Her birey çok kimliklidir aslında. Bir adam  karısına karşı koca, oğluna karşı baba, işyerinde patronuna karşı çalışan, tuttuğu futbol takımına karşı taraftar, fanatik  vs.vb…gibi. Kimlikte esas olarak dışa karşı yansıtılan bir cephe, topluma dönük sosyal bir yön, bir yüzdür. Kimliğin özü aslında soydan ve sosyal tarihten gelen aidiyettir. Kişilik ise iç dünya ile ilgili psikolojik bir yöndür.  Kişilik bireyin iç ve dış çevresi ile kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. Her bireyde var olan etnik ve ulusal kimlik, dini kimlik, aşirete bağlı kimlik, bölgesel kimlik, dil ailesi açısından kimlik-dilsel kimlik, diyalekt/lehçeye dayalı kimlik, sınıfsal kimlik, ideolojik kimlik, felsefi bakış açısından kimlik, siyasal kimlik, ailesel vs.vb… gibi değişen dünya düzeni, yabancılaşmaya ve bir çok faktöre bağlı henüz oturmamış ve belki de oturamayacak bir kişilik, gelişmemiş kişilik, kişilik  bozukluğu, kişilik bölünmesi gibi farklı durumlar da görülebilir…

Nakli gerçekleştiren   Doktor,Akdeniz Üniversitesi,Tıp Fakültesinde daha önce de çift kol ve dünyada bir ilk olarak rahim nakli yapmıştı... Doktorların beklentisi rahim transfer edilen kişinin hamile kalması… Doğuştan rahmi olmayan Derya S. bebeğini dünyaya getirdikten sonra, nakledilen rahim alınacakmış...! Doğal olarak-cinsiyete bağlı olarak-  olması gereken parçanın  yokluğu, kendini tam değil yarım-eksik gibi hissetme, ödünç aldığı parçayla, doğurganlık özelliğini bir kez de olsa yakalayabilmek ve bir bebekle hayata farklı bir kimlik ve kişilikle...kadın ve anne olarak bakmak…insan isterse neler yapar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder