Martı ( Rusça : Çayka), 1895- Anton Çehov'un dört büyük tiyatro oyunundan ilki... Saf bir kız olan Nina, sönmekte olan yıldız Irina Arkadina, deneysel oyun yazarı oğlu Konstantin Treplev ile ünlü ve pek kültürlü olmayan yazar Trigorin’in göl kenarındaki çiftlikte bir araya gelir. Bu dört farklı karakterin tek ortak noktası sanattır.Yazar, yönetmen ve oyunculardan oluşan gruptaki herkes farklı bir yaşam ve sanat anlayışına sahip olsa da bir martının sudan ayrılmaması gibi o noktaya bağlanmıştır.
Trigorin, Konstantin'in vurduğu martıyı görünce, bunu bir kısa öykünün konusu olarak nasıl kullanabileceğini anlatır: "Genç bir kız bütün hayatını bir gölün kıyısında geçirmiş. Tıpkı bir martı gibi gölü severmiş ve tıpkı bir martı gibi mutlu ve hürmüş. Ama tesadüfen bir adam gelmiş ve kızı gördüğünde onu mahvetmiş. Tıpkı bir martı gibi."
Deniz ve doğa aşığı biri olarak o zamanlar adı “Doğal Hayatı koruma Derneği” olan kuruluşun kapısını 1987 de çaldım…Derneğe üye olmanın ötesinde yeni kurulan kuş bölümünde “ornitoloji” kuş gözlemciliği konusunda kendimi geliştirdim . O zamanlar yurt dışındaki birkaç kuruluş projeleri destekliyordu…Başladık Türkiye’yi gezmeye…sulak alanlardaki kış sayımlarından, Silifke –Taşucu’nda markalama çalışmalarına kadar bir çok projede yer aldım ve kuşları daha yakından tanıdım. Benim için martının yeri bambaşka... İstanbul’da onlarsız gün geçmez. Seslerini duymam bile iyi hissetmeme yeter… Richard Bach’ın Martı’sını okuduktan sonra o özel yer daha da kutsandı içimde. Jonathan Livingston’la birlikte...
“Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.
Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu.
Sahilin ve teknenin çok ötesinde, bir martı, Jonathan Livingston, tek başına uçuş çalışmaları yapıyordu. Yüz fite yükseldiğinde perdeli ayaklarını indiriyor, gagasını kaldırıyor ve ona acı veren bir kavisi oluşturabilmek için kanatlarını iyice geriyordu. Eğer bu kavisi oluşturabilirse daha yavaş uçabilecekti. Şimdi rüzgâr hafifçe yüzünü yalıyordu.”
Sahilin ve teknenin çok ötesinde, bir martı, Jonathan Livingston, tek başına uçuş çalışmaları yapıyordu. Yüz fite yükseldiğinde perdeli ayaklarını indiriyor, gagasını kaldırıyor ve ona acı veren bir kavisi oluşturabilmek için kanatlarını iyice geriyordu. Eğer bu kavisi oluşturabilirse daha yavaş uçabilecekti. Şimdi rüzgâr hafifçe yüzünü yalıyordu.”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder