Hatırlamak unutmanın başka bir şekli...bir şeyi hatırladığında tüm diğer şeyleri unutursun...yukarı doğru da düşüldüğü doğrudur; kendini başaşağı bir yerden aşağı bırakırsan mesela!..çakır keyiflik iyidir ama sarhoş olunca kendini bulduğunu,ne kadar yükseldiğini ve uçtuğunu düşünsen de seni yerin dibine sokacak bir pot kırma ve ötesi söz konusu olabilir. "sarhoştum; hatırlamıyorum"!
Kendi kendimize küçük yanılsama oyunlarıyla ne kadar keyifli geçebilir ki zaman?! Hele hele unutmak istediğimiz bir sürü acı ve üzücü şeyi beynimizde ve yüreğimizde ölene kadar taşımaya "müebbet"isek! Zaman, zamanla unutturmaz, biz -mış gibi yaparız...Bazı şeylerin detayları zamanla uçup gidebilir,bazıları da bugün yediğiniz yemeği unutsanız da asla silinmez benliğinizden.
Hatırlıyorum da nasılda uyuya kalmıştım o tarlanın ortasındaki tek meşe ağacının gölgesinde, karıncaların yolu üzerinde...
ayaklarımdan bacaklarıma, bacaklarımdan gövdeme, gövdemden kollarıma, kollarımdan sarıldığım koca gövdesine meşenin...bir tanesi yolunu şaşırıp burnuma gelince uyanmıştım...gölgemden korkup kaçan tarla faresi, sürülmüş tarlanın toprak parçaları arasına sığınmaya çalışmış, bencilce onun korkusunu yenmek için sevmek istemiş, sığındığı yerden titreyen minik gövdesini elime almıştım...yine aynı gün günebakanların arasında nefesini duydum tilkinin...hiç kıpırdamadım burun buruna geldik bir an da olsa...nasıl unutabilirim tek bir günde yaşanan bu anları... yaşadığım her günün anılarını daha ne kadar saklayabilirim bilmiyorum!
Amnezi, alzheimer, -filmlerde karşımıza çıkan- beyinleri yıkanmış kahramanların geçmişlerini bulma savaşı, geçmiş hayatlarımızdan zaman zaman bugüne sızan kısa görüntüler, reenkarnasyon,dejavüler kayıp eşya büroları, unutulan eşyalar için müzayedeler, nisbet olsun diye bulunan yenileri ve zaten hiç sevilmemiş,unutulmuş gibi yapılan sevgililer,tanık koruma programları, yeni kimlikler ...değişik renklerde yalanlar, geçmişe çekilen süngerler, ket vurmalar, unutulan doğum günü ve yıl dönümleri, akşam gelirken eve alınacak ihtiyaçlar vb...bir de Orhan Veli'ye de unutturan şu "güzel havalar"!
Bellek yaşananları, öğrenilenleri ve bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücüdür.Bellek, insanın toplumsallaşma sürecinde oluşur. Bireylerin kendilerine ait bellekleri de toplumsal olarak belirlenir. Toplumlara ait somut bir bellek yoktur ancak, toplumlar üyelerinin oluşturdukları bellek sürecinde etkilidirler. Toplumlar, kendi oluş biçimlerini soyut olarak oluştururlar ve yarattıkları hatırlama kültürü ile bu imgeyi kuşaktan kuşağa aktarırlar. “Toplum”, “düşünce” ve “yaşam” kavramları toplumsal gerçekliğin içinde yer almaktadırlar.
"Toplumsal bellek" iki tarzda işler: Birincisi, kökeni göz önünde tutan, kökensel hatırlama tarzında, ikincisi ise, kişinin özel deneyimleri yani “yakın geçmişi”ni, göz önünde tutan biyografik hatırlama tarzında.
Kökensel hatırlama -yazı kültürüne sahip olmayan toplumlarda da- dilde ya da dil dışı araçlarla yaptığı nesneleştirmeler olan her türlü simgeye başvurur: hatırlama tekniği içermeleriyle, yani hatırlamayı ve kimliği destekleyici yönleriyle “memoria” kavramı altında toplayabileceğimiz bu simgeler arasında törenler, danslar, anlatılar, desenler, giysi, takı, dövmeler, yollar, resimler, mekânlar ve benzeri öğeler sayılabilir. Biyografik hatırlama tarzı ise bunun aksine, yazı kültürüne sahip toplumlar dahil, her zaman sosyal alışverişe dayanır.
Bellek, hafıza ve anımsamayla şekillenir. Anımsama, geçmişle bağ kurmaya yardımcı olur. Birey ve toplumlar kimliklerini kurabilmek için geçmişe ihtiyaç duyarlar. Belleğin neleri içerdiğini, bu içeriklerin organize edilişini ve ne kadar süre ile muhafaza edileceğini, bireyin kapasitesi ve yöneliminden çok, dış koşullar, yani toplumsal ve kültürel çerçevenin koşulları belirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder