Solgun ve ışıksız bir sabahın sessizliğine uyandım...hoş! tam olarak uyuduğumu da söyleyemem...sokaktan gelen garip sesler yüzünden bir kaç kısa kabus birbiri içine geçmişti...elimde fotoğraf makinesi sokaklarda yürüyordum...çok yabancı olmayan ama daha önce girmediğim, bilmediğim bir sokaktan diğerine...Karaköy iskelesinden girdiğim sokağın ucundan Üsküdar'da bir yere çıkıyordum... Haseki'de olmayan bir sokaktan Samatya Meydanına , balıkçıların yanına...birden ağaçta asılı turuncu renkli bir gözlük dikkatimi çekiyor, alıp takıyorum...ama neden?! Gözlüğü taktığımda anlıyorum ki bu gözlük normal olarak çıplak gözle göremediğimiz diğer bir boyutu gösteriyormuş meğer! Meydanın normalde görülmeyen yanında görünmeyen bir binayı ve giriş katı penceresinden içeriyi net bir şekilde görüyorum şimdi...bir kadın mutfakta bir şeyler yapıyor; sanırım yumurta pişirirken tavanın dibi tutmuş...onu kazıyor, bir yandan da ağlıyor...mutfak aspiratöründen dışarı atılan yanık kokuları yapışıyor burnuma...içim burkuluyor; zira ağlayan hiç kimseyi görmek istemem...hele hele ağlayan bir kadınsa...uzaktan seyrediyorum onu...acaba o beni görebilir mi?! Mantık olarak "yok" diyorum...ben kendi boyutumdayım; gözlüğü taktığım için diğer boyutu görebiliyorum...kadında ise gözlük yok! Şimdi pencerenin dışından, görülme korkusu olmadan onu daha rahat seyrediyorum. Önce yaşlarını koluna siliyor, sonra mutfak havlusuna...çok sevimli görünüyor acaba fotoğrafını çeksem mi diye düşünürken refleks olarak makinenin ayarlarını yapmış ve çoktan vizörü gözüme yapıştırmış olarak buluyorum kendimi...bir fotoğraf çekiyorum...analog makinanın aynası kalkıp inerken sessizliği bozuyor...aynı anda kadın irkilip benim olduğum tarafa yöneliyor, tülü aralayıp pencereden benim olduğum yere doğru bakıyor...yüreğim ağzımda; ya beni görürse?!Ohhh! neyse görünmüyormuşum... tülü düzeltiyor, mutfağın ışığını kapatıp ışık gelen oda ya da salona doğru yönleniyor...binanın diğer cephesine doğru yürüyorum...perdeler çekik değil onu görebiliyorum...kanepede oturmuş kitap okuyor...bir fotoğraf daha çekiyorum ama bu kez "ayna düşürme butonuna" basıp...daha az ses çıkıyor...olsun; görünmesem de içim daha rahat şimdi...bir fotoğraf, bir fotoğraf derken vizörün ardından karşı konulmaz bir çekiciliğin etkisi altına giriyorum..."neden buradayım?" ya da "niçin?" gibi anlamlı soruları anlamsızmışcasına unutup...derken kadın diğer bir yöne bakıp bir şeyler söylüyor...dudaklarının kımıldadığını görüyorum...içeri yöneliyor..."kendi kendine konuşmuyorsa içerde başka biri mi var?!" diyorum...onu artık göremiyorum...merakla mutfak balkonunun yarım açık penceresine doğru ilerlerken buluyorum kendimi...şimdi pencereden içeri giriyorum...içerden konuşmalar geliyor...galiba banyodan...bir erkek sesi boğuk bir kaç kelimeyi sert bir vurguyla yineliyor..."evet" diyorum..."içeride, sevgilisi ya da kocası banyo yapıyormuş"...
odalara açılan loş koridorda bir kaç adım atıp sesin derinlikli olarak geldiği banyoya ilerliyorum...kadın tekrar ağlıyor,hıçkıra hıçkıra...adam bağırıyor " nefret ediyorum her gün lavaboda bu saçları görmekten...nefret!" şimdi artık banyo kapısının önündeyim içeri doğru hafifçe uzanıyorum elim deklanşörde...bir tokat sesi ile deklanşöre refleks olarak basıyorum makinenin deklanşörü takılıyor peş peşe fotoğraflar çekiliyor parmağımı deklanşörden çekmeme rağmen...şimdi kadın tokadın etkisiyle kafasını lavaboya çarpıyor yavaş çekim...zaman yavaşlıyor...algılarım saçmalıyor...kadın yere düşüyor...adam gayet sakin kağıt havlu rulosundan bir parça koparıyor...şoktayım; olduğum yerde dona kalmış kadının başından sızan ince kanın izine bakıyorum...adam elindeki kağıt parçasıyla lavabonun içindeki saçları kenara çekip, kağıdın içine alıyor...sonra çöp kovasının kapağı açılıyor damperli bir kamyonun damperini indirme sesine benzer bir sesle...zaman yavaşlamış...sesler yavaş...adam banyoyu terk ediyor...kadının yanındayım...yere çömelip nabzına bakıyorum; nabız yok...gözlüğü çıkarıyorum...evimin banyosundayım ve karım yerde yatıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder