Beden bir çok alanda, disiplinler arası araştırmalarda projeler üretilen heyecan verici ve derin bir konudur. Beden kimi zaman cinsiyeti, statüyü, fiziksel koşulları ve özellikle de cinsel kimliğin sunumunu etkileyen önemli bir malzemedir... Özellikle 80’li yıllarla birlikte moda ve güzellik endüstrisi reklamların yardımıyla “beden” anlayışını yeniden kurgulamıştır.
Günümüzde teknoloji ile neredeyse her gün yeniden dönüşen bedenin, kimliğini ve varoluşunu teknolojiyle çeşitlendirirken bir o kadar da çelişkiye düşebilecek hale gelmiştir. Ayrıca yeni teknolojiler ile bedeni algılama biçimlerimiz de değişmekte… Bunun etkisiyle bedenin kullanımı, fonksiyonu, sunumu da değişmekte...
Yeni toplum tipinde beden önemli bir araç ve aracı haline gelmiştir; çünkü beden aracılığıyla yeni kimlikler, yeni tüketim kalıpları, yeni güzellik idealleri, yeni imajlar, yeni iktidar tipleri inşa edilir. Böylelikle beden “modern” dünyanın bir projesi haline gelir. Foucault’un deyimiyle bedenimiz artık bizim yaratmak zorunda olduğumuz bir nesne olmuştur...
İnsan bedeni, estetik bir değer olarak endüstriyel kapitalizmin gelişimi, kentleşme, yeni haberleşme ve iletişim araçlarının çoğalması gibi birçok faktörden etkilenmiştir...Postmodern kimlik inşasının temel öğeleri imaj ve görünüştür.
J.Baudrillard’a göre birbirinden ayrılmayan güzellik ve erotizm kavramları da bedenle olan ilişkinin yeni bir etiğini oluşturur. Bu yeni etiği ideal bir şekilde dışa vurmak adına da tüketim kültürünün belirlediği araçlardan olan modadan, estetik cerrahi ve kozmetikten yararlanmak gereklidir.
Evet! Kimlik bedenin hapisanesidir ve beden de insanın sosyal hayattaki varoluş mekanıdır...
Beden bir arzu mekanizmasıdır ve en güzel fetiş nesnesidir...
Estetik nesne düşünülen, seyrine dalınan bir nesnedir... Yalnızca duyulara hoş geldiği için, bir anlam içerdiği, bir değer taşıdığı için de insanı ilgilendirir.
Kağıt bulamadığımız zaman elimize, kolumuza not alırız ama bunu özellikle düşünüp planlamayız... Bu görsellerde durum biraz farklı!
Tual olarak kullanılan beden insana haz veren duyusal özellikleri içerir...ve sanat nesnesine dönüşür! BEDENE GÜZELLİĞİNİ VEREN, ETLER, YAĞLAR, LENFLER VE KASLARDAN ÇOK TEN-DERİDİR...VE TABİ Kİ DİKKAT ÇEKİCİDİR!
Peter Greenaway’in
«Tual Bedenler»i…
- «Kelimeler et ve kemikten oluşur… Bana bir kitabın sayfası gibi davran»…
“The
Pillowbook”-
Türkiye’de“Tual
Bedenler”adıyla
gösterime girmişti… Peter Greenaway’in
1996 yapımı filmin başındaki replikle birlikte küçük bir kız çocuğunun (Nagiko’nun)
yüzünün boyanmasını izleriz.
Babası
her doğum gününde hediye olarak bir “kaligraf”a
vücuduna yazılar yazdırır. Genç kız büyüdüğünde babası bu “ritüel” i
sonlandırıp onu evliliğe ikna eder. Nagiko
kocasıyla hiç mutlu olamaz.
Bir
gün Jerome
adında bir İngiliz ile tanışır ve adam onun bedenindeki şiir tutkusuna karşılık
verir Nagiko,
çıplak bedenine şiirler işleyecek olan aşkını bulmuştur. Bu aşk şiirleri ise
10yy.'dan kalma “The Pillow
Book”
adında bir günlükte yer almaktadır.
“
Tanrı insanı yaratırken, gözlerini yaratırken yanaklar boyanır, cinsiyetini
belirlediğinde sıra dudaklardadır. Yapıtını bitirip kendi adını yazarken de
kızımızın ense kısmına imza atılır”.
Thierry
Le Moin’ın
kaligramlar;
beden ve yazı arasında bir yakınlaşma kurmaya çalışır. Le Moign
için yazı bir “baştan çıkarma hareketi”dir…
Stefan Sagmeister’ın
Lou
Red
Projesi ve Jim
Carry’nin
başrolünde oynadığı “The number
23”(2007)
Feminist örgüt Femen’in sitesine yüklediği üstsüz fotoğrafları nedeniyle kırbaçlanması istenen Tunuslu Amina’nın, "bedeninin kendisinin olduğunu" ve "kimsenin namusu olmadığını" dile getiren fotoğrafı…
Kavramsal Fotoğraf Sanatçısı Claudia Rogge’nin “Meutale” adlı çalışması
20.yüzyıl sanatında “sınırsızlık algısı” insan
bedeninin de tam anlamıyla «sanat nesnesi» olarak kullanılmaya başlamasına
neden olmuştur. Bu süreçte sanatçı kendi bedenini de doğrudan doğruya malzeme
olarak kullanır. Bu sayede bedenin kullanımı ve bedene yüklenen anlamlar
değişiklik kazanır.
Bunu en çarpıcı olarak performans sanatında görürüz...
Bunu en çarpıcı olarak performans sanatında görürüz...
“Performance”
sözcüğü, “gösterme”, “gösteriş” sözcükleriyle beraber "tamamlama"
anlamını da içermektedir. Bir sanat yapıtının "tamamlanması", seyirci
tarafından tamamlanması anlamına gelmektedir Performans sanatı; bedenin ve mekanın fiziki
sınırlarıyla ve sınırları arasında yaratılan bir gerilim, bir başkaldırıdır ve
bu yüzden zaman zaman biraz anarsist, biraz mazoşist olabilir...
-DEVAM EDECEK-
Kendime Not:" boğulacaksam; Spinoza, Deleuze-Guittari, Foucault, Baudrillard" denizinde boğulayım e mi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder