ucunda salınan bir yem gibi
oltanın
balıklar yerine
tutulan diller...
ne senin doğruların
ne benimkiler...
arama boşuna dalgaların hırçınlığını
bu ölü kalpte
takvimler dört duvarı gösterir
akıntıyla dönüp dururuz
kağıt sandalın cümlelerinde
bir ilahi ya da ağıt
işte öylesine
bilmediğin bir dilde
"kestirmeden git"diyor abandığın kadın üzerine...
Hepimiz oltaya geliriz balık olmasak da...hepimizin dili tutulur sessiz kalırız bazen; balık olmasak da...elimiz kolumuz bağlanır çaresiz kalırız bazen hayatın karşısında...her gün aynı yol, aynı rota...
..."artık hiç canım yanmaz çünkü kaptan denize açılmaz"...diyebilseydim Bülent Ortaçgil misali...ama her gün sefere çıkıyor bizim gemi, şehrin azgın dalgalarıyla boğuşmaya...bir gün rotayı ben belirleyeceğim;ben götüreceğim bildiğim sulara, av olmaya değil av yapmaya... işte o zaman tutulan diller çözülecek, tüm harfler, heceler, kelimeler, sesler dökülecek şarkılarla, tüm sevgi sözcükleri çıkacak saklandıkları yerden gün ışığına... cesurca...tut vira tut...hadi çek vira çekkk!
Fotoğraf: Cüneyt Gök...Sulhi Hakan Ertem'in izniyle! (umarım izniyle..!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder