30 Kasım 2011 Çarşamba

...Organik Film, Organik Montaj, Organik Sanat, Organik Tarım...


Metrodan çıkarken bir film afişine gözüm takıldı, şöyle bir baktım! Afişte; “Entelköy-Efeköy’e karşı ” ismiyle birlikte“organik komedi” yazısını gördüm!!!!!!!!!!!!!...
Organik kelimesinin canlı bir şeyin parçası veya ondan meydana gelmiş bir şeyi anlatmak için kullanıldığını biliyordum ...(organik: İng. organic Hidrokarbon zinciri veya halkası taşıyan maddeler...Kökeni bitkisel ve hayvansal olan)  Afişteki görsel bilgiler ışığında sesli düşündüm;  “organik” bir yaşam isteyerek köye gelen “organik tarım” yapan bu kişilerin hikayesini anlatmak adına "komedi" kelimesinin başına eklenerek kullanılması değişik bir satış yöntemi!...Daha sonra "Doğa sorunlarına duyarlı organik komedi" olarak lanse edildiğini öğrendim  internetten... filmin organik sanat, organik montajla pek ilgisi yok yani!...bakalım  "gülmekten eşek depmişe döndürecek" bir film mi?... göreceğiz. 
Yönetmen Yüksel Aksu,  “Dondurmam Gaymak ” tan sonra  “ Entelköy-Efeköy’e karşı ” adını taşıyan bu kez Bodrum’un Pınarcık Köyünde  çektiği yeni bir filmle karşımızda... Filmde  köylülerle birlikte, Şahin Irmak , Ayşe Bosse, Ümit Olcay, Emin Gürsoy ve Nejat Yavaşoğulları da rol almış...   .
Kısaca bir grup “ekolojik aktivist, entellektüelin” - "entelin"-(doktor, fotoğrafçı, mimar ve müzisyen) mütevazi bir Ege köyüne yerleşerek, organik bir yaşam sürmek istemelerini, bu grupla,  köylerine termik santral yapılmasına taraftar olan köylüler arasındaki mücadeleyi konu alan filmde, Nejat Yavaşoğulları ve “Bulutsuzluk Özlemi”de “termik santral”e karşı düzenlenen etkinlikte konser veriyormuş...
Peki "Organik tarım" nedir? diye bilgilerimi gözen geçirmek isterken, ister istemez diğer konulara da el attım! Ürün yetiştirilmesi, toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma ile ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar olan diğer işlemlerde, kimyasal madde veya tarım ilacı kullanılmadan yapılan tarım "organik tarım" olarak tanımlanıyor.ETO (Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği)’nin web sitesinde yapılan tanıma göre; "ekolojik tarım, tarımsal üretimde yanlış uygulamalar sonucu bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan alternatif bir üretim yöntemidir.

Bu yöntemde sentetik gübre, ilaç, büyüme maddeleri ve genetik yapısı modifiye edilmiş organizmalar (GMO) kullanılmadan verim ve kalite sürekliliği sağlanır. Bireylerin kendi sebze, meyve gibi gıdalarını bu şekilde yetiştirmeleri-doğal yöntemlerle, doğal yetiştirme oluyor ama iş ticarete; ekolojik tarıma gelince o ürünün tüketicinin sofrasına gelinceye kadar yukarıda saydığımız kriterlere uygunluğu sertifikalarla belgelenmesi söz konusu.

2001-2003 yılları arası bu tarz ürünleri sattığımız Bebek semtinde “Dem” natural adında bir dükkanımız vardı. O yıllarda günümüze nazaran daha da küçük bir kitle tarafından anlaşılıp değer verilen bir konuydu. O yüzden fazla dayanamadık...

“Organik” sözcüğünü ise ilk kez 1800 yılında Xavier Bichat tarafından, “Physiological Researches on Life and Death”  konulu araştırmasında hayvan iskeletlerinin simetrisinden söz ederken kullanılmış. Ünlü bir şair olduğu kadar aynı zamanda ünlü bir bilim adamı olan Goethe "morfoloji" biçimin konusudur diyerek yaşamanın dinamik ve sürekli bir olay olduğu tartışmasını başlatmış... Yaşam/Büyüme, Esneklik/Değişim kavramlarıyla ilişkilidir. 
1850' lerde ise fiziksel antropoloji, morfoloji ve karşılaştırmalı anatomi gelişmekte olan bilim dalları olarak "Biçim mi işlevi izler" ya da "işlev mi biçimi izler" tartışmasını ve  Botanikteki ve biyolojideki  "içteki programa göre mi, yoksa dıştaki ortama göre mi şekil alıyoruz? tartışmaları sürmekteydi. Bir grup tartışmacı işlevin her değişiminin organın değişimine sebep olduğunu iddia ederler. Onlara göre ilk insanlar toplamacılıktan tarıma geçerken, vücut, el ve iskelet yapılarında değişime uğramışlardır.
Bu tartışmanın “sanat”a uyarlaması ise; biçimin nasıl oluşturulacağı, biçime nasıl işlev kazandırılacağından  daha önem kazanmasıdır. Biçimi oluşturan dizimsel kavramlar daha önemli yer tutmaya başlamıştır. Oganizmanın kendi kendini yaratmanın ötesinde genel bir görünümü vardır... organizma yalnızca kendi sürekliliği için yaşamaktadır. Bu Eisenstein’in hayranlık duyduğu ve bir hayat prensibi haline getirdiği bir görünümdür. Eisenstein, gençliğinin radikal “Yapısalcılık fikirleri”ni “organik kuram” geleneğinin fikirleriyle doğal bir potada eritmeye çalışmıştır. Eisenstein, toplamın ayrımlaştırılmış parçaları kendiliklerinden verili gibi durmasına karşıdır.(-bağımsız fenomenler gibi... )Tıpkı pastırmada yağlı ve etli kısımlar gibi ayrı ayrı... eleştirdiği Griffith’in filmlerindeki gibi zenginler-yoksullar, iyiler-kötüler, siyahlar-beyazlar... vs.vb....
Eisenstein’a göre iyi kurgu-montaj  ile sadece sahneler birbirine bağlanmaz, aynı zamanda izleyicinin hislerini istenilen yöne çekilebililir ve seyirci kitlesini heyecanlandırılabilir.Yani  “Organik sanat eseri”, “yapılmış bir şey” olduğu gerçeğini fark edilmez hale getirmeye  çalışır ya da getirir.

Peter Bürger ise “Avangard Kuramı”, “Theory of the avant garde” kitabında  montajla oluşturulan organik olmayan sanat yapıtını, organik sanat formlarıyla karşılaştırarak farklı açılımlara ulaşmıştır:
“Organik sanat eseri sözdizimsel yapı örüntüsüne göre inşa edilmiştir; tekil parçalar ile bütün, diyalektik bir birlik oluşturur. Organik esere ilişkin doğru bir okuma: parçalar ancak eserin bütününden, bütün de parçalardan yola çıkılarak anlaşılır. Yani, bütünün önceden kavranması, parçaların kavranmasına hem rehberlik eder hem de o kavrayışla düzeltilir. Bu alımlama tipinin en temel önkoşulu, tek tek parçaların anlamı arasında zorunlu bir uyum olduğunun varsayılmasıdır. Organik olmayan eser bu önkoşulu geçersiz kılar organik eserle arasındaki belirleyici fark da budur. Parçalar, kendisine tabi oldukları bütünden “bağımsızlaşırlar”; artık o bütünün zorunlu unsurları değildirler. Bu, parçaların artık zorunluluktan yoksun olduğu anlamına gelir.” der. Rastlantı ve montaj, hiçbir zaman anlaşılamayacak bir anlamı içermesi yönüyle avangard sanat eserine eklenir. böylece avangard, organik(simgesel) sanat eseri karşısına organik olmayan(alegorik) sanatı koyar.
Avangard sanat eserinde bütünü oluşturan parçalar, çok daha büyük bir özerkliğe sahiptir. Çünkü klasist, malzemeyi anlamlı parçalar olarak görürken avangardist, malzemeyi anlam yükleyebileceği, dönüştürebileceği boş bir gösterge olarak görür. dolayısıyla avangard sanatta, “bütünlüklü” bir eserden kısıtlı bir anlamda söz edilebilir, ki bu da organik olmayan sanatın önemli bir göstergesidir... Nerden nerelere geliyoruz! Parça parça iyi olmasını beklediğim film umarım bütün olarak da iyidir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder