Fotoğraf: Cüneyt Gök-2008
Kağıt toplayarak geçiriyorlardı günlerinin yarı ayık saatlerini. “Her akşam votka, rakı ve şarap”… Çok uzağa gitmeden, fazla lüks aramadan; hemen Yenikapı tren istasyonunun arka sokağında, “Alboyacılar sokak”ta, topladıkları kağıtların çuvallarına dayanmış...
“Daha bir gece evvel üç kişi 10 tane votka içtik”diyordu içlerinden biri.
-Dur bir tek şarap atayım…
Konuşmanın arasında çay bardağı birkaç kez daha dolup “ fon dip” oldu.
Ötekisi;gözleri kan çanağı ve altları torbalanmış, dişinin verdiği ağrıyla bizim konuşmalarımızı zorlukla dinliyordu.
Tahsin Düzyol arkadaşının çok güzel yağlı boya, badana yaptığını, sanatkar olduğunu vurgulama gereği duydu birden ...sonra söz sanatkar arkadaşa geldi.
Parasızlıktan dişine kendi müdahele yaptığını bu yüzden de mikrop kaptığını anlattı.
Tahsin yine söze karıştı:
-Aslında parası şimdi yok ama alacakları çok…sanatçıdır kendisi ama biraz içmeyi sever benim gibi… onun için iyi anlaşıyoruz.…aslında insanları olduğu gibi kabul etmek lazım…
…hem Hz. Mevlana ne demiş:gel ne olusan ol gel, ister ayyaş ister berduş ol…yine de gel…
Bir an durup gülümsedi .“Bir hikayem var” dedi… “dinler misin!”
...
-İşte… öylesine bir akşam kafayı çekip kendine gelince “çağrıya kulak veren” adam Kumkapı Kilisesi’ne gitti. O büyük kapının karanlığa açılan koridorlarından birinde gideceği yolu seçmeye çalışıyordu. Saat epey ilerlemişti. Koridorda hangi yönden geldiği belli olmayan, sonradan ihtiyar bir rahibenin olduğunu anlayacağı ayak sesleri yankılanıyordu. Birden ayak sesleri durdu . İhtiyar rahibenin soluğu ensesindeydi… Rahibe ona ne istediğini sordu. Adam “papazı bulmak” istediğini söyledi. Rahibe papazın orada olmadığını söylese de adam ısrarla papazı bulması gerektiğini yineledi.
Rahibe sordu: “peki neden bu saatte?”
Adam- 41 senedir Müslüman’ım…15 dakikalığına Hıristiyan olmak istiyorum…hemen şimdi!
Anlatıcı sustu kaldı. Devam etmedi.
Eee !dedim bu bir fıkramıydı yani! Bitti mi !?
Tahsin -yaa …şimdi orasını karıştırma… Bak biz buradayız Kumkapı Kilisesi de biraz yürüdün mü karşına çıkar . Önemli olan nereden yola çıktığın değil nereye varmak istediğin…
Yani anlayacağın her şeyi kabullenip oturacağına aklının yettiğince sorgulamalısın.
Dişinin ağrısından konuşamayan arkadaşı kafa sallayarak Tahsin’i onayladı.Biz Tahsin’le konuşmaya devam ederken bakkaldan on tane “Gripin”alıp geldi…şarapla birlikte hepsini yuttu . “Yarasın” dedik!
Herkes bir şeylerin peşine düşmüştür ya da düşebilir…arayış bulmakla sonuçlanınca “bulunan” bulan kişiyi ne kadar mutlu eder bir düşünün; hele hele hayatımızda bize sunulanların ötesindeki gerçeklerle yüzleşirsek neler olur? Yıllarca baba dediğin kişi gerçek baban olmayabilir, sevdiğin kişi aslında seni değil paranı seviyor olabilir, sabahtan akşama ağır işlerde çalışıp karnını doyuracak parayı ancak kazanıyor olabilirsin, sigara hiç içmemiş olsan da akciğer kanserinden ölebilirsin, ev sahibi olmak istiyorsan 35 sene boyunca kazandığın paraya hiç dokunmadan biriktirmen gerekebilir, 35 sene içinde beklenen İstanbul depreminde evin tepene yıkılabilir-yüzde doksan -çocuklarının seni hastalığında, ihtiyarladığında unutup gidebilir, küresel ısınma yüzünden içecek su bulamayabilirsin mesela… Bu kadarını düşünmek bile yetti!
İnce belli çay bardağını şarapla doldurup vurdum dibine…fondip…
-Yarasın!
... Yarasın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder