23 Mart 2017 Perşembe

"Pasajlardan AVM'lere...Walter Amcamın Anısına



Walter Benjamin'in "Pasajlar"ından bahsedildiğini ilk duyduğum yıllarda en iyi bildiğim, sık sık uğradığım yer çiçek pasajıydı. O yıllarda tam bir flanördüm(avare ve gezgindim yani). Oradan oraya dolaşır, defterleri yazı, şiir ve fikirlerimle doldurur. Bolca kitap, alkol ve kahve tüketir, insanları gözler, sohbet ederdim. Sonra geriye dönüp bir baktım ki ne Beyoğlu eski Beyoğlu ne de İstanbul eski görünümü ve tadında. Değişimin değirmen taşı altında öğüttüğü yüreklerden biriydi artık yüreğim. Hoş zaten gezip tozacak, avarelik edecek ne zaman ne de ruh kalmıştı!Benjamin'i biraz incelemeye başladığımda tıpkı onun gibi ıvır zıvır nesneler, hikayeler topladığımı ve bu devrin adamı olmadığımı bir kez daha anladım. 

Şimdi gelelim şu pasaj meselesine;
Pasaj,yazınsal bir yapıttan ya da herhangi bir yazıdan alınan parça o ve aynı zamanda  "içinde dükkânlar bulunan, genellikle üzeri kapalı ve her iki yanı sokağa, caddeye açılan çarşı" anlamını da taşıyor; yani Benjamin amca için bir taşla iki kuş! 
Kelime fransızca "passages": "geçişler" her iki yanı sokağa, caddeye açılan, geçiş sağlayan anlamıyla zaten açılımı yapıyor da Benjamin amca için neler ifade etmiş onu anlamaya çalışalım.( Bu arada çeşitli zamanlarda kitabın içinde yer alan yazılarla karşılaştım ve parça parça da olsa okudum.  Yıllar sonra Susan Buck Morss'in "Görmenin Diyalektiği- Walter Benjamin ve Pasajlar Projesi kitabıyla yeniden bu konuyla karşı karşıyaydım ve artık yüzleşmem gerekiyordu).
En başında çok kısa ve öz cevaplarsak:
Benjamin'in içinde bulunduğu zaman dilimi değişimin, yaşamın hızlandığı ve her şeyin karışık bir durumda olduğu bir dönemdi ve o arada kalıyor; arada kaldığı şeylerin adına ise "pasajlar" diyordu...
"Arada kalan şeyler hayata geçişleri sağlar..."
“Benjamin’in ilk notları projenin temalarının büyük kısmının kısaltılmış tarzda ifade edildiği yorum parçalarıdır. Bu bir araya getirilmiş parçaların belli bir düzeni yoktur: pasajlar, moda, can sıkıntısı, kitsch, hatıralık eşyalar, mum figürler, gaz lambaları, panoramalar, demir konstrüksiyon, fotoğraflar, fahişelik, Jugendstil (yeni tarz), avareler (flâneur), koleksiyoncular, kumar, sokaklar, eşya kutu ve kılıfları, alışveriş merkezleri, metrolar, demiryolları, sokak levhaları, perspektif, aynalar, yer altı mezarları, iç mekânlar, hava durumu, dünya fuarları, anayollar, mimari, haşhaş, Marx, Haussmann, Saint-Simon, Grandville, Wiertz, Redon, Sue, Baudelaire, Proust, Merkezi yöntemsel kavramlar da mevcuttur notlarda: rüya imgesi, rüya evi, rüya kolektifi, kök-tarih, tanıma’nın şimdisi, diyalektik imge.” (s. 50-51)Susan Buck- Morss'in "Görmenin Diyalektiği- Walter Benjamin ve Pasajlar Projesi
...Bu bir çuval materyal listesi sürrealistlerin hem nesnel hem de hayal olarak gördükleri kent olgularına olan hayranlığını gösteriyordu. Benjamin, "Pasajlar"da kent kültürlerinin oluşumunu incelemek istiyordu ama onun dünyası pek sağlıklı bir ortamda değildi...İnsanlar sürekli değişim içinde olan metropolleri büyülü buluyorlardı; hala da bulanlar var!Burada yaşamak benim için ise tam bir işkenceye dönüştü. 


Stil devrimi:
Soldakiler-Kadife döşemeli koltuk, August Kitschelt,Viyana,1851
ve çalışma masası,C.F.Grubb,Banbury,İngiltere,1851
Sağdakiler-Çelik borulu sandalye, Marcel Breuer, Bauhaus, 1928 ve sökülüp takılabilir sandalye, Josef Albers, Bauhaus, 1929

“Pasajlar şunu savunur: Kapitalizm çağını biçimci “modernizm”ve tarihsel açıdan eklektik “postmodernizm” diye ikiye ayırmak  bir anlam ifade etmez,çünkü bu eğilimler zaten sınai kültürün  başından beri var olmuştur. Paradoksal dinamikler olan yenilikve tekrar, basit bir biçimde kendilerini yeniden tekrar ederler. Modernizm ve postmodernizm kronolojik çağlar değil, sanat ile teknoloji arasında yüzyıla yayılan mücadeledeki siyasal konumlardır. Nasıl ki modernizm toplumsal işlevle estetik biçimin uzlaşmasını öngörerek ütopyacı özlemi ifade ediyorsa, postmodernizm de bunların özdeş olmadığını kabullenir ve fanteziyi canlı tutar. Dolayısıyla her iki konum da ancak kısmi bir hakikati temsil eder; meta toplumunun çelişkileri aşılmadığı sürece bunların her biri “yeniden” ortaya çıkacaklardır.” diyor Walter Benjamin. (s. 387)Susan Buck- Morss'in "Görmenin Diyalektiği- Walter Benjamin ve Pasajlar Projesi
20 yüzyılın Marxist geleneği içinde en önemli kültür kuramcısı Pasajlar"ı 1927 yılında Paris'te sürgündeyken kaleme almaya başlamış ama bitirememiştir... 1940'ın 25 Eylül akşamı o morfin haplarını içip intihar edene kadar derin düşünen, kapsamlı araştıran özgün yazılar üreten bir üstad, tefekkür eden melankolik bir adamdı...Toplayıcılık yapardı...Anılar, el yazmaları, fotoğraf ve eşyalar tıpkı benim gibi... Toplayıcılık tutkusu da bir devrimcinin tutkusuna benzetilebilir. Daha iyi bir dünyada yaşama dileği ile nesneleri değişim ve kullanım değerlerinden kurtarmayı arzulamak...Bu arzuyu son günüme kadar hiç yitirmeden yaşamak istiyorum. Sadece bu arzu beni heyecanlandırıp hayata bağlıyor.

Bir pasajdan geçer gibi geçerek, bir kapıdan, bir çıkıştan diğerine geçişi sağlayarak "Pasajlar" ile tarih temellerini şimdiki zamanda-güncel zamanda bulacak, onun yaklaşımıyla tarih, geçmişin yıkıntılarından kurtulacak, geleceğe yöneltecekti...


Felaket kavramını tarih vizyonunun merkezine koyarak; gözlemlerinin sonucunu "ilerleme felakettir, felaket ilerlemedir. Felaket tarihin sürekliliğidir" notlarını düşmüş!
Walter Benjamin Pasajlar’da 19. yüzyıldan itibaren yükselen modernizmi ve kentin yeni çehresiyle kentlilerin ilişkilerini irdelerken bu ve benzeri sorulara yanıt aramıştır. Şu an artık yanıt aramaya gerek yok; zira bulduğunuz yanıtlar sizi artık ve asla mutlu etmeyecek. Yok olup giden yaşamın güzelliklerine her gün yenilerinin eklenmesini görmek kimi mutlu eder?

Şu an değerleri koruma, insanları"anlama" zamanı değil! Şu an yok etme, dayatma ve çirkinleştirme zamanı. Estetiği eklektik bir karmaşada silip yok etme zamanı...Zavallı İstanbul'um!
Aşağıda Taksim Gezi Parkı-Topçu Kışlası'nın(1780) eski hali ve yapılması düşünülen, tartışma yaratan, 28 mayıs 2013 tarihinde durdurulan AVM'li, rezidanslı proje... 

















İstanbul’da da dönemin ruhuna uygun olarak iki sokağı birbirine bağlayan bu pasajlar Türkiye’nin de ilk alışveriş merkezleriydi aslında. Ama bugün bildiğimiz AVM’lerden on kat daha sıcak ve samimiydiler.İnsanın kendini insan gibi hissettiği, vakit geçirmekten haz aldığı yerlerdi. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü kıtalara ithafen Anadolu Pasajı, Rumeli Pasajı, Afrika Pasajı gibi isimler verilen yapılar ve Hazzopulo pasajı, Atlas Pasajı, Aznavur Pasajı, Halep ve Elhamra, Çiçek Pasajı...Hepsinin hikayesi farklı. İstanbul'da yaşayan bir çok kişinin bu mekanlarla ilgili mutlak bir anısı vardır. Örneğin tarihin tozlu sayfalarından birinde, Elhamra Sinemasında Charlie Chaplin’in ünlü Modern Zamanlar’ını izleme şerefine ulaşmış kişileri düşününce tüylerim diken diken oluyor! 
Ben de bir çok anı biriktirdim bu mekanlarda. Dükkanlar, sinemalar, tiyatrolar...hepsi değişime yenik düşüyor. Pasajlar bir bir ruhunu kaybediyor. AVM'lere devrediyor yerlerini. Zamanın yavaş aktığı geçmiş yerini koşuşturan, nereye doğru ve ne amaçla koşuşturduğunu bilmeyen yığınlara; çılgın bir akışa ve tüketime bırakıyor.
















Statik elektrikle yükleniyoruz AVM'lerde, insanlıktan uzak, tüketirken tükeniyoruz yığınlarla birlikte...tıkılıp kalıyoruz içeri, yönümüzü, yolumuzu seçemiyor, çıkışa, yürüyen merdivenlere ulaşıncaya kadar bütün katı dolaştırılıyoruz...
Mağazaların kasalarında uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalıyoruz...çünkü artık çok kalabalığız ...çünkü artık çekirge sürüsü gibiyiz! Tüketerek mutlu olmaya çalışıyoruz...mutlu olamıyoruz ve ne yazık ki olamayacağız eskisi gibi...

... "ilerleme felakettir, felaket ilerlemedir. Felaket tarihin sürekliliğidir" 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder