Araştırmacıların bir bölümü evrimin ilk sürecinde beri genlerimize işleyen bir bilginin mavi renk olmasının denizde yaşayan hayvanların ortak olarak gördükleri gezegenin en yaygın rengin mavi olmasına bağlıyor.... Bebeklerin çoğunun ilk doğduğu anda gözlerinin mavi olması,anne karnında bebekleri sarmalayan jellerden birinin de yine mavi olarak tanımlanması da diğer iki ilginç yan!
İki gözün ayrı ayrı renk tecrübeleri yaşayarak gelişmesi sonucunda sosyal hayatımızda bazı renkler konusunda görüş ayrılığına düşeriz. Bir kişi maviye daha duyarlı gözlere sahipken, diğer gözün referans renginin yeşil olması görülen rengin mavi mi, yeşil mi yoksa türkuaz mı olduğu konusunda ayrılığa düşmesine neden olabilir ve bu ayrılığa düşme sıklaştıkça kişi kendini renk körü olarak hissedebilir... Gözlerimizin renk repertuarını genişletmek bu gibi sorunların yaşanmasını engelleyecektir ama bu "repertuar"ı genişletmek bazı durumlarda mümkün olmayabilir; zira yaşanan coğrafya bu repertuarın sınırlarının belirleyicisidir.
Namibya'da Himba kabilesi Avrupa coğrafyasında yaşayan ülkelerdeki insanların aksine yeşilin bir yeşil tonlarını görebildikleri kanıtlayan araştırmalar bunun ispatıdır... Yeşil renge karşı bu duyarlılık kabilenin yaşadığı coğrafyada ormanlık alanlar ve yeşilin farklı tonlarında ağaçlar olması sonucunda gelişmiş... Coğrafya ve çevre koşullar insanın yaşadığı çevre estetik-sanat anlayışını mutlak surette etkiler. Çölde yaşayanların evleri çöl toprağının renginde iken içleri rengarenk, tam tersi çok yeşili ve rengi olan coğrafyalarda ise evlerin içi oldukça sade ve renksiz olabilir…
Renkleri görebilmemizi etkileyen diğer bir unsur ise "dil" dir. Kullandığımız dilin içinde renkler için olabildiğince çok tanımlama olması o renkleri görselleştirebilmemize ve görüp ayrıt etmemize katkı sağlıyor.
Bu tanımlamaların azlığı o renklerin unutulmasına neden olmakta! Oysa dilimizdeki baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, kavuniçi, narçiçeği, ördekbaşı, , tavşankanı, vişneçürüğü, yavru ağzı, kemik rengi gibi renk tanımlamaları gerçekten tonlar arasındaki farkı görebilen ama ifade edemeyenlere yardım edecek bir rol üstleniyor. Bir çocuğun kelimeleri yeni öğrendiği dönemde bazı nesnelerin renklerini yanlış ifade etmesi de henüz dil ve dilbilgisi kurallarını öğrenmediği için... Gözlerden gelen bilgiyi hangi kelimeyle eşleştirmesi gerektiği konusunda yaşadığı kararsızlık çelişki yaşamasına ve yanlış cevaplamasına yol açabiliyor....
Kırmızı rengin dikkat çekiciliği gözün ona olan yabancılığından kaynaklanmakta...
Yani hayatımızın, yaşam alanlarımızın içinde doğal ya da yapay olarak o renk ne kadar yer alıyorsa o renge karşı duyarlılığımız da buna bağlı değişip gelişiyor... Çok şanslıyız bu kadar renk ve o renklerin tonlarıyla bezenmiş dünyayı algılayabildiğimiz ölçü ne olursa olsun; bir çok hayvanın dünyasında ne yazık ki renk yok!
HAYATTAN RENGİ ALIN; GERİ NEYİ KALIR Kİ?! Sloganı bana "Color key" daha doğru değişiyle "choroma key" i çağrıştırdı... Bu teknik genel olarak, görüntüde yok ederek yerine başka bir görüntü giydireceğiniz rengi fon olarak seçme prensibine ve fon olarak seçilmiş bu mavi veya yeşili-eşit şekilde aydınlatılmış arka plan-ın önünde bulunan bir kişi veya nesnenin, başka bir video görüntüsü veya resim üzerine bindirilmesi esasına dayanır... Greenbox,bluebox... Bu teknik (İlk olarak Larry Butler tarafından 1940 yılında çekilmiş Bağdat Hırsızı (The Thief of Bagdad) filminde kullanılmış)...
"ÖNCESİ" VE "SONRASI" aşağıdaki "Mimoza" 2010- Kısa filmimden fotoğraflar için kullanmak istediğim bu iki kelime bugünlerde bir reklam ile beynimin derinliklerine işlemiş; "Ayak detoks bandı"... Bu bant ile dahi hayatın renkleriyle yüzleşiyor ve şaşırıyoruz bir kez daha!!!!!!!! Hayatımızı renklendiriyor!
Toksinleri vücuttan atarken bile beklenmedik tuhaf oluşumlar ve renklerle yüzleşiyoruz...Reklamda Tv de sürekli "öncesi" ve "sonrası"nı sözlü ve görsel olarak defalarca tekrarlıyor, ayaktan, ayak tabanından "iğrenç" renkler çıkıyor!...
Bahar geldiğinde tüm insanların doğada olduğu gibi bir yenilenme içine girdiğini, yaşamımızdaki renk "skala"sının da genişlediğini söylemek mümkün...
"DYO HAYAT SANA YENİLE DİYO?" sloganı ile bu yenilenmeye gönderme yaparken ses benzerliğini kullanmış...
Dildeki bu ses benzerlikleri çağrışımlar yoluyla hayatımızı renklendiriyor!
Ben de zaman zaman birinin sözünü hatırlatmak için "Christian Dior ne diyor" cümlesini, yaptığım bir iş içime sindiğinde "Sindirella" gibi yakış-yapıştırmaları kullanırım... Biraz Ferhat Şensoy'un "Her ihtimale karşı" "Kadıköy"üne ya da "işteyim yani burada!" repliğine benzer, Levent Kırca'nın " skeçlerindeki "Can boğazdan gelir"-"Can nereden böyle Sarıyer'den mi?" repliklerini andırır biçimde...Dildeki bu tarz küçük oyunlar hayatı renklendiriyor işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder