Görmek varlığını kabullenmektir, onaylamadır,
bilmektir… Görmek, inanmak, şaşırmak,
etkilenmek, mutlu ya da huzursuz olmaktır… Bazen hayal kırıklığına uğramaktır… Olumsuz
her şeye rağmen vazgeçilmez olandır görmek… Kafanızda canlandırdığınızı
bulamamak, hayal ettiğinizin dışında bir şeyle yüzleşmektir.
Görmek
yüzleşmektir. Birçok sıfat, fiil ve deyim görme üzerinedir, birçok duygu görme
ile ilişkilidir…
Görme söylemenin diğer yüzüdür madalyonda… görme artık karşılaştırma
ve tüketim toplumu içinde “isteme” ile iç içedir; görürsen istersin... Görerek
yargılarda bulunuruz, kararlar veririz, yakıştırmalar yaparız.
Görsel kültür içinde nesnelerin bir takım toplumsal grupların ilgi alanlarını, sosyal sınıf ve yaşam biçimlerini belirleyici
görevleri de vardır. Giyim tarzından, eşyalara, duvar renklerinden, perde
desenlerine kadar bunu görebiliriz. Yanlış hatırlamıyorsam; Fildişi
sahillerinde ya da Moritanya’da konserve balık desenli günlük kıyafetleri
taşıyan insanlara bakıp “balığın” yaşamlarının içine ne kadar işlediğini
konserve ile de sanayileşme ve kapitalizmin tüketim toplumlarının yaşam
biçimlerini nasıl şekillendirip değiştirdiğini rahatlıkla görebiliriz.
“Gününü göreceksin!”, “Tünelin sonunda ışığı
göreceksin”, “Gemliğe doğru denizi göreceksin”…
Görme bakışla ilgilidir ve bakışımızın
sınırları hayallerimizinde sınırlarını çizer neredeyse… Bakışımızın bir görüş
sınırı, açısı vardır; bu bir takım fizyolojik özelliklere bağlıdır. Diğer
taraftan bakışı belirleyen önyargı, beklenti, zihniyet, inanç işin psikolojik algı
kısmını etkiler… Psikolojimizin; değişen ruh halimiz, “mod”umuz etkisiyle, algı
açıklığımız doğrultusunda, toplumun değer yargılarının doğrultusunda bakar,
görür, daha önceki görsel birikimlerimiz yardımıyla ilişkilendirme,
karşılaştırma yaparız… bu yüzden hiç bir bakış bağımsız ve özgür değildir
aslında!
Mobilyaları ve mimari yapıları, binaları
insanlarla özdeşleştirme geleneği nerdeyse Antik dönemde Romalı yazar Vitruvius
ile başlar… Vitruvius, Yunan mitolojisinden İnsan ve Tanrı arketiplerini klasik
üslubun üç temel kolu ile eşleştirir; Dor sütunu, kaslı kahraman Herkül’ü düz
ve kalın hatlarıyla, İyon sütunu, süslü başlığı ve kaidesiyle vurdumduymaz orta
yaşlı tanrıça Hera’yı ve Korint sütunu ise genç ve güzel tanrıça Afrodit’i
andırır…
Görsel kültür içinde görsel olan sadece görünen
şeyler değildir kuşkusuz… Görünen işlevsel ya da iletişimsel bir değeri
olandır… İnsanlar tarafından üretilmiş, meydana getirilmiş ve estetik amacı
olandır. Görsel kültür sayesinde toplumun görsel olarak yeniden üretilmesinde
kurumlar, nesneler, uygulamalar, değerler ve inançlar etken faktörlerdir. Tek
tanrılı dinler arasında Museviliğin görsel temsili yasaklaması da görsel olanın
güçlü olduğu düşünce ve inancına bir örnektir. Hristiyanlığın on emiri içinde
ikinci emir ile putperestliği, yontulmuş görüntüler ve benzerliklere ibadeti
yasaklaması imgeler ve benzerliklerle ilgili bir günahın diğer birçok şeyden
önde tutulduğunu gösteren başka bir örnektir.
“Sanat, din, siyaset ve tarım temelde evrenin
sihirsel bir yorumunda kaynaşıp gizlenmişlerdi. Sanatın toplumsal işlevi ile
dinin toplumsal işlevi, imge oluşturmada, dansta ve dinsel törenin tanrı
vergisi gücünde birbirlerine bağlıydı” diyor Ken Bayness…