28 Şubat 2013 Perşembe

tüm öğrencilerime...

binlerce insan yürüyor önümde
kafalarında binlerce fikirle
varacakları hedefe kilitlenmiş
güdümlü mermiler gibi
görmeden yürüyorlar bazen
ayaklara basarak
omuzları çarparak
bir biri önüne çıkmadan
yürümek zor iş dostum
bu kalabalığın içinde...
nereden yola çıktığın, nereye varacağın
hepsi önemli her yolculukta
gideceğin yeri bilmense en güzeli
iyi bir okul, iyi bir iş , iyi bir ev
olsun isterim
her biriniz için
ben plan yapmadan
attım kendimi
bumerang dönmedi geri
anahtarı çevirip göbeğinde
açınca kapıları
bırakamıyorsun dışarıda
eskileri
içeride yeni düşüncelere de
yer açmalı...
binlerce insan yürüyor önümde
bir kaç tanesi benim öğrencilerim olmalı!

*Geride bırakmak zorunda kaldığım tüm değerli öğrencilerime sevgiler ve başarılar
yeni öğrencilerime de en içten selamlar...yola devam...

yazan daha iyi bilir!


                            Hem "ekonomik", hem "komik"!




Önce tabut gibi dedim ama tavan yüksekliği de var hani!..köpek evi kadar insan evi bile olabilecek boyutta;
o yüzden yazmış yazıyı yazan...yoksa hepimiz, herkesin hayvanları sevdiğini biliyoruz!




Gelelim 1+1 daireye...havadar, deniz manzaralı ve en önemlisi dikkat çekici ve canlı bir "sarı"...herkesin sahip olmak isteyeceği bir daire...küçük bir tadilat işi dışında çöpsüz üzüm!..aynı tonda bir sarıyla yazıyı kapamak lazım...isim yanlış anlaşılmasın!..

26 Şubat 2013 Salı

"kültablam" ın hem kendine, hem de dostlarına şiiri!..




Ucundaki kül
düşünce
fark etmez
sanırsın
içime
ha "sigara"
ha "cigara"
oysa
alt üst olur tüm dengeler
bilirim icabında!..
"biraz kül biraz duman"
misali
düşebilir
kül içeri
izmarit de
dışarı yani...
hemen
üzülme!
çok zaman almaz
çarçabuk
doluveririm
düşüncelerin
yükünü taşıyan
onca
izmaritle...
anlarsın
alt üst olmuştur
tüm dengeler
bazı "hane"lerde yine...
bir kaç kadehten sonra
ya methiye düzerler
ya da yıkarlar
tüm dünyanı başına
meyhanede...
porselenden en zarifi de olsan
kromajlı, jan janlısı
kristal,  ya da camdan
bir gün sen de
benim gibi
binlerce düşünceyle
karar
kararacaksan
...
bazen sıcak arkadaşlar
dumanlı başlar
gelir yanıma
kısa süreli aşklar...
ne güdükler
"puro", "kıro"
ve  sarmalar
"filtresiz"ler
uzun  ince bacaklılar...
kül düşünce
içime
alt üst olur tüm dengeler
bilirim
haa!..bir de
boş olunca da
adamı
huzursuz ederim!..
...
neler gördüm!
ne iddialı koğuş arkadaşları
can düşmanları
ne iyi huylu komşular...
her tarafta bir söylenti var!
bu gün "af"çıkacakmış!
tüm kül tablaları
boşalacakmış!


Not: Yaşayan bir şiir oldu; zira iki gündür onlarca kez değiştirdim durdum!

23 Şubat 2013 Cumartesi

tüm "çeyrek kala"lar, "çeyrek geçe ve buçuklar"...



















tüm "çeyrek kala"lar
çeyrek geçe
ve buçuklar...
içimde kopar fırtınalar
umutlan sen yine de !
ama
zaman
yalanlayabilir her şeyi
seni de...
sahipsiz kediler
ürkek uykularında
kaldırım taşlarının
soğuk gülüşünü görür...
şehir çöplüklerine
hiç tanımadığın birilerinin leşi serilir
sen o zaman  bir ağla!
iyi gelir derler
gülemedikten sonra
rüzgar kurutur gözyaşlarını
çabucak
açar sana
şişeler
ilaçlar
ve
yan etkileri kucak...
budanmış ağaçlardan
yeni sürgünler
ayakları üstünde
sürüngenler...
"buddha geçer"!
karanlık gecelerde
yine de
aydınlık düşüncelerin olsun
ama üfleyip
fitiline
mum edebilirler seni
ister sev!
ister söv!
işte böyle dünya...
tüm "çeyrek kala"lar, "çeyrek geçe ve buçuklar"da...
ama saat başlarında da sorun yok sanma!


22 Şubat 2013 Cuma

zaman zaman...




















titreşen yaprakların
gölgesine sığındım
sigaramın dumanına...
yüzümü saklamak için
değildi belki ama
gözlerimi ellerimle kapadım...
yine yapamadım
bakmadan parmak aralarımdan...
görmeden yaşayamam dedim
gözlerimin önünde
ölüm bile olsa...
söylemeden
duramam
aklımın fırıldaklarında
dönüp duranları
parmak ucuma konanları
her zaman olmasa da
zaman zaman...

Yedikule-öğleden sonra...

21 Şubat 2013 Perşembe

bir gün, bir gün, bugün!




















bir gün bir arkadaşım bir resmimi çizmişti
kucağımda bir kedi
bir başka gün
güzel bir insan manzarası çekmiştim
boş da olsa onu sevdiği içki şişelerinden birine hapsetmiştim
bir gün pencereden dışarı bakmıştım
sağanak sırılsıklam etmişti içimi
bir gün arkadaşım
oyuncağımı kırdı diye burnumun direği sızlamış
ama ağlamamıştım
ertesi gün de oyuncağı onarmıştım
bir gün dedem öldü
söylemediler
seyahatte dediler
bir gün araba çarptı ölmedim
araba beni aldı
ön koltukta başka bir genç vardı
eli yukarıda
üzerinde kan ve bir kaç eksik parmak
belli ki tornadan ya da hızardan
onu hastahaneye yetiştirirken
ters yöne girmişti
mercedesli patron
bana çarpan ...
aşk acısı...
ona da sıra geldi
yüreğimde
birden fazla yama
kanayan
kabuklar kendiliğinden kuruyup düşmedi
dizlerimden
benim düştüğüm  kadar
hep bir
hep biri yoldu
zaman geçiyordu
yürüyordum ha bire
bir gün
bir gün derken
...
bugün pencereden dışarı baktım  yine
cam , çerçeve
sokak, insanlar değimiş yine
şimdi çıkıp yeni bir fotoğraf çekmek yerine
bakacağım
şişedeki o hiç değişmemiş adama
ve sararmış resmime...

Not: Resmimi Korkut Arkadaşım 1988 yılında çizmişti...Şişedeki Adamın fotoğrafı da tahminen 1989...

13 Şubat 2013 Çarşamba

prozac

















yassı bir taş aradım
sektirmek için
şehrin göbeğinde
mazgallara sıkışan topuklarını kurtardım
ayakkabıların
yürüdükçe
izmaritleri saydım
ipe sapa gelmez düşünceleri
düşürdüm
delik ceplerimden
yürüdükçe
köşeye çömeldim sonra
sırtımı köprüye yaslayıp
denizi dinledim
gıcırdayan dubaların koynunda
topal bir güvercin kondu yanıma
paylaştık güneşi
o benim gözlerimde
ben onun boynunun
yanar döner renklerinde
zaman nasılda geçmiş
hiç olmadığı kadar dingin
ve bir o kadar da
"ben" yine eski benim!

12 Şubat 2013 Salı

ökse...




ve, veya, ile, ama, de (da) , ancak, belki, çünkü, eğer, hâlbuki, hem ... 
hiç değilse, ise, ki, lâkin, meğer, nasıl ki, ne ... 
öyle, öyle ki, sanki, şu var ki, tâ, üstelik, yahut, yalnız, yani, yoksa, zira....



nasıl bir bağlaç seçsem! 
"ve"yi seçsem
ya da "ile"yi
kimseyi koymadan yanıma
bağlamaktan çok ayırıyor her kelimeyi...
güneşte tozlar dans ediyor
ters ışıkta siluetim...
sahte peygamberler
sahte gülüşlerin sarhoşluğunda
tütsülenmiş kafalar
titretiyor yaprağı yavaş yavaş
rüzgar
öksedeki kuş...
hala büyüyor
yalnızlığım gibi
ölü ellerde tırnaklar..
toprağın altında
üstünde
çift şeritli yolda
kör solucanlar birbirine çarpıyor
düz taban yalnızlığım 
çıkıyor ezilmek için
otobana...
sabır?!. yine de sabır?!
sormaya devam ediyorum
umutla karışıp...
gerçek yalanla
sevgi nefretle
hayat 
devam ediyor
yine ökselemeye
yine örselemeye... 

3 Şubat 2013 Pazar

deniz ve altında 20.000 fersah


Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın
denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın...
Münir Nurettin'in sesinden bu parçayı dinlediğimde ruhumun köşesini sıyırıp geçen bir kurşun gibi gelmişti...ama o duyguyu şimdi tarif edebiliyorum...gerçekleri kavramak ve yaşanılanlardan ders çıkarmak bir yana o zaman daha çocuktum ve her çocuk gibi macera hikayeleri, romanları ve  filmleri ile hayal gücümü besliyordum...mecaz olarak denizin ortasında yelkensiz kalmanın ne demek olduğunu öğrenmeme daha çok vardı!...






"Fersah"ın ne olduğunu bilmeden; O dönem Jules Verne ile tanıştım...Hugo Gernsback ve H. G. Wells ile birlikte “Bilim kurgunun babası”olarak anılan Verne, "Denizler altında yirmi bin fersah"ı 1870 yılında yayınlamış... 


...bilim kurgu ve Denizler altında 20.000 fersah ile bu şekilde tanıştığımda "Nautilus" ve "Kaptan Nemo" ile de tanışmış oldum...Kaptan Nemo , özellikle Britanya İmparatorluğunun emparyalizmine duyduğu nefretle ve çok güçlü bir intikam isteği ile dolu olan dahi bir kişiliktir ...latincede "hiç kimse" anlamına gelmekte...yıllar sonra ulaşılan bir bilgi daha!..
Fersah: 12.000 adıma; yaklaşık 5.685 metreye ve 1 saatlik yola denk geldiği kabul edilen eski ölçü birimi...

20.000(fersah) x 5.685m = 113700000 metre! 
Kilometreye siz çevirin!
Deniz hep sürprizlerle doludur, yaşamın kaynağında  milyarlarca canlının gizem dolu dünyasına daha da gizem katacak olaylar çok sürükleyiciydi...Nemo,toplum yaşamından kopup kendine  içindeki her şeyi sodyumdan elde edilen elektrikle çalıştırdığı Nautilus'u inşaa etmişti...












Denizaltılarda bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı tekrar su yüzüne çıkar. Nautilus adı verilen bir deniz canlısı da aynı yöntemi kullanır. Nautilus'ün vücudunda 19 cm. çapında salyangoz kabuğu biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur...ve 4000 metreye rahatlıkla dalabilir... 


Kızıldeniz, Akdeniz, Atlantis, Güney kutbuna seyahatlerini ve maceralarını heyecan ile okudum...tam her şey bitti diye düşündüğümüz Nautilus'un Baltık Denizi'nde bir girdaba(Maelström’e )kapılıp denizin derinliklerinde kaybolduğunda Nemo'ya ve Nautilus'a ne olduğu anlaşılamamıştı  "Esrarlı Ada"  romanı Kaptan Nemo’nun ölmediği ortaya çıkardı sonra...










1954 yılında roman üçüncü kez sinemaya uyarlandı...
Kirk Douglas, Kanadalı usta zıpkıncı Ned Land'ı canlandırmıştı...




Daha önceki yazım (28 AĞUSTOS 2012 SALI-İki Fransız "Bayard" ve saatim)
de değindiğim gibi 1870 lerde yazılan bu şahaserin ilk baskısında illüstrasyonları Alphonse de Neuville ve Edouard Riou yapmış...

Yaşam sonsuz bir deniz ve her birimiz kendi gemimizin kaptanıyız...her sefer maceralarla dolu ve denizin altında-üstünde gidilecek çok yer, çıkılacak çok sefer var...rüzgarınız bol olsun!