“Dünya bilinç yoluyla bir şeye tam olarak sahip olmadan önce uzun süre o şeyin düşüne sahip olur.” Marx Amca...
Çok düşündüm dersem yalan olur...yo..yokk!.. aslında düşünmeden balıklama daldım yazmaya tıpkı doğmak gibi dünyaya!..birden bir güç beni dışarı itti; oysa ne kadar da sakin ve huzurlu oturuyordum öylece kordonumdan beslene beslene...doğum gecikmiş aslında hem de ters dönmüşüm...farkında değilim tabi anneme verdiğim acının...nereden bilebilirdim ki?!sonra o kör edici ışık, garip bir koku, serinlik, oksijen falan tüm vücuduna değip geçen, ciğerlerine dolan...hafif morarmış renkten pembeye dönmek kanlı-canlı ...doğmak hayata...koca bir şaplakla popoya ...ıngaaaa!..sonra meme, süt, mama vereni, sürekli sırıtıp şaklabanlık yapan karşındaki insanları tanımak; aile?!! önce her yediğin şeyin değişik tadı, sonra onların verdiği hazın ötesinde "gaz"ı...her yaş ile artan soru işaretleri ve ünlemlerle dolan boş bir harddisk hala dolmaya devam ediyordu; bir şeyleri silmesek yine de bu kadarını alabilir miydi? Sildim, sıkıştırdım, unuttum, unutturuldum...duma duma dum...baş ucuma koydum!Yıllar geçti gördüklerimi fotoğraflamaya başladım, güzel anların yanında şu an hayatta olmayanların fotoğrafları, gülümseyenlerle birlikte ağlayan ve somurtanlar...düşlerim vardı; hayallerim...hala var ama yarısı kayıp!..ergenlikte psikoloji gitmişti , fizyoloji berbat durumda... güvensizlik had safhada..o zamanlar romatizma tedavisi görüyordum ; kalp romatizmasına çevirmesin diye...Penadur vb...kortizonlu iğneler falan iki ilaç karışımı kalçamdan bacağımın içinde donarak girer saatlerce kaskatı kalırdı bacağım...her hafta kan tahlili falan, hem koldan, hem parmaktan...psikiyatr ve ilaçlarla ile o yıllarda tanıştım ilaçlar beni biçilmiş ot, saman balyası gibi yapınca 13 kilo almıştım ama ilaçları doktorun kafasına attıktan sonra; bir sene sonra koşa koşa 20 kilo vermiştim...Fellini'yi tanımdan önce de bir sirkte çalışmayı hayal ederdim!...Evden kaçıp kimsenin beni, benim kimseyi tanımadığım dünyalarda maceraların içinde geçen bir hayatın hayali; Okyanuslar ve Kaptan Cousteau...Calypso...
Şimdi Ağabeyim hasta! Sıskası çıktı ve acıları içinde iki büklüm kanepede...onun da düşleri vardı müzikle dolu, sinema ve edebiyatla bir dolu...şimdi gözlerinde sadece boş bakışlar ve isteksizlik...artık hiç bir düşü yok sanki...hepsini tüketmiş yaşamadan! O zaman bir kez daha anladım...hiç bir şeye sahip değiliz ve asla olamayacağız...düşler de yitip gidecek her şey gibi, bizim gibi bu sanal oyunda...son "level"...ve her şey unutulacak...gelecekte bir mitoloji olmayacak bizim hikayelerimizi anlatan!
*Kalypso, Homeros'a göre, deniz perisi ve Atlas'ın kızıdır.Odysseia'da anlatılan; Tanrıça Klypso, gemisi batan Odysseus'a aşık olur ve adasında onu bir süre alıkoyar.Malta olduğu sanılan bu adadaki esareti, Athena'nın Zeus'a yalvarması üzerine sona erer.Zeus tarafından Hermes, Kalypso'ya Zeus'un emrini iletir ve Kalypso Odysseus'u serbest bırakır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder