27 Ocak 2014 Pazartesi

Sürükle ve bırak!
















Sürükle ve bırak beni
dev parmak
sürükle ve bırak
"android" çıkmazlara
bilmem kaçıncı nesil işlemcilerle
sürükle "sanal"a...
virüslü
kanserli günlere
sürükle ve bırak
savaşın göbeğine
onursuz günlere
yalnız başıma bir kıyıya
bunca sene boşuna çürüttüğüm
dirseklerimin üzerine
titrek dizlerim üzerine...
vatan diyeceğim topraklar
üzerine
bırak!
çoğu zaman yoksul
yoklu günlere
bırak!
hatta
sadece bir şiir ile
beslenebilirim ben
hece hece
21 gramlık ruhunla
sürüklenmek
senin olmayan bir kimlik
ve gövdeyle
anılarla geçmişte...
sürüklenmek
kelimelerin dilsizliğinde
yapraklarla birlikte...
rüzgarla sürüklenmek
akıp giden nehirlerle
yer çekimsiz boşluklarda
yarı karanlık loşluklarda
sürüklenmek
caddelerden
kalabalıklarla birlikte...
sürüklenmek
ve bırakılmak
kalemle kağıdın üzerine
bozuk bir ekrandan içeri
ölü bir pikselin
karadeliğinden
ocaktan taşan sütten dışarı
düşüncelerde
hayallerin tükendiği yerde
rüyalarda  her gece...
şifresini bilmediğin bir kilitte
olasılıkların denizinde
dilini bilmediğin
hatta hiç  görmediğin
bir sevgilinin düşünde
sürüklenmek
ve  öylesine bırakılmak
bahtsız bir "bedevi" gibi
tanrının her günü
başka bir çöle
öylesine!...

26 Ocak 2014 Pazar

iki heykel, iki fotoğraf...


Güney Afrika'da geçtiğimiz aralık ayında hayatını kaybeden Nelson Mandela'nın anısına hükümet 9 metrelik bronzdan bir heykelini yaptırdı ve 16 aralıkta açılışı yapıldı... heykelde Mandela’nın kulağına bir tavşan yerleştirilmiş ve bu da tartışmalar yaratmıştı... hükümet sözcüsü, tavşanın kaldırılması istendiğini, bunun da  "heykele saygınlığını geri kazandırma" amaçlı olduğunu söylemiş!
Heykeltıraşların ise, eseri çok kısa bir süre içinde bitirmek zorunda olduklarından "telaşla" çalıştıklarını ve bu telaşı sembolize etmesi için heykelin kulağına "tavşan" figürünü ekledikleri söyleniyor...
Heykeltıraşların, tavşan figürünü seçmeleri, Güney Afrika’nın resmi dilleri arasında yer alan Afrikanca’da "telaş" kelimesinin aynı zamanda "tavşan" anlamına gelmesiymiş! Güney Afrika gazetesi Beeld’in haberine göre heykeltıraşlar Andre Prinsloo ve Ruhan Janse van Vuuren, hükümetin Mandela’nın heykeldeki kıyafetlerine imzalarını kazımalarına izin vermediği için tavşan yerleştirdiklerini söylemiş.
Prinsloo, küçük sembolün kulağa gizlendiğini söyleyip heykelden herhangi bir parçayı eksiltmediğini, görebilmek için çok uzun odaklı merceğe veya dürbüne ihtiyaç olduğunu ve kalıba şekil verilirken birçok kişinin heykeli yakından gördüğünü ama kimsenin  fark etmediğini ifade etmiş... 


Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan "İki Kıtaya Nazım Hikmet Köprüsü" heykeli, ünlü şairin 112. doğum gününde "Akatlar Sanatçılar Parkı"nda açıldı. Beşiktaş Belediyesi ile Nazım Hikmet Vakfı tarafından yaptırılan heykel,onun yıllarca içini kavuran memleket özlemini İstanbul halkına anlatacak! 
Heykel iki senelik çalışmanın ürünü; 3 parçadan oluşuyor. 70 ton Afyon mermeri çalışmalar sonunda 35 tona düştü. Boğaz'ın iki yakasından yükselen iki parça ortada birleşiyor. Bir kulağı Asya'da, gözü Avrupa'da gibi... saçları denizle karışıyor, İstanbul'la buluşuyor. Ortadan geçen deniz bir boğazı anımsatıyor. Bu deniz akan sudur ve kir tutmayacak"...
80 darbesinden bir kaç yıl önce Mehmet Aksoy, Berlin’de mermerden yaptığı Nâzım Hikmet heykelini Türkiye’ye sokmak isterken gümrükte  yakalanmış... Bir başka heykeli ise başında kasket bulunan bir köylü heykeli... O heykel de Lenin’e benzetilince polisler Aksoy’u, Lenin’i ve Nâzım Hikmet’i Gayrettepe’ye davet etmişler!
Usta heykeltıraş; Kars’ta yaptığı ‘İnsanlık Anıtı’ için “Yıkın bu ucubeyi” diyen Başbakan Erdoğan’ı, Buda heykellerini yıkan Taliban’la aynı tarih sayfalarında yer alacağı konusunda uyarmıştı. Ama bu çaba nafile oldu... Erdoğan da tarihe geçme fırsatını kaçırmadı bildiğiniz gibi. 
Yine balyozla tahrip edildi Can Yücel'in Anıt Mezarı...TBMM önündeki anıta da bir müdahele var. Birinci olarak seçilen eseri Kenan Evren görüyor... bir jüri üyesi Kenan Evren’e: “ Ne kadar güzel değil mi efendim? Bakın Kuvayi Milliye Destanı’ndan çıkmış gibi.” Diyor. O da “Anlamıştım komünist işi bu, onlar kalpak da sever zaten, kesinlikle yaptırmam” diyor. Sonra papyonlu  bir Atatürk heykeli konuyor!




Geçtiğimiz günlerde  öldü haberi üzerine güzel bir poz veren Ara hoca'nın böbrek yetmezliğinden tedavi gördüğü Memorial Hastanesinde kan değerleri düşmüş...diyalize de bu yüzden yoğun bakımda girmiş...



12 Ocak 2014 Pazar

"kısa"cık-Cemal Süreya


















Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
















Cemal Sürey(y)a( Geleneğe karşı olmasına rağmen geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle ikinci yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.) Gideli 24 yıl olmuş...9 ocak 1990!

2 Ocak 2014 Perşembe

"C Vitamini"








mutantlar
üç memeliler
ılımlılar libareller
inim inim
inleyen
yeşim yeşim
yeşiller
hastalıklı düşünceler
kan kırmızı bayraklarda
farklı farklı 
semboller
bir tarafında gökdelenler
şehrimin
diğer tarafında viraneler
yokuş aşağı Kasımpaşa
ağzı bozuk
iskorbütlü  kelimeler
aynı teraneler
üstü minare altı keraneler
bunun için 
İnsan-primatlar
bazı meyve yarasaları
ve 
hint domuzları
kuşburnu
taze acı biber
ve maydanoz yemeliler!