Babam İlhan Gök'ü kaybedeli tam bir hafta oldu. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir yatalak vaziyetteydi...son bir ayı da hastahanede geçti...ve sonunda 85 yaşında onu son yolculuğuna uğurladık.Onunla ilgili epey yazmış, sitem dolu cümleler etmiş ve her çocuk gibi ilgi beklemişim...Hepimiz her geçen gün başkalaşıyoruz. Büyüdükten sonra sanki hızla ölüme doğru koşuyoruz. Aynadaki yansımamıza yabancılaşıyoruz...daha çok konuşup daha az dinlenir oluyoruz.Şimdiki zamanı fiziken yaşar ve altında ezilirken geçmişin o büyülü anlarına takılıp kalıyoruz. o bozulmamış, saf imgeler bu güne sırtımızı döndürüyor. Yürek hep yaralı, örselenmiş, ökselenmiş.
Yaşadığım, içinde olduğum hayata bakıyorum; girintili, çıkıntılı, engebeli coğrafi bir haritaya...Düzlükler nereyse yok denecek kadar az...ama sürekli düzlük çok cansıkıcı olabilirdi. Vadilerden zirvelere doğru yönlendiriliyoruz...
Doktor ve hemşireler "dua etmekten başka elimizden gelen bir şey yok...hazırlıklı olun"diyor. Tansiyon düşüyor, nefes, çoklu organ yetmezliğne karşı vücut çaresiz kalıyor. Babalar gününde bilinci tamamen gitmiş; kulağına fısıldıyorum."BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN"
Gözlerinde bantlar var, göz göze gelemiyoruz.Gözleri açık olarak sürekli boşluğa baktığı için göz pınarlarları kuruyor diye. Her yeri delik deşik, mos mor...her yerinden bir cihaza bağlı...kendi kendine soluyamıyor. Gitgide uzaklaşıyor...gitgide silikleşiyor...çaresiz!
Dua ediyorum...kurtulsun bu yoğun bakım saçmalığından. Bir gün daha makineler sayesinde yaşatılması kocaman bir zorlama...kurtulsun o ruhsuz yerden. Çiçekleri, kedileriyle arnavut kralı pigo-figo, haşarı çocukluğuyla, agresiflikleri, küfürleri, kuralları, eleştirileriyle...bildiklerim, bilmediklerimle, spor toto kuponları, petunyalarıyla, güzel el yazısı, türk sanat müziği parçalarıyla...günahları sevaplarıyla kurtulsun diye dua ediyorum...
20 haziran durumu stabil, ağabeyim git diyor. kafanı dağıtırsın ...yapabilecek bir şey yok. Mersin'e Muazzez İlmiye Çığ'ın 106. yaş gününe... Aklım ,stanbulda, kulağım telefonda bir akşam geçiriyorum. Muazzez Hanım belgesel ve söyleşi sonrası yakınları ve dostlarıyla yeni yaşını kutluyor. Kafa zehir gibi...Sohbet ediyoruz
Her gün değişiyor dönüşüyoruz. Sistemler içinde kaybolmaya mahkumuz. Nekadar ayak uydurursan sisteme sen kendin olmaktan çıkıyorsun; böylece sistem kazanıyor ve daha güçleniyor.
Negatif olaylar sağnağı sonrası tüm bunları kısa bir süreliğine de olsa unutuyorum Muazzez hanımın enerjisi ve yaşama bağlılığını görünce.
Ertesi gün haber geliyor: cihaz artık tansiyonunu ölçemiyor..
Dönüyoruz İstanbul'a. Ertesi sabah telefonda kaçınılmaz haber geliyor. Hastahaneden alıp Gasilhanede yıkıyoruz o cansız, gerçek değilmiş gibi şişmiş, ödemle dolu vücudu...yaralarına pamuklar sarıp...güzel ve temiz bir şekilde uğurlamak için. Ufak tefek adamı tabuta sığdıramıyoruz.
Beş yıl sonra Mezarlıkta ağabeyimin üzerine gömüyoruz. Yine çukurdayım...bu kez babam için.
üZERİNE TOPAK ATIYORUZ. HER KÜREK TOPRAK ONUN BEDENİNİ BİZDEN KOPARIYOR. O ŞİMDİ BU COĞRAFİ HARİTADA; HAYATIN İÇİNDE KENDİ YERYÜZÜ ŞEKİLLERİNİ OLUŞTURUP, BİR İZ BIRAKMIŞ OLARAK AYRILIYOR. EN SON COĞRAFİ ŞEKİL İSE YENİ GÖMÜLEN BABAMIN ÜZERİNDEKİ TOPRAK BİRİKİNTİSİ
...elveda baba...cennet varsa seni oraya alacakları bir sürü neden biliyorum...her şeye rağmen...elveda baba...şebboy kokularıyla!