30 Mart 2014 Pazar

Başbakan ile Cüneyt'in "tape"leri...

Gecenin bir vakti uyku tutmuyordu yatağın içinde sağa sola debelenip dururken...karımla sırt sırta aramızda kedimiz...onlar mışıl mışıl uyuyordu...telefon ısrarlı biçimde çaldı...küfredip kalktım...tanıdık bir ses
-Selamınaleyküm!
-Aleykümselam!
-İktidarsızlık sorunun varmış...
-Siz ne diyorsunuz?! Hem size ne...kimsiniz ki?
Her ne kadar ses deforme olmuşsa da beni işleten arkadaşlar olmadığını biraz sonra anladım...
-Oğlum bak! Evde ne kadar para var?
-Param maram yok
-vardır üç beş kuruş canım!
bi dakka bakayım...bozukluklarla 13 lira
-yetmez! oğlunun kumbarasına da bak bi
...
-9 lira da oradan çıktı...da ne olacak bu para ne istiyorsun bizden?
köşe bakkala git henüz kapamamıştır...paranın yettiğince kavurma ve kaymak al...evin kapısına geldiğinde asılı bir poşet bulacaksın ; içinde "havlıcan" ve bal var...önce kavurmalı bir tost yap bi güzel ye...sonra havlıcanı balla bi güzel karıştır ha! İki kaşık at ağzına e mi! Afiyet olsun...ben seni bir kaç saat sonra ararım...

Allak bullak olmuştum...neydi şimdi bu? ...kavurmalı tostun kokusu mutfaktan içeri sızarken karım ve kedim uyandı ama onlara olanları anlatamadım...oğlum Poyraz'a gelince mışıl mışıl uyuyordu...
Karım seslendi hayrola?!
-Hayır mı, şer mi bilemiyorum...
tostu alıp yatağa gittim kırıntılarını döke döke yedim...sonra mutfakta karışımı yapıp bir iki kaşık yedim...
yatağa geri döndüm...
......
......
.......
sabaha karşı telefon yine çaldı....bu sefer telefonu açıp karşıdakine küfürü saydırdım... "kerhane" telefonuna döndü..ne var kardeşim?!
-Oğlum benim...iyi misin? Kasayı boşalttın mı?
-Ne kasası?
-Dilim sürçtü "depoyu...depoyu"
-Pes doğrusu?...evet evet...ben de şimdi sizi arayacaktım...müjdeli bir haber için!
-Ha şöyle!
-Sanırım Poyraz'dan sonra daha ılımlı rüzgarlar esecek! Özelimiz mözelimiz kalmadı zaten...geçen gün gelen kablo yayıncılar sizdenmiş anlaşılan...kameraları buldum...etkisiz hale getirdim...ama beklediğiniz haberi vereyim bari...nerde kalmıştım...haaa; ılımlı rüzgarlar demiştim ...9 ay 10 gün sonra İmbat, Lodos ve Kıble adını vereceğimiz çocuklarımızın...yani toptan üçüzlerimizin bu gece yarısı itibari ile "yola" girdiğini söyleyebilirim...haaa bu arada "ebeniskimdi"? Hala sağ mı...hürmetlerimi iletin! Please!

Bu tapeler 30 sn sonra kendiliğinden yok olacaktır...hayaldi gerçek oldu "mission impossible" di  "possible"oldu! Ama o dizinin başında yanan kibritler de  fünyeyi ateşleyemeden kömür oldu!
Yine de Nazım'layım "ben yanmazsam sen yanmazsan biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?!"
Rüyamın bu kadarını hatırlıyorum...ama bu kadarı da olmaz!
Sabah olduğunda saatler yeniden ayarlandı...ülkem yeniden!


26 Mart 2014 Çarşamba

Yöntembilim!




Meta+ hodos+ logos... belirli bir alanda kullanılan tüm metodlar...
Yer: Cevizlibağ üst geçit
Değişik zamanlarda değişik yazılarla karşılaştım ama bunlar en orijinalleri zira sürekli değişiyorlar adeta yaşıyor ve gelişiyorlar...bir bakmışınız bir gün o yazıyla çıkan kişi ya da aile ertesi gün bir başka yazıyla çıkmış... yanlış yazımı fark edip yardım edenler olmuş ama bu sefer dilencilerin Suriyeli olmadığını düşündürmüş! Ve tekrar bozulmuş  düzeltilmiş yazılar... en son fotoğrafta ise dilencilikte gelinen son nokta; bilgisayar çıktısı ve düzgün bir Türkçe derken dört nokta ve üç ünlemle karşılaşıyorsunuz! Eldeki mendiller ne için derseniz"ben dilenmiyorum; mendil satıyorum" demek için!

çizik plak




çizik bir plak gibiyim... iğne "o" şarkımın üzerinde takılıp kalıyor... aynı kelimeyi tekrarlıyor; "yeter"..."yeter"..."yeter"...nereye gitsem, ne yapsam hep aynı ruh halinden kurtulamıyorum...her şey anlamsız geliyor, değersiz, önemsiz..."yok!.. böyle olmamalı, böyle değil gerçekte" diyorum da her gün kendini tekrarlayan gazete başlıkları beni bir kez daha yalanlarken doğruluyor! Mutluluğun resmi çizilememiş, mutluluğun mimarisi brüt beton yığınlarına dönmüş, mutluluğun kimyası bozulmuş... "aktif" bir ölüm de olabilir her gün her yerde "pasif" bir ölüm de... ne yazık ki değişen yaşam biçimimiz ile eceli hızlandıracak hastalıklar kadar onlarca risk de var hayatımızda; yaşadığımız ve "bu gün de hayattayım şükür" diyebildiğimiz her gün bir kazanç mı işte onu bilemiyorum... kaşıkla verip kepçeyle alan bir sistemler zinciri bu köleliği uzattıkça uzatıyor...
45' lik olsam iki yüzümde de birer şarkı... yaş olarak da 48 yaşıma yakın... iğneyi atlatsan da boydan boya çizikte tekrarlanacak bir kelime ya da kelimeler ama topu topu boş bir hayattan iki şarkı... arka yüzüm çizik değilse "o mağrur beste" çalabilir belki ama korkarım zaman diğer yüzüme de koca bir çentik atmış... 33' lük olsam  45 ' likten daha az bişey içeriyor sanki...-ama  öyle olmalıyım; yani 48 yıla birikmiş 20'ye yakın hikaye ve dolu dolu yaşanmışlığın şarkıları 33' lükte birikmiş...- o zaman mutlak takılmayacak bir parçayı dinlemek baştan sona mümkün olabilir... ama ya taş plak ve "78 devir" isem; her pikap çalamaz beni, şarkılarımı... bardağın neresine; dolu tarafına bakmalıyım!... ben çizik de olsam bir LP' yim... bu da mutlu olunacak bir şey olmalı galiba!

17 Mart 2014 Pazartesi

hüzün zaman zaman...her zaman




















"hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir,
gönlümün kıyısına vurur.
aşınan kayalar gibi ruhum,
suskun, yorgun, öylece durur.
ıslak kumlara yazılmış hikayeler,
ummana karışır silinir yavaş yavaş,
her dalga ömrümden bir şeyler koparır.
ağır, ağır sönen gönlüm,
sakin koyları özler,
son kum tanesi olana kadar.
hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir,
gönlümün kıyısına vurur.
son kum tanesini alana kadar..."


Sufiler hüznü daha çok ahiret kaygısı veya hayırlı bir işi başaramamaktan duyulan üzüntü için kullanırlar ve "olumlu" bir anlam yüklerler ama ben "Sufi" değilim...keder ve üzüntüyü getirince kader işte böyle elin kolun bağlı kalır çaresiz!
Birdal'ı kaybedeli tam bir hafta olacak bu akşam...yani "yedisi"...Ben ona hep "big" derdim; birdal gök'ün kısaltması...hep de öyle kalacak! "Avustralya" filminde aborjin melez çocuk annesini kaybedince; artık onun adını anamayız demişti... biz ise birdal'ı tüm yanlarıyla hatırlayacağız her zaman!